Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Bu sabah yine düşünüyorum. Geçmişte yaşadığımız birçok şeyi, bazen hiç yaşanmamış gibi yok sayarız. Kendimize bile bunu itiraf etmeyiz ve unutur gideriz. Ya da unuttuğumuzu sanırız ya işte o fenasızca belleğimizden sildiğimizi sandığımız yaşanmışlıklar, hiç ummadığınız bir anda birde bakmışsınız ki benliğimiz onları kusuyor! Arka arkaya, birbirine dolana dolana…
Çoğunlukla yorgun bir günün ardından gelen derin bir uykunun, sabaha karşı ilk saatlerinde olur bu kusma. Ve şaşar kalırız neler biriktirdiğimize. Hani bazen bilgisayarımızın belleğini temizleriz, temizlerken bizden habersiz neler biriktirdiğini görünce de baya bir şaşarız, biriktirdikleri bizim kaydetmediğimiz şeyler ve çöp kutusuna yolladığımız fazlalıklar.
Biz onların silindiğini sanırız ancak onlar bellekte toplanmıştır. Bizim belleğimizde böyle. Silindiğini sandığımız anılar ve kaydedildiğinden haberimizin olmadığı bir sürü saçma sapan ruh sıkan olayları umursuzca depolar. Ve depodakiler gecenin sabaha karşı olan saatlerinde ortaya dökülüyor bu günlerde. Neden, niçin bilemiyorum. Ya da bildiğimi sanıyorum? Değişen havalar ve vücudumuzun direncinin düşmesi ve bedenen ruhen yüklendiğimiz yorgunluklar zahar…
Ancak neden ne olursa olsun, bulunduğumuzu sandığımız boyuttan başka bir boyuta geçeriz üstelik geçtiğimiz boyutun zamanı yok, mekanı yok, anılar, olaylar, korkular, kuşkular eskide kalmış aşklar, birbirine dolanmış olarak yaşanıyor bu boyutta ve biz kucağında debelenip duruyoruz kendi ağımızda. Ve uyandığımızda kendimize gelmemiz çok uzun sürüyor, boyut atlamak kolay olmuyor ama çok şükür uyandım diyebiliyoruz sonunda.
Ve yaşadığınız şeyler kesinlikle halüsinasyon gibi şeyler değil, biliyorum… Çünkü temel olarak halüsinasyonlar: Çoğunlukla aslında var olmayan küçük ve hareket halindeki nesnelerin görünmesi durumudur. Ve bir ruh hastalığının habercisidir.
Oysa bizim yaşadıklarımız unutmak istediklerimizin ve aklımızda olmasını istemediğimiz ancak bir şekilde belleğimizin yüklendiği olayları bir nedene dayalı olarak direncimizin düştüğü bir zamanda yaşamamız diye değerlendiriyorum. Nasıl ki hiç bilmediğimiz önemsemediğimiz bir şarkıyla uyanırız bazen. Öyle bir şey bu da…
Örneğin kaç gündür ömrümde söylemediğim hatta dinlemediğim bir arabesk şarkıyla uyanıyorum… Kardeşim hayırdır diyor nerden çıktı bu? “Demek bellek hafızlamış” diyorum “ve ruh halim dilime döküyor?” Kendim inanıyorum ve inandırıyorum başka açıklaması var mı bilmiyorum…
Çoğumuz yine çok yorgun olduğumuz zamanlarda sabaha karşı değil de, başımız yastığa düşer düşmez başlarız yaşadığımız günü yeniden yaşmaya. Bütün girinti çıkıntıları ile. Çok komik ya… Gün geceye taşınmış oluyor böylece. Uyanıp yeniden uyusanız bile değişen bir şey olmuyor, kesintisiz yaşamaya devam ediyoruz gündüz yaşadıklarımızı, bu kez gecenin koynunda.
