Oyuncak Silahlar Yasaklansın…

1
110

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Silah tutan minik elleri düşünüyorum günlerdir. Suriye’den kaçıp ülkemize, ilçemize gelen, Suriyeli ailelerin çocuklarının ellerinde oyuncak silahlarla savaş oyunları oynamasını önceden de çok gördüm ve defalarca yazmıştım. Şimdi yeniden yazıyorum. Birkaç gün önce bizim sokağın çöp konteynırını karıştıran, zayıflıktan kandili çıkmış genç bir adam gördüm. Yanında iki küçük çocuk duruyordu el ele tutuşmuş. 5 yaşlarında falan. Dikkatle babalarını izliyorlardı. Yalın ayak ve üstleri başları perişan saçları darmadağın… Çok kötü oldum içim şefkatle doldu yiyecek giyecek vereceğimi falan söylemek için ilerledim. Ancak öyle bir vahşi bakışla ve savunma içgüdüsü ile dönüp baktılar ki yerimde dondum kaldım! Saçları kıvır-kıvır, gözleri simsiyah o incecik beşten çok üç yaşında görünen erkek çocuğun gözlerinde okuduğum dehşet tüylerimi ürpertti. Bir eli ile kardeşinin elini tutuyorken, diğer elindeki kırk dökük oyuncak tabancayı bana doğru, düşmanmışım gibi bir doğrultması var ki sanki çocuk değil yetişkin biri sanırsınız! Bu durumdan ben sorumluymuşum gibi utanarak üzülerek hatta kahrolarak başımı eğip oradan uzaklaştım.

Ve yol boyu kendi kendimi yedim “Bu çocukları bu duruma düşürenleri ne tarih ne vicdanlar asla affetmeyecek…” En azından kendi hesabıma ben affetmeyeceğim. O çocukların şimdi kreşlerde okullarda olması gerekir ama onlar çöp karıştırıyor ve silah doğrultuyor! Çünkü hayata gözlerini bunlarla açmışlar daha değişik bir şey bilmiyorlar ki. Aynı gün akşam eve dönerken o silahı bana doğru uzatan çocuğu markette gördüm.   Oyuncak alıyordu.  Yine bir silah… Yanına yaklaşıp onunla birlikte oyuncaklara bakıyor gibi yaparak bir top aldım elime.” Benimle oynar mısın “dedim işaret diliyle anlaşmaya.  Çocuklara hemen orada bir şeyler vermek istedim ve evi gösterip bize gelmelerini onlara çalışarak. Hiç oralı olmadı. Topu satın alıp çocuğa uzattım ama yüzüne bile bakmadı. Şahane bir vakarla dimdik çıkıp gitti.  Arkasından bakakaldım. Ve düşündüm ki, neden oyuncak silah yapıyorlar bu oyuncakçılar? Ve yasaklansın istedim bu tür oyuncaklar. Çatta patlarla birlikte…  En azından küçük marketlerde bakalar da bulunmasın kırtasiyecilerde falan hiç bulunmasın.

Tabi bu arada gözümden kaçmadı çöpler toplanmamıştı   ve etraf pislik içindeydi… ve sinirlerim zıplamıştı!. Nasıl bu duruma geldik diye. Kendi kendimi yedim. Nasıl bu duruma geldik? Kime sorsan ağlıyor hayat durmuş vaziyette. Siyasete atılmak isteyenler arka arakaya istifa etti dün. Ve çok fesatım kimsenin halk için uğraştığına inanıyorum herkes kendi paçasını kurtarmak derdinde.

Ve tabiî ki  “laik bir öğretim hepimizin dileği. Din dersleri zorunlu olmamalı,  herkes kendi inancını ya evinde öğrensin ya da öğrenmek istemiyorsa hiç öğrenmesin, okulda öğrenmek isteyende okulda öğrensin. Kimsenin buna itirazı yok.  Dinde dayatma olmaz. Bu, kutsal kitapta acık ve seçik olarak anlatılmıştır. Ve saygı bekleyen saygı göstersin lütfen. Ve bilmeyenler okusun. Zaten en büyük sıkıntı buya kimse okumuyor!!

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla ve sevgiyle kalalım diyorum. Ayrımsız gayrımsız. Laik eğitim ve özgür bir iradeyle. Temiz ve pak bir vicdanla. Yase

& & & & &

Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi. Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü: “Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı… Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim.”

Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu. “Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz ‘dediğim dedik’ gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim.”

Ve ‘değişim savaşı’nın imzaları alkışlar arasında atılır. Ayaklar birbirini ezmek için yarışır. “Bal/ayının” tatlı meltemi yerini yavaş-yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır. Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır: “Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?”

Genç kadın uyumaya devam eder. “Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan.” Genç kadın sağından soluna dönerek, “Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın” der.

“Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun.”

“Ama çok uykum var.”

“Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım.”

Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken “Can çıkmayınca huy değişmezmiş” diye söylenerek işe gider genç adam.

Başka bir gün… “Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum.” “Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz.”

“Annem haklıymış. ‘Bu adamı değiştiremezsin’ demişti de inanmamıştım.”

Kimse ‘ben onu değiştiririm’ demesin… Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu. Her iki taraf da “Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?” yerine “Nasıl değiştiririm?” sevdasında. Daha doğrusu “güç savaşında.”

Oysa eşler güçlerini, “değişim savaşı”nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli. Evlilik,
“Ben seni adam ederim” yerine “ben seni mutlu ederim” düşüncesi üzerine kurulmalıdır.

O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser. Saksılarında huzur çiçekleri açar. Odalarında şen kahkahalar çınlar. Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır. Planlar, “onu nasıl değiştiririm” yerine “onu nasıl mutlu ederim” üzerine yapılır.

Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır. “Değişim savaşı” vererek ne kendisini tüketir ne de eşini. Aksi halde kadın “dırdırcı”, erkek “baskıcı” mutluluksa “toz-duman” olur. Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir. “Ben onu değiştiririm” diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar.
Gelin arabasının arkasına da “Evleniyoruz mutluyuz” yerine “Evleniyoruz savaşa gidiyoruz” diye yazmayı unutmasınlar.

Günün Şiiri

Günyenisi Küçük Kız

Bir park kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
gün yenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla

Şimdi şurdan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Unutmak Yok 

“Nerelerdeydin” diye sorarsan ,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda…

Günün Sözü

İnsanin ileriye dönük doğru kararlar alması, hesabının olmadığı bir bankadan para çekmesine benzer.

Oscar Wilde

1 YORUM

  1. selamunaleykum oncelikle kusura bakmayın ama yasaklanmasın yani onlar kötü kullanıyor die oyuncak silah yasaklanmaz suç silah satanda degildir ayrıca bunu ogrenin yanlış anlamayın suç alan kişide walla keyfinize gore silah yasaklansın dediniz die yasaklanmaz yani onu Allahin izliyle bi tek türkceza kanunu karar werir yasa werir yani

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here