Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bütün yurtta ve dünyada havalar soğuk ama haberler cehennem sıcağı gibi yakıcı sıcak… Paris’te yaşanan dehşetti bütün dünya iliklerinde hissetti. Ancak biz Müslümanlar daha derinden hissettik. Çünkü İslam’da ve insanlıkta yeri olmayan vahşetti yaşanan, birkaç yaratık ve kendine Müslüman diyen IŞİD yüzünden derinleşen İslam korkusu şimdilerde nefrete dönüştü. Tabi bazıları için. Oysa mizah peygamber efendimiz zamanından beri yapıla gelen bir şeydir. Tamam kitapta, bir çok yerde kimsenin inancı ile alay etmeyin ki sizinde inançlarınızla alay etmesinler der. Çünkü inançlar ne nazik konulardır ve kimde ne etki eder kimse bilemez. Bu yüzden inançlar sessiz sedasız Allah’la kul arasında yaşanmalı her zaman. Dile düşmemeli. Bir zamanlar öyleydi. Ne zamanki din kullanılmaya başlandı aynen silah icat oldu mertlik bozuldu sözündeki gibi oldu. Allah’la kul arasında olması gerekenler etrafa saçıldı hallaç pamuğu gibi. Huşu ve güzellikte tarumar oldu.
O kadar tarumar oldu ki. 6 yaşındaki çocuk evlenebilir fetvası bile verdi kendine İslam âlimi diyenler. Net bu twit’le çalkalanırken kimseden çıt çıkmadı daha bildiğim kadarı ile. İnşallah çıkmıştır bu yazı yazılırken. Çünkü bu kadar saçmalık yok artık dedirtiyor. Ve biz okur-yazar olmasak hasbel-kader bunların sayesinde dinden olabilirdik. Çok şükür ki bilge bir babanın çocuklarıyız bütün kutsal kitapları okumuş ve her gün yeniden okuyan dini inancı sorgulamadan kabul etmeyen ancak sonrasında onu yalnızca Allah’la aramızda yaşayanlarız. Kimsenin inancını, mezhebini sorgulamadan ön yargı ila yaklaşmadan…
Ve bizi yine derinden sarsan karakol baskını ve şehit edilen polisimiz. Ne oluyor bu insanlara nasıl bu kadar kana susamış oldular anlaşılır gibi değil. Canlı bomba hamileymiş iki aylık nasıl bir aymazlıkla her şeyden vazgeçtim, karnındakini bile düşünmeden bu vahşete atladın? Şehit olan polisin kızı da daha iki aylıkmış. Nasıl bir acı bu ya rabbim? Allah sabır versin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden…
Ve sevgili okuyucularım dün bir başka üzgün ve sevinçliydim. Kardeşimin yerine koyunca kendimi seviniyordum. Kendim olunca üzülüyordum. Sevgili Berkeciğim final sınavlarının sonunda ailesinin yanına yani İstanbul’a gitmeye hak kazandı. Bu arada abisi Emre’de ay sonunda askerlikten terhis olup dönecek. Kardeşim iki güzel olayla sevinirken kuşkusuz bende çok seviniyorum ancak Berke’ye çok alışmışım bu sabah yokluğu içime keskin bir bıçak gibi battı. Herkes onu benim oğlum sanıyordu. Tabiî ki benim oğlum ama…
Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde ayrım gayrım olmadan birlikte olalım diyorum sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Zihnin Efendisi
Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgar okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyordu. Bir süre yürüdükten sonra bilge durdu ve öğrencisine sordu: “Bu büyük dalgalar sana neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!”
“Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgar ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge. Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.”
Bilge: “Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir. Rüzgarı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgarı durdurmaktır. Rüzgar da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”
& & & & &
Bilge ile Köpek
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür: “Benim bundan öğrendiğim şu oldu. Bir insanin istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.”
Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için…
Günün Şiiri
Basit Bir Yalnızlık da Yeterdi
Basit bir kareli defter de yeterdi
Samatya istasyonunu anlatmak için
akşamı beklerken
beklerken parçalanmış umutları
biraz önce yağmur yağmış o istasyon
hüzün dağıtırken
uzaktan bakanlara bile
kıyı yolundan geçenlere
ve yolculara ki hüznün kendisidir
biraz şairdir akşama doğru
anlayışla bakar istasyon şefi
hafif gülümseyerek
ve aldırmaz bile
ve birden gün geçer
aldırmaz
tirenlerle yolcularla yüklerle
biletlerle pasolarla geçer gün
ve Egemen Berköz evine döner
Kupkuru yüreği hüzünden
hat boyu kırık dökük ev içlerinden akşama doğru
bir gün bir kadın çamaşır asarken memelerini görmüştür
bir gün don fanle bir adamı sabah sabah pilav yerken
bir gün her gün çocuklar görmüştür kirli ve arsız
bir gün her gün insanlar biletler istasyon memurları
ve bir gün Egemen Berköz evine döner
Sabah midesi bozuk
öğlen fasulya kılçıklı
bir parti satranç oynamış
iki metin yazmış
Pavese’den birkaç sayfa okumuş
birkaç çıplak kadın resmi bakmış
pencerede birkaç dal ağaç
ve birkaç ondört onbeşinci kat uzaklarda
rüzgârda perde uçuşmuş durmuş
sonra aklında kaktüsleri
sonra Ben Shahn’nın ve Amerika’nın insanları
sonra Töbder’in ve Türkiye’nin insanları
sonra çantasında bir ufak yeni
sonra elinde bir küçük kavun
sonra içinde kıpırdanan bir şeyler
Egemen Berköz evine döner
Tirenden inip istasyondan çıkıp
istavritlere kolyozlara bir göz atıp
tırmanır Mütesellim yokuşunu
tırmanır Ünal apartmanının merdivenlerini
düşünür ta beşinci kat onaltı numaranın kapısına kadar
düşünür basit bir kareli defter de yeterdi
basit bir kareli defter de.
Egemen BERKÖZ
Günün Sözü
Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer. Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
Mevlana