Sağlıklı ve Güçlü Olmalıyız Her Zaman

1
88

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar bir açtı bahar geldi sandık. Şimdi yağmur ve soğuk var. Eyvah kışa geri, döndük! Oysa hava, sevgili hava doğal  hali ile salına, salına ilerliyor. Kimseyi aldatmadan… Ama bizler sürekli aldanırız çünkü aldanmak isteriz. Güneş doğunca hava biraz ısınınca biliriz aslında bahara ermediğimizi, daha yağmur ve soğuk geleceğini, artık salt kış mevsiminde olamadığımızı da. Buna rağmen seviniriz. Ve hayatı da böyle yaşıyoruz. Bir aldanarak  bir aldatarak… Güneş ve ısınan hava bizi hem aldatıyor, hem ilaç gibi geliyor, kendimizi dibe vurmuş hissederken… Umutlarımız çiçek açıyor. Bademler gibi, erik gibi, portakal limon çiçekleri gibi. Tutunuyoruz incecik dallarına ve diliyoruz ki rüzgâr savurmasın, yağmur dökmesin, incitmesin dolu taneleri tenimizi. Buna rağmen inciniyoruz, dökülüyoruz teker, teker toprağa. Ama umutlarımızı yeşil korumaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki yeniden daha güçlü dönmemiz gerekecek. Çünkü hiçbir şey sonsuza dek sürmeyecek.

Ve şimdi yağmur var İskenderun’da ve “Berke”m geldi  İstanbul’dan. Baharım, kışım, soğuğum, yağmurum onunla geldi. Birde o sıcaklığı yok mu? Ah daha kapıyı çalarken yüreğimi gözlerimi, iliklerimi kemiklerimi ısıttı…

Ve sevgili okuyucularım bu günlerde herkes gripten perişan durumda. Ve hüzün? Her nedense yine gelmiş kurulmuş başköşeye! İnsan hem hasta hem hüzünlü olamaz ki aslında? Üstelik hüznün battaniyesi yumuşacık sımsıcak, siyahtır gece gibi. Ve hastaların battaniyesine benzemez hiç. Hastalığın battaniyesi, ateş kırmızısıdır, yer, yer havaları dökülmüştür.

Sıkıntılıdır ve sinirlidir sık, sık çekiştirilmekten ve paylaşılmaktan aptal bir yorganla. Onun öfkesi zahir? Hüznü toplayan getiren başköşeye oturtan! O, orada otursun dursun sessizce. Bizim işimiz var. Kendimize çok iyi bakmalıyız. Çünkü sağlıklı olmak zorundayız. Sokaklar bizi bekliyor. Kendimizi anlatacağız, savunduğumuz her şeyi, insanı, doğayı, hayvanı, havayı, doğruyu, eşitliği, adaleti. Kardeşliği neydi o? Of, of gripten olmalı? Neydi, kardeşlik adil olmak falan gerçekten neydi? Artık bilmiyorum ya! İşte tamda burada bu durumda bilmek için sağlıklı olmalıyız hep birlikte sevgili okuyucularım. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle hep birlikte doğru ve önyargısız olarak  el ele ayrımsız gayrımsız kalalım diyorum… Yase

& & & & &

Üç Heykel

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: “Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”

yas-üç heykel

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı: “Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.”

