“An Avcısı” Olmak!

0
51

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçenlerde bir arkadaşımla dertleşiyorduk. (Dertleşmek! Nasılda abartıyoruz ama! Dert kim biz kim?) Havadan sudan sayılabilecek anlık sıkıntılardan. “Anlar  her ne kadar  minnacık bir zaman dilimi iseler de  onlarda yaşananlar  bir  ömrün toplamıdır.” En güzel, en korkunç, en mutlu, en mutsuz olduğumuz zamanlar hep anlarda gizli çünkü. Ve onlar çok aceleci akan su gibi ve sürekli yenilenerek, bazen lav taşırlar bazen inci bırakırlar. En büyük “en”ler hep anlarda gizli, bakan gözler için atan yürekler, lal diller şakıyan bülbüller için.

İşte bir an diyor arkadaşım yaşamla ölüm arasındaki  kristal  köprü. Ya koşarak geçilir ya da ölüme atlayabilir insan. Evet diyorum. Güçlü duramazsak Mevlana gibi (o Allah aşkıyla döndü  bizse  anlık sorunların ağırlığından  sersemce  delice  dönmeye başlardık.) Ki bu sabah bir an oldu.  Dönmek isteği  şiddetle sarstı bedenimi. Eğer ona yenilsem bir daha  asla yeniden kendim olamam dedim. Ter içinde. Ve çok şükür ki anlar su gibi dedik ya hemen aktı geçti o istekte  eridi gitti içinde. Ölüme atlamakta o anlarda gelişir eğer o an  sağlam durmazsak ve Allah bilir kaç kez ölmüş olurduk ya da yatalak ya da eksik kalırdık,  düşündüğümüz şeyi yapsaydık. Çoğumuz o anların kıyısından şu ya da bu şekilde geçmişizdir ve geçiyoruzdur. Ancak önemli olan  onların farkında olabilmemiz. Yani “an” avcısı olabilmemiz. Şu an limon portakal çiçeği kokusu örneğin burnuma doldu “dağılın ey kara büyücü kötü düşünceler “an” benim “an”ım” der gibi.

Ve hayat bir andır yüzyıl sürse de.

Ve şimdi şiir zamanı anlar birlik olup anıları konuk eder şiir zamanında. Bizde konuk olalım bu şölene ne dersiniz? Önce Ahmet Ada geliyor Günyenisi küçük kızı ile. “gün eskiten” sözüne takılıyorum sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum. Sözü ile de mest oluyorum.

Sevgili okuyucularım şimdi şiir zamanı diyorum. Temiz bir soluk almak gibi hayattan. Ve sağlık, sevgi ile hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım her zaman. Yase

& & & & &

GÜN YENİSİ KÜÇÜK KIZ

Bir park  kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla

Şimdi şuradan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmet Ada

 

ACIYLA AKRAN

Bur da mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında

Burda taşrada bir esimlik rüzgar
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi

Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen

Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı

Ahmet Ada

 

YAZ BAŞLANGICI İÇİN BİR AŞK EZGİSİ

Her şey bir başlangıçtı başaklar bile
Kırlar dağlar deniz kenarları
Denize inen sokakların kuşları.
Durup baktım  yapraklar başlangıçtı
Sonra evler pencerelerinden fesleğen sarkıtan
Akşamüstünün buğusu, bugünün sonu
Kırgın bir kuşun denize doğru uçuşu
Başlangıçtı sevgimize biliyor musun

Vakit yoktu aşka nasıl bulmuştuk
Ertelenmiş bir başlangıçtı efsane kıldık
Leylak kokusu sızdıran evleri, sokakları
Geçip gitmiştik bir gülümseme bırakarak

Vakit yoktu açık denizleri özlemeye
Fesleğen sulamaya pencere önünde
Bir tenhalığı yaşamaktan bakışmaya bile
Şaşırdım doğrusu nasıl bulmuştuk aşkı
Her şey her zaman bir çığlıktı
Tenha bir istasyonda okuduğun
Bir suç işler gibi okuduğun öğle sonu

Her şey bir başlangıçtı sevgimize
Çılgın yaz çiçeklerine, yediveren güllere,
Kalbinin hızla akışı bile sevgilim.
Ah bir sevdaydı şurada çınlayan sesin
Gece yarıları beni umarsız bekleyişin,

Sanki bir çiçek sergisiydi karanlıkta gözlerin

Ahmet ADA

Günün Şiiri

UNUTMAK YOK 

“Nerelerdeydin” diye sorarsan ,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç   değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda
ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda…

Günün Fıkrası

KAÇIŞ PLANI

Günün birinde deliler hastanesinden üç deli bir kaçış palanı yaparlar. Plana göre içlerinde birisi yolun sonundaki demir parmaklıklara bakacak, eğer parmaklıklar aşağıdaysa üstünden atlayacaklar eğer yukarıdaysa altından geçeceklermiş.  Ertesi gün demir parmaklıklara bakmaya gideni koşa koşa geri gelmiş. Delilerden biri; “-Ne oldu?” demiş. Nefes nefese cevap vermiş; “-Arkadaşlar üzgünüm ama kaçamayacağız.” “-Neden?” “-Çünkü demir parmaklık yok.”

Günün Sözü

Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun?

EPIKTETOS

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here