Kadınlarımız

0
222

Değerli okurlarım, bugün anneler günü, sevgililer günü değil. Sıradan bir gün işte… Ne alaka diyeceksiniz biliyorum. Bir dostumun annesinin vefatını öğrendim. O acıyı doya doya yaşadığımdan, sevdiklerini yitirenleri anlayabiliyorum. Dostumla olan farkımız, ben bakıma muhtaçken annesiz kalmıştım, o ise kırkı geçmiş bir eğitimci. En azından ana sevgisini sıcaklığını doyasıya yaşamıştır diye düşünüyorum.

Yine de, ana kavramının neleri çağrıştırdığını içimden geldiğince söylemeden geçemeyeceğim. Çocuklarını gereği kadar yetiştirip hayata hazırlayanlarla birlikte, Kurtuluş Savaşında çocuğunun kundağına top mermisini saran Ayşe, Fatma analarımızı yad edip, ruhlarını şad etmek istiyorum. Belli günleri denk getiremediğimden bazı olayları gündeme getirip birazcık deşarj olmak istiyorum.

Düşünebiliyor musunuz? Şehitlerimizin aziz naşına asker selamı veren şehit anaları, eşleri, kardeşleri, çocukları tabutu ve bayrağı öpüyorlar.

“ŞEHİTLER ÖLMEZ; VATAN BÖLÜNMEZ!” diyorlar. Bitmedi, asker çağına gelmiş, yeni-yeni bıyıkları terleyen körpe yavrularını askere uğurlayan TÜRK ANALARI, otobüsün arkasından Türk Bayrağını sallarken. Sanki “GÖREVİNİ YAPAMADAN GELİRSEN SÜTÜMÜ HELAL ETMEM…” diyor.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir olayın yaşanacağına inanmıyorum. Türk anası, Türk kadını, oğlunu, kocasını, yavuklusunu, bazıları da torununu askere gönderirken sevinç çığlıkları atıyor. “GÜLE-GÜLE KOÇUM…”

öcal sanat2

Gencecik yavrusunun şahadete erdiği haberini alınca, önce boğazına tıkanır bir şeyler, yutkunamaz bile. Daha sonra engel olamadığı göz yaşlarını leçeğiyle silerken “VATAN SAĞ OLSUN” demeyi hiç ihmal etmez. Toprağa verirken de, askere gönderirken de hep aynı ifadeler kullanılır. “VATAN SAĞ OLSUN

Onlara bu ifadeler öğretilmemiştir, üstelik zorlayan da yoktur. Öyle görmüşlerdir ve sonsuza kadar da öyle gidecektir. Toprakla vatan eş değerde. Bayrağı da ilave edersek üç sacayağı oluyorlar.

Analarımız, kadınlarımız, Yüce TÜRK Ulusu hiç de değişmemiş, tarihin sayfalarına baktığımızda değişen hiçbir şey yok. Aynı çizgide, aynı yolda yürüyorlar. Kuzusunun tertemiz alnına kurşun sıkan vatan hainlerini sevindirmemek için “AĞLAMAYACAĞIM” diyor.

“BEN SENİ BU GÜNLER İÇİN DOĞURDUM” diyor. Şehitlere “KELLE” diyenler acaba diyorum, birazcık utanırlar mı? Onlar utanmazlar…

Ey asil Türk Anaları; Allah sizleri değiştirmesin. Sizler değişirseniz bizler de değişiriz..Ülkemizde yapılan yüz kızartıcı olayların cezasını yine sizler çekeceksiniz. TÜRK’ÜN ANASI: Vatan hainlerinin cezalarını yine sizler vereceksiniz. Buna yürekten inanıyorum. Hepiniz sağ olun var olun. Ellerinizden öpüyorum…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Aldatma Üzerine

Değerli okurlarım, öyle zannediyorum ki, dünyanın en mutlu çifti,. Allah tarafından gezegenimize sürgün edilen Adem ile Havva’dır. Buda nereden çıktı demeyin. Onlardan başka insan olmadığına göre “KISKANÇLIK” Havva Anamızın kaynanası olmadığına göre de “DIRDIR” yok. Mutlu olmak için bundan daha iyi bir ortam olabilir mi?

Şimdide gerçeklere dönelim… Tarih boyunca, sanırım üzerinde en çok konuşulan, tartışılan, yazılıp, çizilen konuların başında geliyordur bu aldatmak. Sosyetik olarak geçinenlere bir bakın isterseniz, kimin eli kimin cebine belli değil. İstisnalar kaideyi bozmaz… Kimin duygusunun gerçek aşk olduğunu bizim bilmemiz mümkün değil,. Onu yaşayanlar bilir, nemize lazım.