& & & & &

Genç Bir Sanatçı

Genç Macar Sanatçı Arpad Sebesy multi milyoner Elmer Kelen’in portresini yapmak için görevlendirilmişti. Görev özellikle zordu, çünkü Kelen sadece üç kısa poz vermeye razı olmuştu. Sonuçta, Sebesy portrenin çoğunu ezberden yapmak zorunda kalmıştı. Kısıtlamalara rağmen, Sebesy portrenin Kelen’e yeterince benzediği görüşündeydi. Ancak, Kelen aynı fikirde değildi. Kibirli milyoner resmin kendisine benzemediğini öne sürerek portrenin parasını ödemeyi reddetti. Genç ressam resmini yapabilmek için saatlerce titizlikle çalışmıştı ve birdenbire bunu gösterecek hiç bir şeyi olmadığını fark etti. Milyoner stüdyodan ayrılırken, sanatçı bir ricada bulundu, “Portreyi size benzemediği için reddettiğinizi belirten bir mektup yazabilir misiniz?” Kelen bu kadar kolay kurtulduğuna sevinerek razı oldu. Aylar sonra, Macar Sanatçıları Derneği, Budapeşte Güzel Sanatlar Galerisinde sergi açtı. Kelen’in telefonu çalmaya başladı. Biraz sonra galeriye geldiğinde Sebesy’nin yaptığı portresinin, üzerinde “Bir Hırsızın Portresi” etiketiyle teshir edildiğini gördü. Mağrur milyoner resmin indirilmesini istedi. Müdür reddedince, Kelen resim kendisini topluma alay konusu edeceği için dava açmakla tehdit etti. Bunun üzerine müdür Kelen’in resmin kendisine benzemediği için almayı reddettiğini belirten imzalı mektubunu çıkardı. Milyoner artık resmin parasını ödeyip almaktan başka çare kalmadığını anlamıştı. Genç sanatçı sadece son gülen olmakla kalmamış, aynı zamanda güçlüğü karlı bir alışverişe döndürmüştü. Çünkü milyoner resmi almağa kalktığında fiyatın eskisinden on kat daha fazla olduğunu görmüştü. Gördüğünüz gibi, güçlüklere teslim olmayı kabul etmemişti. Bunun yerine öfke ve acıya teslim olmaktansa yaratıcı ve yararlı bir kapı açacak bir yol düşündü. Kısaca ressam değerli bir prensip keşfetmişti.

Günün Şiiri

Hüzün Zaman Zaman, Deli Dalgalarla Gelir

Hüzün zaman, zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun, yorgun öylece durur

Islak kumlara yazılmış hikâyeler
Ummâna karışır, silinir yavaş ,yavaş
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır

Ağır ,ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Son kum tanesini alana kadar
Beste: Prof. Dr. Selâhattin İçli / Güfte: Cansın Erol
Makâm: Kürdîli hicazkâr / Usûl: Nim Sofyan-Semâî

Günün Fıkrası

Üç kız üç erkek genç okulları kapanınca tren ile tatile çıkmaya karar verirler. İstasyonda bilet alacaklar kızlar gider 3 adet bilet alır. Erkekler ise bir bilet alır. Kızlardan biri sorar: “Neden bir bilet aldınız?” Erkekler “bekleyin ve görün” der.

Trene binerler hareket başlar. Kondüktörün sesi ileriden duyulur: Bilet, Bilet. Üç erkek tuvalete girer. Kızlar biletlerini verirler. Kondüktör tuvalet kapısını tıklatır ve bilet der. Kapı hafif açılır bir bilet verilir. Kızlar çok şaşırmıştır. Erkekler çıkar ve hep beraber gülerler. Kızlar biraz bozulur. Tatil süresi boyunca erkekler dalga geçer. Tatil biter yine aynı yolla geri dönülecektir. Kızlar hemen gider bir bilet alırlar. Ama erkeklerde hareket yok. Kızlar sorduğunda ise yine bekleyin ve görün derler. Tren gelir hareket başlar. Kondüktörün sesi duyulur: Bilet, bilet. Erkekler ve kızlar aynı anda karşılıklı olan tuvaletlere girerler. Uyanık erkeklerden biri çıkar kondüktör gelmeden kızların tuvaletinin kapısını tıklatır, kızlar bir bileti hemen uzatır. Erkek alır ve yerine döner. Kondüktör geldiğinde ona uzatır.

Günün Sözü

Siz mektubunuzda, bana onun “imkânsız” olduğunu söylüyorsunuz. Bu sözcük Fransızca değildir…

Napoleon Bonapart

Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki etrafındaki insanları gereğinden fazla büyük görmeyesin. Fakat bilge olacak kadar da eğitim görmüş olmalısın ki, onları küçük görmeyesin.

M.L. Boren

1 YORUM

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here