Kıvır-Kıvır Kıvran ve Dua Et

0
71

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya ve biz korona hanımın egemenliğine girdiğimizden beri hayatımız bir anda alt üstü oldu. Herkesi bir şekilde vurdu bu uğursuz virüs. Kimimizi canı ile, kimimizi malı ile, kimimizi de ki, çoğumuzu psikolojik olarak yaraladı. Ve yaralamaya devam ediyor. Ne bahardan, ne yazdan, ne geceden, ne gündüzden, bir şey anlamadık, anlamıyoruz. Ve anlamamaya devam ediyoruz. O sıradanmış gibi yaptığımız her şey şimdi ne kadar önemli oldu. En basitinden kucaklaşma birbirimizi her gördüğümüzde sanki yeni görmüş gibi kucaklaşır, öpüşürdük birrrrr zamanlar şimdilerde bir metre öteden bakmakla yetiniyoruz, telefonda bile “öpüyorum” diyemiyoruz. Sanki uzaktan hastalık yayacağız! Çat kapı gelen misafirlerden illallah ederken şimdilerde “ah neredeler” diye aranıyoruz. Aslında elimizin altında bizim sandığımız birçok şey ve özgürlüğümüz bizim değilmiş bunu anladık! Korona hanımın ilk teşrifinde bunu fırsat bildik, kendimize zaman ayırdık sayesinde atölyeye kapandık harikalar çıkardık. Sandık ki biz harikalar çıkarırken o da etkilenip çekip gidecek bizde öyle dolu dolu sergileyecektik eserlerimizi.

Oturduk, okumayı ertelediğimiz ne kadar bin sayfalık kitap varsa okuduk yuttuk.  Mutfakta denemeye vakit bulmadığımız ne kadar pasta, börek tarifi varsa onları yapmaya başladık. Normalde yürümediğimiz kadar yürüdük evin her tarafında milyonlarca merdiven basamağı çıktık indik. Dünyanın filmini izledik. Ama kardeşim bu yapışkan virüs hanımefendisi “Siz beni çok sevdiniz, kurallara uymadınız, bu yüzden gitmem, gidemem” diye tutturdu. Ve bizim sabrımız taştı. Sinirlerimiz laçkalaştı birde aşırı sıcaklar uzun sürünce patlamaya hazır bombaya döndük ve sonunda ne atölye kaldı çalışılacak, ne kitap yüzüne bakılacak ne de günlük yazı yazacak enerji ve istek kalmadı bizde. Ki biz verimli insanlarız akıllıyız maşallah!!! Ama ne yaptık? “Hadi yetti be” diyerek tası tarağı toplayıp mekân değiştirdik ama o da işe yaramadı. Oğlumuzu asker ettik uğurlamaya bile gidemedik, sonrada ne yemin törenine katılabildik ne de gittiğinden beri suratını görebildik. O çok merak ettiğimiz asker giysileri içindeki halini bile hayal edemiyoruz. Sevgili abimiz ahilik haftasında kaban giydi yanında olamadık o pislik korona hanımın yüzünden! Bize yaptığı bu kötülüğü unutmayacağız diyoruz ama tek suçlu kendisi mi acaba? Vaka sayısı artarken TV’lerden artık ezberlediğimiz bizi bıktıracak kadar her saat tedbirler sıralanırken, yasaklar gelirken canlar bir bir mezara itilerek inerken, dişçiye bile gitmekten korkarak günlerce inlerken, kalp pili değişim zamanı gelen kalp hastaları “aman hastaneler dolu” diyerek nefes nefese kalarak, idare etmeye çalışırken yaşılar havasızlıktan, stresten, zatürree olurken düğünler, dernekler, ertelenirken hala maske takmayanlar var, hala polisler, bekçiler, ceza kesiyor hala güvenli mesafe yok hala bana olmaz muhabbeti dönüyor ve bu yüzden çoktan gitmesi gereken bu musibet bizi terk etmiyor bu gidişle de gideceği yok…

Ve bu günler herkesi sanal aleme sürükledi. Çoluk çocuğa, genç yaşlıya, internet dayanmıyor. İnternet üzerinden alışıverişler, internet arkadaşlığı, bir sürü yeni aşklar, altı boş konuşmalar, derinlikten yoksun muhabbetler, havalarda uçuşuyor. Havaların bir türlü serinlememesi ve balkon muhabbetleri bir başka sıkıntı… İnsanlar o kadar da olmaz, bu kadar duyarsızlığı ne zaman edindiniz kardeşim? Zaman, mekan mefhumu, ses ayarı diye bir şeyden haberiniz yok mu, empati yapmayı unuttunuz mu, yoksa hiç mi bilmiyorsunuz da gecenin yarılarına dek avaz avaz konuşuyorsunuz, balkonda tv izliyorsunuz, kahkaha atıyorsunuz, telefonla konuşuyorsunuz ya da kavga ediyorsunuz? İnsanların hastası, yaşlısı, bebeği vardır ya da bazıları erken yatağa girebilir ya da insanlar iş dönüşü dinlenmek isteyebilir, bunlar sizin gürültünüzden, uykularından sıçrayarak uyanmak zorundalar mı? Yani dün gecenin bir yarısı yeminle karşı komşu ile kavga edecek ruhta algıladım kendimi. Bendenizin de hastası var. Hastası olanlar iyi bilir anlatmama gerek yok, birde içinde bulunduğumuz durumda stresten, sıkıntıdan patlıyorum, yetmiyor sürekli gülümsüyorum aslında suratımdan düşenin bin parça olduğu ruh durumunda…

