Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çim biçme makinelerinin homurtuları sabahın erken saatinden başladı, hala devam ediyor. Dün de palmiyeleri budadılar. Ağaç kesimi işini ise site boşken yapmışlar, yani biz geldiğimizde… Etrafta ağaç kalmamıştı. Yatak odasının penceresinin önünde kocaman bir çam ağacı vardı adamlar onu kökünden kesmiş, öyle budanmış falan değil resmen hayatını elinden almışlar -yazarken gözlerime yaş hücum ediyor-. Balkonun önündeki kocaman çınar ağacı dantel yaprakları olan o, bin bir böceği ve kuşu barındıran, güzel ağaç neredeyse köküne yakın bir yerden budanmış. Şimdi ne dalı var ne de yaprakları, yalnızca gövde tabi bu yüzden bir tek kuş bile yok ortada ve bahçedeki muz ağaçları dibinden yok edilmiş. Varsa yoksa biçilmiş, incecik çimler ve üzerinde hadım edilmiş zavallı ağaç kökleri. Yol boyu incir aşırdığımız ağaçlarda kesilmiş.
Sarı su deresinin çevresindeki manzarayı görmemek için gece çıkıyorum sokağa. Daha geçen yaz piknik yaptığımız Emre ile Berke’nin orda yaptıkları çekimlerle okullar arası çevre bilinci ödülü aldıkları o kocaman ağaçlardan eser kalmamış. Zaten kutsal kitaplarda anlatılan harabelerden kalma bir yerdi kaldığımız yer ama en azından ağaçları vardı. Şimdi hem harabe hem de ağaçsız sözde kaldırım çalışmaları var bir aydır buradayız bir tek dün ortadaki refüje çiçek eken belediye çalışanlarını gördüm. Sokaklar delik deşik, sokak kenarında kesilen devasa ağaçlar yerde yatıyor kuru dallar olarak. Kalın su boruları etrafa dağılmış yani biz bir yıl önceki halimiz diyemeyeceğim bizim sokaklarda delik deşik edildi ama kardeşim adamlar gece gündüz çalıştı. Burası tatil beldesi ve plaja giden bir tek yol var. Turistlerin geçeceği bu tek yol, çatlasa on kilometre gelmez. Kardeşim gece gündüz çalışıp bu yolu bitiremiyor musunuz diyorum buradakilere. Gerçekten etraf toz duman, çöl demeyeceğim çölün büyülü gizemli bir temizliği ve sıcağı var.
Burası yapış, yapış bir sıcak. Ve toz ve kelleştirilmiş ağaç kökleri!! Ve dünyada yaşananlardan dolayı sıkkın olan canımız biraz daha sıkılıyor. İçimiz içimizi yiyor ama yapacak şey yok. Tek teselli evin serin ve sıcak havası gecelerin bol yıldızlı ve yere yakın olması yani gece yumuşak, siyah kadife bir manto gibi sarıyor gündüzün çirkinlilerini ve yıldızlar, elinizi uzatsanız on tanesini avuçlarsınız. Berke ile onlara yeniden isim veriyoruz bu günlerde. Üniversiteye giriş tercih listesini hazırlarken. Dün bu işi de bitirdik. Şimdi sonuçları bekliyoruz heyecanla. Gerçi biz eminiz ama yinede artık yaşadığımız ortamda hiçbir şeyden emin olmamamız gerektiği gerçeğini ne yazık ki kabul ediyoruz çarpa, çarpa belletilmiş olsa da.
Canımız sıkılıyor hem de çok sıkılıyor komşunun çocukları yanıyor, evi yanıyor, ülkesi yanıyor. Biz nasıl dünya da bir şey yokmuş gibi kaygısız neşeli yaşayabilelim? Günlük sıkıntılarımız üzerine bu eklenince gerçekten huzurumuz kalmadı. Suriyeli mülteciler burada da boy gösteriyor. Ne yapacağımızı şaşırdık, yoksulluk diz boyu hepsine yetişmek olanaksız. IŞİD’ten kaçan Türkmen Şiileri gidecek yer bulamıyor. Net’e düşen haberler tüyler ürpertiyor ve insana dair ne varsa içimizde güvene dair, alıp götürüyor.
