Bir Aziz Nesin Vardı…

0
176

Değerli Dostlarım, tüm hayatı boyunca haksızlıkları, toplumsal bozuklukları, fırsatçılığı, herkesin kolayca sevebileceği canlı, hareketli, dolambaçsız bir dille anlattı. Bu konuda o denli ustalaştı ki, TÜRK deyimler sözlüğüne “Tam Aziz Nesin’lik olay” diye bir deyimin yerleşmesini sağladı.

Türk mizahının en önemli ustalarından olan Aziz Nesin, hayata ilk adımlarını espriye, şakaya pek iyi gözle bakılmayan, gayet ciddi bir ortamda atmıştı. 20 Aralık 1915’te Heybeliada’da doğup, Süleymaniye’de büyüyen yazar, çocuk yaşta Kuleli Askeri Lisesi’ne ve ardından Harp Okulu’nu bitirip 1937de Asteğmen olarak göreve başladı.İkinci Dünya savaşı’nı kışla atmosferinde geçirdi. 1945’te ordudan ayrılıp sivil hayata geçti ve yayıncılığa başladı. 1946’da Markopaşa adlı mizah dergisini çıkardı. Bu derginin kapanmasının ardından Malumpaşa’yı yayın hayatına soktu.

Gazetecilikte yapan Aziz Nesin, toplumdaki sivrilmiş ya da sıradan kişileri olaganüstü bir incelikle karikatürleştirme yeteneğine sahipti. Bürokrasiyle alay eder, Devlet çarkının işleyişinde ki bozuklukları zarif ama keskin bir üslupla eleştirirdi.

Aziz Nesin tüm ömrünü bir arı gibi hep çalışarak geçirirdi. İki çocuğunu büyütürken çok yoksulluk çekti, perişan oldu, hapishanelerde göründü. Ama belirli bir zaman sonra yazdığı kitaplar hak ettiği ilgiyi gördü. O aşamadan sonra çok kazandı. Ama hiç lükse kaçmadı vede tasarruf yaptı, üstüne not aldığı kağıtları bile arkalı önlü kullandı.

Kimseye eyvallah etmedi, dimdik ayakta kaldı. Dişinden tırnağından esirgeyerek oluşturduğu tasarruflarla yoksul çocukların okumasını sağlamak için 1972’de Aziz Nesin Vakfı’nı kurdu. Çatalca da aldığı araziyide bir yurt ve okul yaptırdı. Bugüne kadar yüzlerce yoksul ve kimsesiz çocuk burada eğitimgördü.

öcal sanat1

Aziz Nesin, halkın içinde sıradan biri gibi yaşadı. Eserleri de gündelik hayattan beslendi. Hikayeleri, Romanları elden ele geçti, dilden dile çevrildi. Dünyanın 78 ülkesinde yayımlandı. 80 yıllık bir ömrün bilançosu görkemli ve göz kamaştırıcıydı. 37’si hikaye, 5’i şiir, 10’u roman,6’sı anı, 4’ü gezi notları ve konuşmalardan oluşan 73 kitap ve 9 sahnelenmiş oyun.

Ödül almak O’nun için doğal bir hadiseydi. 1968’de Karacanı birinciliğini, 1970’de Türk Dili Kurumu Tiyatro ödülünü, 1956-57’de iki kez üst üste İtalya’nın dünyada en saygın ödülü olan Altın Palmiye’yi, 1969’ da Bulgaristan’da Altın Kirpi’yi, aynı tarihte Sovyetler Birliği’nde Krokodil ödülünü ve kısa süre sonra 1975’te Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü kazandı.

Biraz da, doğrudan kendi görüşlerimi sunmak istiyorum. Üstadı yaşamım boyunca bir kez gördüm. Ankara’da bir tiyatroda “Müfettişler Müfettişi” isimli bir oyunu izliyordu. İlgi odağı değildi, halktan biriydi.

O bir bayraktı adeta. Silkeleyen, sarıp sarmalayan, koruyan koruyucu, bir uyarıcı. Türk milletinin şansıydı ama, bildiğiniz gibi Sivas Madımak’da O’nu yakmaya bile kalktılar. Aziz Nesinler kolay yetişmiyor, böyle bir değerin gelebileceğine de pek ihtimal vermiyorum. Zaten yaşıyor olsaydı, balyozlanarak, fişlenerek kafeste olacaktı. Aydınlar peşinden giderken, öbür kesim de, O’nu öldürmeye çalışıyor.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Emeklilik Nasıl Bir Şey…

Değerli Okurlarım, bazı emekli dostlarım, emekliliği düşünen ya da yeni emekli olanların hayal kırıklığı yaşamamaları için, konu ile ilgili bir makale yazmamı rica ettiler. Doğrusunu söylemem gerekirse, çok sağlıklı bir düşünce. Neden yardımcı olmayayım ki? Şunu hemen belirtmek isterim ki;

Emekliliği düşünende, yani emekli olanlar da, hala yaşıyor demektir. Burada gündeminize getireceğim şunlar olacaktır: ÖMRÜMÜZÜN BOYUTLARI, YAKLAŞIK NERELERE KADAR GİDECEĞİ.

Emeklileri duygusal ve kişisel olarak değil de, maddiyat ve yaşamsal olarak kategorilere ayırmak mümkündür. Daha önce bu muhterem insanlara genel olarak şöyle bir nazar atfedelim.