Ve olağan üstü yoruluyorum ancak saat 01 gibi yatağa giriyorum ve o saatte geceyi yol süpürücünün korkunç gürültüsü kaplıyor, önce hımbıl hımbıl itsen öne düşecek gibi ilerleyen gürültüsü, temizliğinden büyük tombul araç iki üç kez dönüyor ancak temizlik hak getire, boşa ses kirliği, boşa benzin yakma, o gidiyor bu defa sağdan soldan gürültüler başlıyor, balkonlar hareketleniyor, tabletlerden film izleniyor, ses yükseliyor, yükseldikçe bozuluyor, gürültüye dönüşerek sigara dumanı ile yattığınız odaya dek geliyor. Eh hastanız var uyanmasın diye telaşlanıyorsunuz. Siz yorgunsunuz, saat 03’e geliyor, lahavle çekiyorsun, bekliyorsunuz, geçecek diye yok kardeşim adamların umurumu? Gürültü son hızla devam! Kalktım pencereyi kapattım, hava sıcak o sıcakta kıvran ve dua et hastan uyanmasın. E kardeşim ayıp valla bila ayıp, bendeniz bunları yazdığım için kendimden utanıyorum yeminle. Bu zamanda bunları yazmak bendenize zül gibi geliyor. Nasıl olabiliyor da bu kadar duyarsız bir ülke olduk anlaşılır gibi değil. Bunun korona ile ilgisi yok hatta bir şey diyi mi korona bile onlardan daha masum kalıyor bazen.

Ve sevgili okuyucularım altı üstü bir maske takacaksınız zaten kültürümüzde temizlik var, el yüz yıkama bizim rutinimiz, duş alma özelikle yazın yani zor bir şey yok olsa da bu zorluk bizim sevdiklerimizin, toplumun sağlığı için buna katlanmaya değmez mi? Kucaklaşmayı özlemediniz mi? Sağlıkçılar çocuklarını göremiyor bile neden aldıkları astronomik aylıklar için mi? Onlar kendi canlarını bizim önümüze atıyorlar üstelik karşılıksız… Onlara karşı bir sorumluğumuz yok mu hiç?

Valla az ama doğru tedbir ile ne korona ne de başka bir düşman bizi etkisiz bırakmaz. Unutmayalım. Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla sevgiyle kalalım şimdilik maskelerimizi unutmayalım, kolumuz ya da çene altı için değil onlar. Ve lütfen duyarsız olmayalım komşularımıza çevremize… Yase

Günün Şiiri

ERTELEME

Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün…

Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,

Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil…

Hayır, bugün değil; bugün yapamam.

Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,

Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,

Sezinlemesi, bitimsiz  bezginlik-

Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-

Öyle bir ruh o…

Yalnızca öbür gün…

Bugün hazırlanmak istiyorum…

Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için…

Sonucu belirleyecek olan bu.

Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok…

Yarın planl yapma günüdür.

Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;

Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı…

Ağladığımı hissediyorum,

Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru…

Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.

Yalnızca öbür gün…

Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.

Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki…

Öbür gün, bambaşka biri olacağım,

Yaşamım zaferle taçlanacak,

Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-

Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı …

Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın…

Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım…

Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?

Yarın bir bilet satın alabilirsem,

Gerçek gösteri öbür gün çünkü…

Daha önce değil…

Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi

Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.

Yalnızca öbür gün…

Sokak köpeği gibi uykuluyum.

Gerçekten uykum var.

Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün…

Evet, belki de yalnızca öbür gün..

Adım adım…

Evet, adım adım..

Fernando  PESSOA (Türkçesi: T. Asi BALKAR)

Günün Fıkrası

Yaşlı Tanık

Bir mahkeme salonu düşünün… Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır… “Bayan Jones.. Beni tanıyor musunuz?” Yaşlı teyze cevap verir: “Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum.. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız.. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız…”

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur.. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar: “Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?” Kadın yine cevaplar: “Elbette tanıyorum.. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım.. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir.. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor..”

Yine herkes şokta.. Bütün salonu bir uğultu kaplar.. Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır.. Ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar…  “Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım.”

Günün Sözü

Tüm anneler hep tanımadıklarına güvenme derler, kötü olur sonu. Düşünüyorum da tanıdıklarımıza güvendikte ne oldu!
Cemal Süreya

Geleceği merak etme, nasıl olsa gelecek. Ama geçecek olanı iyi düşün, çünkü aklından silinmeyecek.
Balzac

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here