Yaşamdan Öğrendiklerim…

0
125

Değerli okurlarım, insanlar yaşamları boyunca çok şeylere muhatap olurlar, bazılarını unutmaları mümkün değil. Burada önemli husus, yengilerin insanlara tecrübe kazandırmayacağıdır. Mutlaka yenilgilerle tanışacaktır, ufak tefek darbeler yiyecektir. Acı ile de tanışacaktır. Dozunda bir acının yemeğe olduğu gibi hayata da lezzet katacağını… Gerçeklerin acı olduğunu falan…

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum, ışığı görünce ve de kıçıma bir şaplak yiyince korktum ve ağladım. Zaman içinde ışıkta yaşamaya alıştım ama bu defa da karanlığı görünce acayip korktum. Öyle günler oldu ki, sevdiklerimi, beni dünyaya getirenleri sonsuz karanlığa uğurladım. Yapmam gereken ağlamaktı, bende oturdum ağladım.

Doğmakla acele randevu verildiğini, randevu verilen meleğin dakik olduğunu ve şike yapmayacağını, yaşadığımız günlerin ölümden çalınan zaman olduğunu öğrendim. Zamanı öğrendim ve yarıştım onunla, ama zamanla yarışılmayacağını, onunla barışık olmak gerektiğini zamanla öğrendim.

İnsanı öğrendim, şereflisi, şerefsizi olduğunu, sonradan her ikisinin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Sevmeyi, sonradan da güvenmeyi öğrendim. Güvenmenin daha kalıcı olduğunu, sevginin, güvenin sağlam temelleri üzerinde kurulduğunu öğrendim.

Şu anda cennette olduğuna inandığım bir melekten insan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh olduğunu, daha sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Ekmeğin değerini öğrendim, sonra da barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini ve sonra da ekmeği hakça bölüşmenin bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. Zor anlarımda, kimseye muhatap olmamak için spor yapmayı yeğledim, yaptığım sporla da rahatladığımı, insanlardan uzaklaştığımı gördüm…

Namusun ve namuslu olmanın önemini öğrendim. Yoksun insanlardan namus beklemenin namussuzluk olduğunu ve gerçek namusun yoksunlara zarar vermemek olduğunu öğrendim.

Aç kalmayı, bağrıma taş basmayı, eksik eteğe kötü gözle bakmamayı öğrendim ve en büyük darbeyi de onlardan yedim. Muhabbetim yoktur onlarla. Beni doğuran da bir kadın olduğu için onlara saygılıyım. Üç gün sadece su ile oruç tutanlardanım hamdolsun. Aç kalmayı becerenlerin onurunu, şerefini kurtardığını gözlerimle gördüm, inandım.

Olgun yaşa gelince o an en büyük gerçeği hissettim. Her canlının günün birinde ölümü tadacağını, acıların insanları olgunlaştıracağını, dozunda olursa yaşama lezzet katacağına inandım yaşamdan öğreneceğimiz çok şeyler var. Haram yemeyip, dedikodu yapmayanlar Allah katında avantajlıdır diye düşünüyorum.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Mutlu Yıllar Terbiyeli Dostum

Değerli Dostlarım, tam 15 yıl önce bir vesile ile tanışmıştık kendisiyle. Günlük Spor Makalesi, Sanat ve Kültür Sayfası üzerinde anlaşmaya vardık. Geriye döndüğümde bu konuşmamızın üzerinden tam 15 yıl geçmiş.

Gazetecilik öyle sıradan bir meslek değildir. Yani zaman geçirmek için yapılan bir uğraşı olmayıp, tarihi, sosyoloji, kimyası ve etiği olan çok önemli bir meslektir. Gazeteci ise; Mesleğini namusu kabul eden, olaylar karşısında bir duruş gösteren, hal ve hareketleriyle, kılık kıyafetiyle onu yüceltmeye çalışan kişidir.