Bir Kurum ve Kuruluşta çalışıyorsunuz, yıllarınızı vermişsiniz. Kalem yada Kürek tutmaktan ellerinizin bazı yerleri nasırlaşmış. Cahil de değilsiniz, bir yerlerde dirsek çürütmüşlüğünüz var. İdaaleriniz olmasa bile, bir Devlet dairesinde çalışıyorsunuz. Hiç de fena değil, ailene yük değilsin, muhtaç değilsin, boyutlarını aşmamak kaydıyla alım gücünde var.

Ancak, yaşamımızın en güzel yıllarını ideolojimiz olmayan bir işte tüketmek zorunda kalıyoruz. Ülkemizin de, insanlarımızın da gerçeği bu. Şunu da unutmamak gerekir ki, bizim işimize sahip olmak isteyen o kadar insan var ki, o anda bunları göremeyiz, hissedemeyiz de. Kriz yaşanan dönemlerde bu hali gözlerimizle görebiliriz.

Makaranın sonuna gelinmiş gibi, yaşam süratle geçip gidiyor. Ve bir çok insana nasip olmayan “EMEKLİLİK” kapınızı çalıyor. Belki emekliliğe zorlamalar üstü kapalı tehditler (Tayin falan) karşısında, tamam diyorsunuz ve dilekçenizi veriyorsunuz.

Şimdi burayı dikkatle okuyunuz.  İlk aylarda ekonomik sıkıntı pek yaşanmadığından bazı şeyler göze batmaz ”YOK” kabul edilir. Toplu para almıştır, sandık sepet tabir edilen yerlerden haklarını almışlar ve hayalleri vardır. Genel olarak o hayallerini bir türlü gerçekleştiremez. Bu iş böyle değilmiş derler ama, iş işten geçmiştir.

Hemen anlarlar ki, bu ülkede bu ülkede ömür tüketip emekli olmak, emekli maaşı alabilmek için kuyruklarda perişan olmak çaresizliğin taa kendisidir. Emekli olduktan sonra, emekli maaşınız ek gelir gibidir. Bütün ihtiyaçlarınızı karşılaması mümkün değildir. Tek maaş ve evde iki kişiyseniz, aç kalmanız söz konusu değildir. Karı Koca emekli olduğunda, çocuk okutmuyorsa yaşam standardı normal yerdedir. Bir çocuk bile okutuyorsa, Allah onlara herkesten fazla yardım etsin.

Bu anlattıklarım, SSK’lı ve Bağ-Kur’lular için tamamen böyle. Emekli Sandığı emeklileri için farklı olabilir. Yüksek dereceden emekli olmuş, özel statüleri vardır. Örneğin emekli Vali, Hakimler, Yüksek Rütbeli Subaylar falan, emekli olduktan da yeni bir hayata başlamış oluyorlar. Yeni bir iş, rahat bir koltuk onlar için mümkündür. Kasımpaşalının önerdiği gibi, onlar üç çocuk bile okutabilirler. Emekli olmanın fena bir şey olduğunu anlatmak istemiyorum kesinlikle. Kuyruklar, memur hakaretleri de kalktı, arazi oldu diyelim. Emekli maaşını aldığında o parayı sıkıca tutamaz, cebine koymaya vakit bulamaz muhtemelen. Doksan günü beklemenin çilesi, yılların hızla geçip gitmesi, günün birinde en acımasız alacaklının dikilmesi… Her borç ertelenebiliyor da, emaneti almaya gelene laf anlatamıyorsunuz. Rahmetli olup da, maaşının başkaları tarafından alındığı fark edilince öldüğü anlaşılıyor. Gözleri açık gitmiştir onlar. Yapacağını yapamamış, göreceğini görememiş, verilen ömrü öyle yada böyle yaşamışlardır, hepsi o kadar. Daha önceleri yadırgadığım, kınadığım olaylara, şimdi daha anlayışla yaklaşıyorum. Yaşamak güzel de, emekli olmak gözüktüğü kadar kolay değildir. Emekli sudan çıkmış balık gibidir.

Mutlu olun mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Bilge İnsanlar…

Başlık çok iyi oldu. Bilge insan olumlu yaklaşım… O özelliğe sahip olabilmek sanırım her şeyin üstünde. Haa bazen bulduğunu zannediyorsun. Zekasından ve iyi niyetlerinden, dostluklarından asla kuşku duymadığın o türden kişiler, çevremizde tek tük de olsa bulunabiliyor.

Gerçek bilge insanlar, hem dinler ve hem de dinletir. Onlar da ard niyet yoktur. Günün birinde ters düştüğünüzde konular bile olsa, darılsanız bile birbirinize, ondan şüphelenme, ona inan ve güven.

Sadece evlilikte dikkatli olacaksın. Sohbet esnasında hayat hikayeni biraz kısa tut. Ağlayacağın yerde, Kızacağın yerde de biraz sus, öyle yap ki, günün birinde ayrılık gelip çattığında, bu söylediklerim malzeme olarak kullanılmasın. Tekrar yıkılmayasın.

Günün Sözü

İşsizin Cesareti Parası Kadardır!

Öcal’dan İnciler

Batan Geminin Rotası Olmaz!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here