Ve düşünüyorum Yahudiler inançları yüzünden tarihte görülmemiş soy kırıma uğramış nerdeyse tek kavimdi. Daha sonraları Sırplar Bosnalılara aynı şeyi yaptılar ya ve diğerleri (dünya çıldırmış?) Anlatılmaz acılar çektiler bu insanlar sürüldüler, yok edildiler, çocukluğumuz da ve ilk gençliğimize onlara dair kitaplar okurken isyanla kabarırdı yüreğimiz ki hala kabarır. Hiçbir canlının bir diğerine bunu yapması asla ve katha hoş görülemez desteklememiz kabul edilemez. Ve düşünürdüm ki İsrail çok çekmiş olduğundan dolay çektirmek istemez. Yani acı nedir soy kırım ne demek onlardan daha çok kim bilebilir ki. Ve bu acıyı bilen, yaşayan insan daha yumuşak olur diye düşünürdüm. Ancak tam tersi olmuş “canımı bir yakanın on canını yakarım” felsefesi geliştirmişler zamanla. Yazık ki ne yazık… Gazetelere düşen görüntüler can yakıyor, ruhumuzu zedeliyor ve yazmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Dünyada sözde bir şeyler yapıyor ama kimse gerçekten bir şey yapmıyor. Ve kan her tarafa sıçrıyor. Olan siviller ve çocuklara oluyor, kara harekatı başlarsa olacakları düşünmek bile akıllara zarar. İslam alemi ve dünya bu duruma bir dur demeli artık. Zaman geçiyor her saniye çocuklar ölüyor.
Ve biz Ramazan ayındayız ve oruç tutuyoruz?
Ve sevgili okuyucularım ben ve bilgisayarım hala rahatsızız demeyeceğim resmen hastayız. Tabletten yazmaya çalışıyorum. Bilgisayardan devam ediyorum, başımda dünyanın ağırlığı, soluklarım ciğerim de zincirli ve tam sona geliyorum yendin dön durumları yaşıyorum ya resmen daha çok hasta oluyorum. Ve bugün nihayet kazasız belasız sona geldik hem kendimi hem bilgisayarımı yenileme zamanı biliyorum. Ama artık eve dönünceye dek sabretmek gerekiyor. Şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. Yase
& & & & & &
Ramazan-ı Şerif ile İlgili Ayet ve Hadisler
(O mü’minler;) tövbe edenler, ibâdet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah’ın sınırlarını (koyduğu hükümleri) koruyanlardır. (İşte, böyle) mü’minlere (cenneti) müjdele! Tevbe – 112
Şüphesiz ki, müslüman olan (Allah’ın emirlerine teslim olan) erkeklerle, müslüman kadınlar; îman eden erkeklerle, îman eden kadınlar itaat (ve ibâdet)e devam eden erkeklerle; itaat (ve ibâdet)e devâm eden kadınlar; doğru erkeklerle, doğru kadınlar; sabreden erkeklerle, sabreden kadınlar; alçak gönüllü (ve saygılı) erkeklerle, alçak gönüllü (ve saygılı) kadınlar; sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkeklerle, oruç tutan kadınlar; mahrem yerlerini (haramdan) koruyan/hayâlı erkeklerle, mahrem yerlerini (ve görünümlerini haramdan) koruyan/iffetli kadınlar; Allah’ı çok anan erkeklerle (Allah’ı çok) anan kadınlar (var ya, işte) Allah, onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfât hazırlamıştır. Ahzab – 35
Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu arasında hudut, sahur yemeğidir. (Müslim, 6, 60)
Günün Şiiri
Ödünç Cesaretlerle
gemiden son ayrılan bendim unutarak seyir defterini
unutarak tayfaların denizi kaldıran kavgalarını
bir sayfadan diğerine ödünç cesaretlerle geçerdim
bıçağın bir yüzünde cellat, öbür yüzünde kurbandım
karanlığın gözünden düştüm, ışıktaysa hiç yerim olmadı
bir tören gibi yaşadım aşkı, ayrılığı bir infaz gibi
yoksa her yağmurdan saçakaltı mutluluğu mu kaldı
kıdemli yargıç da inanmıyor sesimin gürleştiğine
sözcüklerim savunma mı ikrar mı
konuştukça kararan cübbemden seçilemiyor
her celse sarı sırmalarımı sökerek söylüyorum
kalbimin tutulacak yanı kalmadı
ne sokakların çok büyük olduğunu hatırlatacak birisi var
ne de oğlunu bana benzeterek ağlayacak bir ana
gemiden son ayrılan bendim
bu çürük tekneden payıma ‘kahraman kaptan’ olmak düştü
işte kara! diye bağırmamak için tek kendimi aldım yanıma
soluk bir çizgi oldu gövdemde sevincin su kesimi
belki de son bir iz, saçları kısaltan tarihöncesinden
ufuk, köpürmesini unutmuş dalgalarla parçalanıyor
sen bağırdıkça azalıyor içimde beyaz bayrak çekme korkusu
“her şey vatan için, her şey vatan için”
“her şey vatan için, her şey vatan için”
geniş denizlerde parmak izlerin, küçük düştün sulara
bu güz yağmur yağar, saçların gelecek bahara ıslanır
4.
her gün bileklerimi daha fazla yaklaştırıyorum güneşe
ancak böyle şakalar yatıştırıyor alkışlarla yaralı ruhumu
“vatan sana canım feda, vatan sana canım feda”
“vatan sana canım feda, vatan sana canım feda”
Akif KURTULUŞ
Günün Sözü
Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, Onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir.
Leo Alkman
Cisimleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi boyarım.
Pablo Picasso
Bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor.
Albert Camus