Bazı arkadaşlarım bu olayları çok sık yaşadıklarından, gündüz bir şeye konsantre olamadıklarından yakınıyorlar. Bende yorgun olduğum ve olayların etkisinde olduğumu sandığım zamanların gecesinde bazen yaşıyorum bu yaşananları. Ve nedenlerini bildiğim için çok önemsemiyorum ya da önemsemem. Ve kendimce bulduğum nedenleri ortadan kaldırmaya çalışıyorum. Eminim herkesin bir nedeni vardır kendi bildiği ve bu durum geçidir. Her şey gibi…
Bu sabah başım ağrıyor, boğazımda akıntı var. Belli ki grip olmak üzereyim. Hemen önlemimi almam gerekir doğru beslenme doğru su tüketme ve dışarıdan destek alarak. Ve biz insanlar çok kompleks yapıp taşıyoruz, girinti çıkıntılarımız, uçurumlarımız, dağlarımız çok. Bazen tsunami geçirir ruhumuz, sonradan huzuru bulur bazen yanardağı gibi patlar biriktirdiklerimiz.
Sonunda aslolan ayakta kalmaktır. Hatta yazabilmektir bu çok zor değil, insan nelere dayanabilir asında kendide bundan habersizdir. Ama dayanamam dediği her şeye dayanmıştır bu mükemmel yaratılmış ama kendinin ayrımında olmayan zavallı yaratık.
Şimdi tsunami değil, tarumar değil içim dışım ama bir yanardağı patlıyor gecelerdir koynumda. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte. Yase
& & & & &
Üçlü Filtre Testi!!
Eski Yunan’da, Sokrat bilgiyi saklaması sebebiyle saygı değer bir ün yapmıştı… Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
Bir dakika bekle diye cevap verdi Sokrat.. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.. Buna üçlü filtre testi deniyor. Üçlü filtre??? ‘’Doğru’’ diye devam etti Sokrat.. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Buna 3 filtre testi dememin sebebi;
Birinci filtre ‘’Gerçek Filtresi’’ Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin ???
“Hayır” dedi adam.’’Aslında bunu sadece duydum ve… “Tamam’’, dedi Sokrat.
Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim.’’İyilik Filtresini’’ Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi???”
“Hayır’’ tam tersi.. “Öyleyse” diye devam etti Sokrat. Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.
“İşe Yararlılık Filtresi”
Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı???”
“Hayır” gerçekten değil.
‘’İyi’’ diye tamamladı Sokrat. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”
Günün Şiiri
Kutsal Amaçlar Yolcusu
Hayatımın baharında,
Çıkıp yollara düştüm.
Gençliğimin neşeli danslarını,
Baba evinde unuttum.
Malım mülküm, neyim varsa,
Seve seve bırakıp gittim.
Hafif bir değnek elimde,
Yürüyorum sevinçle.
Kuvvetli umuttu beni çeken,
Müphem bir inanç sözü,
Git, diyordu, yolun açık,
İlk kaynağa doğru yürü!
Yürü, bir altın kapıya kadar,
Ulaşınca içeri gir,
Dünyaya bağlı olan herşey orda,
Tanrısal ve ölümsüm olacaktır.
Akşam oldu, sabah oldu,
Yürüyordum yürüyordum
Her an bana gizli kaldı,
İstediğim, aradığım.
Yoluma durdu dağlar,
Geçit vermedi seller,
Tahtalar uzattım uçurumlara,
Irmaklara köprü kurdum.
Aydınlık bir iklime akan,
Bir nehrin kıyısına geldim.
Sevinç ve inanışla içim dolu,
Attım kendimi kucağına.
Büyük bir denize doğru,
Beni sürükledi dalgaları,
Önümde sonsuz bir boşluk,
Hâlâ amaçtan uzaktayım.
Hiç bir yol oraya götürmüyor,
Ne yazık ki üstümüzdeki gökler,
Topraklara inemiyor,
Ve orası hiç bir zaman, burası değil!
Friedrich SCHİLLER
Günün Fıkrası
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim.”
Günün Sözü
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kaderi de sevinç haline sokabilir.
Mevlana
Kadını kalkındıran, onu uçurumun dibine kadar yuvarlanmaktan koruyarak hayata yeniden doğmasını sağlayan biricik kuvvet aşktır.
Dostoyevski