Bu sütunlarda sizlere, şehrimizin en kıdemli matbaacısı, gazetecisi ve aynı zamanda gazetemizin sahibi, dostum olmasının yanı sıra, arada bir çın-çın yaptığımız kadeh arkadaşım Sayın Rızkullah Terbiyeli için büyükçe bir paragraf düşmek istiyorum.

öcal sanat4

Efendim, gazetemizin üstünde yazı ailemiz bulunur ve altı ise bir matbaa. Fakat tarih gibi bir matbaa… Yazılarımı vermeye gittiğimde Sayın Terbiyeli’yi çoğu zaman el pedalının başında çalışırken görüyorum. Herhangi bir cetvel işini bizzat yapar ve cetvel işinin baskısıyla da uğraşır çoğu zaman, bunu özellikle belirtmeliyim. Ne de olsa eski toprak. Nede olsa, aynı kuşaktanız ve o kuşağın da öncüleriyiz. Ateş hattında da olsak ne gam!

İnsanlar yedikleriyle değil, yaptıklarıyla anılırlar. Bizim kuşak yere sağlam basar. Aslan gibidir, yalnız avlanır! Namerdin yemeğini yemez. “Şimdi yedim geldim” der… Onunla isot tadında ve bir solukta tam 15 yılım geçti. Bu 15 yılda söylediğim gibi hep eli boyalıydı ve tokalaşırken bana bileğini uzatırdı. Elim boya olmasın diye nezaketinden böyle yapardı.

Oysa Sayın Rızkullah Terbiyeli’nin ellerindeki matbaa boyası benim için şehit kanı gibidir, bir madalyondur. Çünkü yıllarca o boyalar sayesinde ekmek yedim, iaşemi temin ettim. Hiç unutur muyum? Hiç o kutsal boyalara yan bakıp görmezden gelebilir miyim? Böyle yaptığımda kendimi inkâr etmiş olurum.

Reklam için ya da cetvel işleri için kaldırım çiğnemez Sayın Terbiyeli. İşi olan gelir, memnun olur ve gider.

Bu mesleğe kumpasla yazı dizerek başlayanlardanız. Matbaacılığın ezasını, cefasını bilenlerdeniz. Sayın Rızkullah Terbiyeli ile ortak yönlerimizden birisi de budur. Bu meslekte her şey değişip modernleşse bile, kumpasla yazı dizdiğimiz günleri unutamadığımızdan değişmemiz mümkün değildir. Hem, neden değişelim ki?

6 Ocak 1942’de dünyaya gelen dostuma sağlıklı uzun ömürler dilerim. Kendisine de, herkese de Cenabı Allah acısı göstermesin. Bundan sonraki yaşamının daha da verimli geçmesi ve son nefesimize kadar dost kalmak, aynı gazetede, İskenderun Gazetesi’nde yazmak dileklerimle en güzel günler senin olsun ‘Dostum’ Sayın Terbiyeli…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Rakı Denilen Meret…

Öyle bir merettir ki o meret. O mereti yudumlamak için mutlaka bir neden vardır. Neden yaratmaya gerek yok. O kendiliğinden hemen ortaya çıkar. Yeter ki, masaya oturmayı ya da bir çam altını, limon altını bulun. Ondan sonra hiçbir sorun yaşamazsınız. Sorun karşınızda… Bu meret, acıyla içilir, tatlıyla içilir… Çiğköfte ile içilir. Bu işte harika bir olay… Deneyin!

Kavunla içilir. Peynirle içilir, ikisiyle beraber daha da iyi gider. Mutlaka denemelisinizdir. Yemekle de gider, yemeksizde… Sulu da içilir, susuz da zevk alınır… Sodayla da içilir, şalgam suyuyla da…

Gelin görün ki “Anneme söz verdim ve ağzıma bile sürmedim” diyen, Salaklarla içilmez. Bir tek onlarla içilmez… Doğruları söylemekte fayda var!

Günün Sözü

Libasın Yenisi, Dostun Eskisi

Öcal’dan İnciler

Namuslu Olmak Çok Önemli!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here