Yaz Gribi

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bizi sorsanız Deniz ve mehtap resmen bizi hasta etti. Ayın çekim gücü bünyemizi alt üst etti. Buna deniz  ve sıcak havalara  oruç eklenince ölüyorum durumlarındayız artık. Hiç yaz günlerinde grip falan olduğum yoktu. Hatta kışın bile olmam ama üç gündür resmen inletiyor meğerse yaz sıcağında grip olmak dehşet bir şeymiş. Ve dikkat edilmezse kesinlikle tablo ağırlaşabilir. Yani kendimi öyle hissediyorum zaten oruçtan ister istemez bağışıklık sistemimizi zayıflatıyoruz. Her ne kadar  sağlıklı beslenelim falan diye yazılıp, çiziliyor anlatılıyorsa da. Bu o kadarda kolay olmuyor özelikle sıcaksa havalar.

Bir defa suya o kadar yükleniyoruz ki orucu açtığımızda, artık bir şey yemek istemiyor canımız. Bendeniz salatalık  ve çayla  açıyorum orucumu  aşırı  sudan zehirlenmeyim diye. Ve elimden geldiğince sağlıklı yemeye çalıştığım halde yinede yeterli beslenmediğimi biliyorum üstelik yürüyüşlerimi aksatamadığım halde, bedensel aktivitelerimi kaybetmediğim halde yinede grip olmaktan kurtulamadım. Şimdi aman dikkat edin falan demeyeceğim. Şunu yiyin bunu yapmayın türünden yalnızca her şeye hazırlıklı olun diyebilirim. Öğrendiğim bir şey varsa o da kimseye tavsiyede bulunmamak. Herkes yalnızca kendi bünyesini tanısın kimse kendini kendinden daha çok bilemez buna inanıyorum.

Ve Dünya Kupası! Dünya Kupası maçları görkemli biri  törenle ama Brezilyalı gençlerin protestosu ile açıldı. Ve dün (hafta sonu) yine görkemli bir törenle  kapandı. Almanya madalyayı aldı. Arjantin ikinci oldu. Ne yalan söyleyeyim çok üzüldüm Arjantin’e, özelikle Messi’nin suskunluğu ve üzüntüsü  yok mu? Misafirlerimiz Alman, onlar çok sevindi ama biz kardeşimle resmen ağladık. Denizle mehtabı suçladık ama maçların da çok katkısı oldu uykusuz gecelerimizde. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her şeye inat. Yase

& & & & &

Biz de Vaktiyle Güzel Yiyeceklerdik!

Behlül’ü bilen var, bilmeyen var. Sizlere Harun Reşid’in bu meczub görünüşlü velisinden söz etmek istiyoruz.

Bilindiği gibi, geçmiş büyükler yanlarında hep bir nasihatçi taşır, onun ikaz ve irşadından hep istifade etmeyi düşünürlerdi. Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen bu meczub rolündeki ikazcılar, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından dolayı tenkid eder, irşadda bulunurlardı.

Bahsinde bulunduğumuz Behlül Dana bunlardan belki de en birincisiydi. Bir rivayete göre Harun Reşid’in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine aynlamayarak (H.190)’da Bağdat’da vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (Şunuziyye) kabristanina defnediien bu deli görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yola getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de düşündürmeyi tercih etmiştir.

Nitekim birgün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok alıp gitmişler. Herkes hırsız ararken Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış. Görenler şaşkınlık içinde sormuşlar: “-Evini soydular, sen burada bekliyorsun!” O gayet emin şekilde cevap vermiş:

“-Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.”

Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana. Demişler ki: “-Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın?” şöyle cevap vermiş: “-Ben onların çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğîm. Bu öyle meraklı bir şey ki, kim bunu görmek istemez.”

Harun Reşid bir ara Behlül’ü aramış, mezarlıkta uyurken kaldırıp huzuruna getirtmiş. Behlül Halifeye sitem etmiş: “-Neden beni uyandırıp da getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum Tahtımda azametle oturuyordum.” Harun Reşid gülmüş: “-Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak, o da birşey mi sanki? ” Behlül hemen cevap vermiş: “-Ne fark eder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca düşeceksin, fark yok ki.”

Harun Reşid tasdik makaminda basını sallar, düşünceye dalar. Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu: “-Mezar taşına ne yazdırayım?” Şöyle cevap verdi Behlül: “-Ey yolcu! Bana iyi bak, benden ibret al. Dün altımda olan toprak bugün üstümde… Dün altımda büyüyen otlar bugün de üstümde yeşermekte. Bu toprak beni gizledi ama günahlanmı asla! Ben şimdi günahlarımla beraberim.”

Bir gün sarayın avlusunda rastladığı Behlül’e Harun Reşid sorar: “-Nereden geliyorsun ey Behlül?” Beklemeden cevap verir: “-Cehennemden.” “-Ne işin vardı cehennemde?” “-Ateş almaya gitmiştim de.” “-Hani ateşin yok elinde.” “-Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan”

& & & & &

Halîfe Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken; “-Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış” dedi.  Bunun üzerine hazret-i Behlül;  “-Müsâde ederseniz bir danışayım” dedi.

Halîfe; “-Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi. Behlül de; “-Ben danışacağım yeri biliyorum” dedi ve oradan ayrıldı.

Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, halîfe Hârûn Reşîd ona; “-Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevâbı” dedi.

Behlül; “-Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil” dedi. Halîfe heybetle; “-Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu” dedi.

Behlül de; “-Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve;
-Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma, dediler.” Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: “Haklısın.” deyip düşüncelere daldı.

Kaynak: 1) Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları

2) Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas

Günün Şiiri

Anlat Bana, Nedir Aşk?

İlk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, bir

yüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe

boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan

çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar

dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşleyemiyorsak eğer,

anlat bana, nedir aşk?

İlk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve

ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze

alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin

tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir

gecenin saatlerinde eritebilirdik. Yapamamışsak bunları

eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve

biz,  günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik.

Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra

haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan

söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı.

olmamışsa söylencelerimiz eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Ahmet CEMAL

BİR GÜN

Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece

benim olduğun yaşta, bana dönmek isteyeceksin;

yüzünde solmuş kaç sabahın birikintileriyle,

yorgun olmaktan çok, aşınmış;

yüzüme kapattığın onca kapıyı

artık omuzlayamadan,

seslenmek isteyeceksin.

Zamana diş bileyeceksin o gün, belki ilk kez;

bir  zamanlar dokunulmazlığına inandığın için,

yanlış çıkarttığın bütün günahların ağırlığıyla.

Hep izlerinin sürdüğün yüz ve ten çizgileriyle

insanlara yaş biçtiğin günleri anımsayacaksın,

hani titreyen parmaklardaki sıcaklığı hiç duyamadığın.

Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gecede olduğu gibi,

dirseklerimizin birbirine değmesini isteyeceksin,

onca çizgi peşinde koşmanın günahını

artık en bulanık aynalara bile çıkartamayarak.

Yaşamından gelip geçmiş olanları sayacaksın;

hep bir iki geceliğine,

bedeninde otel gibi kalmış olanları,

en kısa ömürlü sevgilerin imzasını bile

hiçbir sayfana atamadan

ve sonra bir de gerçek yitirdiğini;sana

yüzlerindeki çizgilerin ardından,

en duyarlı kalemlerle, yalnız sana giden

yolların haritalarını çizmiş olanları.

Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece

benim olduğum yaşta, beni arayacaksın,

solmuş onca haritanın çizgilerini

aşınmış bakışlarınla seçemeksizin.

Ahmet CEMAL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here