Konumuz Ölüm

0
67

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bugün?? Ölüm gerçeğini hangimiz ne kadar düşünüyoruz. Bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Aslında ölüm hep var yaşantımızda, yakınımızda, uzağımızda… Bununla ilgili çok güzel bir hikaye okudum nette. Doğan Cüceloğlu’nun eğitimde katılımcılarla ölüm üzerine sohbeti… Çok hoşuma gitti. Herkesin okuyup bunun üzerine düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden sizlerle paylaşmak istedim. Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım… Yase

Tamire Zaman Var mı?

Doğan Cüceloğlu’nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma… Cüceloğlu: “Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?”

Katılımcılardan Biri: “Allaha şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.”

Cüceloğlu: “Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?”

Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar. Katılımcılardan Biri: “Ölüm.”

Cüceloğlu: “Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?”

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam ederim: “Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?”

Katılımcılardan Biri: “Hayır”

Cüceloğlu: “Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?”

Katılımcılardan Biri: “Var.”

Cüceloğlu: “Yarın?”

Katılımcılardan Biri: “Evet.”

Cüceloğlu: “30 yıl sonra?”

Katılımcılardan Biri: “Olabilir.”

Cüceloğlu: “Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?”

Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır.

Cüceloğlu: “Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?”

Katılımcılardan Biri: “Yoktur hocam.”

Cüceloğlu: “Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?”

Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar. Katılımcılardan Biri: “Hocam konuyu değiştirsek?”

Cüceloğlu: “Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?”

Katılımcılardan Biri: “Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.”

Cüceloğlu: “Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona “yüreğinizin taa derininden gelen bir “seni gerçekten çok seviyorum” demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?”

Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

Cüceloğlu: “Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde “şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?” diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?”

& & & & &

Ve bir hikaye daha…

Kralın Seçimi

Ünlü bir kralın üç erkek çocuğundan biri, onun yerine tahta geçecekti. Kral bu seçimde zorlanıyordu; çünkü her üç oğlu da akıllı ve yürekliydiler. Üstelik üçüz, yani aynı yaştaydılar. Kral en sonunda bir bilgeye danıştı ve onun önerisine uymaya karar verdi.

Üç oğlunu da yanına çağırıp her birine birer torba dolusu çiçek tohumu verdi. Bir yolculuğa çıkacağını, en az üç yıl sonra dönebileceğini, bu tohumları onları sınamak için bıraktığını söyledi ve ekledi: “Döndüğümde tohumları geri vereceksiniz. İçinizde onları en iyi saklamış olan benim yerime tahta geçecek.”

Birinci erkek şöyle bir mantık yürüttü: “En iyisi bu çiçek tohumlarını çelik bir kasaya kilitlemek. Babam geri döndüğünde verir, çalınmalarını da önlemiş olurum.”

İkinci oğul tohumları, kardeşi gibi kilitlerse çürüyüp öleceklerini düşünerek götürüp sattı; kazandığı parayı saklamaya başladı. “Babam döndüğünde gidip yenilerini satın alır, taptaze geri veririm.” diye düşündü. Üçüncüsüne gelince; o, tohumları bahçeye ekti.

Üç yılın sonun da kral döndüğünde, birinci oğlu kasayı açıp kurtlu, kokuşmuş, çürümüş tohumları verdi. “Bunlar benim sana verdiklerin olamaz. Çiçek tomurcuklanmalı ve güzel kokmalıdır, bunlar ölmüş!” diye bağırdı. Oğlu, aynı tohumlar olduğuna yemin ettiğinde ise “Sen benim istediğim ölçülere sahip değilsin.” dedi.

İkinci oğul çarşıya gidip yeni tohumlarla geri geldi. Kral tohumları inceledikten sonra, “Bunlar benim bıraktıklarım değil, ama kardeşinden biraz daha iyi düşünmüşsün” dedi. “Yine de beklediğim ölçüde becerikli, yaratıcı değilsin” dedi.

Kral üçüncü oğluna yaklaşırken korkmaya başlamıştı. ‘Ya o da bir yanlış yaptıysa, ya o da yeterli değilse; ülkeyi ben öldükten sonra kim yönetecek?’ diye kara kara düşünmeye başlamıştı.

Son oğlu onu sarayın bahçesine çıkarttı ve kral burada yüzlerce çiçek, yüzlerce güzel kokulu bitkiyle karşılaştı. Oğlu hemen söze başlayıp babasına şunları söyledi: “Bunlar bana verdiğiniz tohumlar babacığım” dedi. “Dökecekleri yeni tohumları hemen size vereceğim” şeklinde ekledi. Kral emindi, yerine kimin geçeceği belirlenmiş oldu.

Günün Şiiri

HAYKIRAN BEN DEĞİLİM

Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor,

Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,

Uzan kaynakların duru dibine,

Yapış pencere camına,

Gizlen elmasların ışıltısı ardına,

Taşlar altında böcekler arasına,

Gizle kendini sıcak ekmek içinde,

Sen yoksul, sen.

Yeni sağanaklarla süzül toprağa –

Boşuna yıkanıyorsun kendi içinde,

Yalnız başka suda yıkayabilirsin yüzünü,

Bir çim yapracığında minik bir uç ol

Daha büyük olacaksın bu dünya ekseninden.

                Hey, makineler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar!

Kısır anamız çocuk için yakarıyor.

Dostum, değerli, sevgili dostum,

İster korkunç, ister olağanüstü,

Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor.

Attila JÒZSEF

Çeviren: Vural YILDIRIM

Günün Fıkrası

BİTSİN BU DAVA

Gelecek konuklarını nasıl ağırlayacağını kara kara düşünen Bektaşi’nin gözü, Yahudi olan komşusunun keçilerine takılmış. Keçilerden birini çaktırmadan alıp kesmiş. Durumu fark eden Yahudi; “Kadıya gitsem… Kadı da Bektaşi’de Müslüman, ben Yahudi’yim. Davayı kazanamam. Hadi kazandım, Bektaşi’nin nesi var ki, hakkımı alabileyim!… Biz artık Allah’ın huzurunda hesaplaşırız…” düşüncesi ile şikayetçi olmamış.

Gel zaman git zaman her ikisi de rahmetli olmuş. Yahudi, ahrette Bektaşi’den davacı olmuş. Mahkeme kurulmuş ve Bektaşi’ye sormuşlar: “-Sen Yahudi komşundan habersiz keçisini kesmişsin!”

“-Kesmedim” demiş Bektaşi.

“-Ben gözlerimle gördüm” demiş, Yahudi.

Bektaşi “Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem davacı olamaz” diye itiraz etmiş.

“-Haklısın ama, günahların arasında keçiyi kestiğinde yazılı” demişler.

Bektaşi bu kez, “Mahkeme hakimi aynı zamanda şahitlik yapamaz” diye itiraz etmiş.

“-Gene haklısın; o zaman getirin keçiyi ona soralım…” demişler.

Bektaşi son bir çaba ile çözüm yolu önermiş: “-Ne!… Keçi burada mı?… Verin keçiyi o zaman bu Yahudi’ye… Bitsin bu dava!”

Günün Sözü

Akıllı bir insan kazandığı paranın birazını, aldığı nasihatin ise birçoğunu bir yana koyar.

Harry Carns

Akıllı adam hem kitapları, hem de doğrudan doğruya hayatı okur.

Lin Yutang

Akıllı bir kimse, düşmanından da akıl öğrenmeyi ihmal etmez.

Beydeba

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here