O Ses Bizim Sesimizdir (5)

0
49

Değerli okurlarım, maçtan sonra akrabalarda tanıştığım ve adını unuttuğum o yaşlı beyin (çoktan rahmetli olduğunu düşünüyorum) anlattıklarını ağzım açık dinledim. Söylediklerini satır başı aklımda tutmak istiyorum. “…Bak evlat, bir de ilk transfer hadisesi var. Gözlerimle görmedim ama yakın arkadaşlarım anlattılar. 1918 yılında bir İspanyol kaleci ile yelekli bir takım elbise ve kurmalı bir Nacar kol saati karşılığında anlaşma yapıldığında İspanyol kaleci havalara hoplamış. Ne demek efendim, hem elbise yeleği de var. Bu yetmiyormuş gibi, bir de kurmalı Nacar kol saati! İşte o zaman temizdi. Her şey ağızdan çıkan söze dayanırdı, sık-sık yere düşülmezdi, bu çok ayıptı. O zaman futbol delikanlı oyunuydu.

Kuşlarına ötme öğretme bahanesiyle toplanan o gençler ise daha önceleri gün ağardıktan sonra enerjilerini toprağa vermek isterlermiş. Yani top oynamayı arzu ederlerdi. Şimdilerde amatör, profesyonel ifadeleri var. O zamanlar böyle sözleri duymazdık. 100 metre ilerimizde Papazın Çayırı denilen eğri büğrü ve yarı toprak alana yürünür, atlet ve donla topun peşinde koşulurdu. İlk zamanlar kaleler iki iri taştan, top ise üfleyerek şişirilen siboplu bir meşin. Daha sonraları iki yamuk ince ağaç dalı saplanmış toprağa da birer kalelerimiz oldu. Bizim de diğerlerinde.

Centilmenlik gözle gözükür şekilde belirgindi. Yere düşen oyuncuyu mutlaka rakibi kaldırırdı. Oyuncuların birbirine ismen hitap etmeleri hiç yakışık almazdı. İsminin yanına “Efendi” ilave etmek şarttı. Takımla ilgisi olan ve kenardan maçı izleyen “Ağır ağabeyler” yanındakilere; “Bakın şu Ahmet Efendiye, ne kadar da kudretli vuruyor topa” diyerek belki de tarihin ilk yorumunu yaparlardı. O zamanlar, o siboplu meşini ayağının üstüyle (voleyle) havaya diken iyi oyuncuydu. Daha sonraki yıllarda, maçları hakemler yönetmeye başladı. Yanlış kararlar veren hakemi uyarmak için, 40-50 seyircinin bir bölümü “Hakeme gözlüüüük” diye bağırırlardı…”

Daha önceleri de, futbolumuzun ilk çağlarını bir yerlerden okuyarak sizlere sunmuştum. Fakat şimdi olaylara bizzat tanık olan bir muhteremin ağzından duyuyordum. Çok büyük kazançtı benim için. Şimdi, futbolumuzda doğal olarak ilerleme var ama her türlü pislik de mevcut. Kazanmak için her türlü yolu mubah sayanların tavrı nedeniyle geldiğimiz nokta hepinizce malum. Kuşbazları ve papazın çayırını değil, kandırmalardan oluşan tarihi ve sadece rakibini yenmekle sınırlı başarıları anlatarak genleriyle oynadıkları taraftar kitlesinin öfkesine kurban gidiyor futbolumuz.

Asalet ve dostluktan başlayan rekabeti, amansız bir düşmanlıkla beslenmekten çekinmedikleri için bedel ödemekteler şimdi. Benzin istasyonu önünde araba yakan kör cahil zihniyetten hesap soracaktır 105 yıl önce oraya bir kafes kapıp gelen kuşbazların ruhu. Papazın çayırında buluşan ve her takımın taraftarı olup birlikte oynayabilen o gençlerin ruhu da hesap soracaktır. Biz kendi kulağımızı çekmeyi beceremezsek birileri gelip kulağımızı kökünden koparır. Yanlışlarımızı kabul edersek, doğrular daha çabuk bulunur! Kanla irfanla kurduk, biz bu Cumhuriyet’i diyoruz ya. Boşuna değil!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here