Ancak, burada başka bir kavram hemen ön plana çıkıyor. “Yuva yıkan kadın” örnekleri ne kadar çok değil mi? Özellikle tanınmış kişilerin haberleri çıkınca daha çok tadından yenmez oluyor. Sanatçı, Şarkıcı, Türkücü, İşadamı, Sosyetik güzel falan…

Oysa aşkın ve sevişmenin sınıfsal değeri yoktur. İnsanlar öldüğünde ortadan kalkan bir değer gibi, bu tip duygularda, sınıfsız tabakasız yaşanır. Kraliçe ile köylü kadının kalbi veya Karun kadar zengin bir iş adamı ile bir kapıcının kalbi, sınıfsal değerle atmaz. Aşkın gücü ve etkisiyle atar.

Bunun yaşamasında belki sınıfsal farklılığın izleri olabilir. Yani biri aşkını rezidansta yaşar, diğeri fakirhanede. Ama sonuç aynıdır.

Verdiğim her iki örnekte de benzer sonuçlar ve kavramlar ortaya çıkar. Bunlardan biri de “YUVA YIKMA” kavramı. İtiraf etmeliyim ki bu yaklaşım taraflardan biri için çok zor durumdur. Hemen belirtmeliyim ki bunun için yapılacak bir şey yoktur. Bu kadar basit.

Aslına bakarsanız, ortada suçlu olmayan bir kabahat zinciridir. Kimse, kimsenin yuvasını yıkamaz. Çünkü esen bir fırtınadır ve bu fırtına çatıyı götürür. Bu işte hesap kitap yapılmaz ki; aşk bu. Önce gürler, sonra da eser…

Tüm zamanlarda en konuşulan, “Aldatılan Kadın” yuvasının yıkılmasından şikayetçidir, cümle aleme kocasının kafasını çeldiğini iddia ettiği kadını, “Yuva yıkan kadın” isimlendirir. Erkek inanılmaz baskılar ve eleştiri altındadır. İkinci kadın ise, suçlu yuva yıkan kadındır. Anlatmak istediğim, her şey “YUVA” kavramının üzerinde yoğunlaşır. İşte hata buradadır.

Çünkü o yuva kavramına çocuklar, mutluluk ve aşk da gizlenmiştir. Oysa biten aşkla birlikte, yuvada bitmiştir. Kimse bunu düşünmez. Önce aşk bitmiştir de diğer ilişki daha sonra mı başlamıştır, yoksa yeni ilişki yüzünden mi yuvadaki aşk sönmüştür? Burada önemli olan sonuçtur. Yuva yıkan kadın yoktur, bitmiş evlilikler vardır. Bu iki insan evli olmasalardı, böyle şeyler konuşulur muydu? Yuva kavramı tartışılır mıydı? HAYIR… arada bir fark yoktur, bir evlilik ile başka bir ilişkinin bitmesi arasında.kabul edelim, acı verir, zarar verir. Aldatılmak hazmedilmez, insanı duvardan duvara çarpar, feleğini şaşırtır ama, bu iş böyledir. Ve bu işin suçlusu da yoktur, çünkü aşk bir suç değildir.

Nerede, ne zaman nasıl yaşanırsa yaşansın, aşk özeldir ve de kutsaldır. Ama çok üzer, yıkar geçer, dünyanı karartır. Sonunda hep beraat eder. Nereden biliyorsun demeyin, onu yaşadım da biliyorum.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Çocukluğumuza Yolculuk

Çocukluğumuzda her şey çok ilginçti. Geç olurdu ama güç olmazdı. Telefon için başvurulduğunda, bu talep 5-10 yıl arasında ancak gerçekleşirdi. Buzdolabı yerine tel dolap vardı, seslisi ve sessizi olan gazocakları kullanılırdı. Boğazı tıkandığı zaman bir telle açılır ve görevine devam ederdi. Anam rahmetli hep söylenirdi ya, o zaman nedenini bilmezdim.

Banyolarımız kurnalıydı ve hamam tasımız vardı. Kapısında da herkesin ayağına olsun diye büyük numara takunya bulunurdu. Okul önünde Şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva ve kestane satılırdı. Beş kuruşa bir dilim Şam tatlısı alabilirdik.

Sümerbank patiskadan dikilme, beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalarla, nazarlık için muskalar takılırdı. Benim annem olmadığı için kimse bana muska takmadı ama yine de bana nazar değmedi. Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, istediğiniz modeller içinde bayramı beklememiz söylenirdi.

Bayramlarda kıyafetlerimiz ve ayakkabılarımız başucumuzda dururdu. Bazıları bağlayıp çiviye takar, bazıları da koynuna alıp yatardı. Ben hep ikinci sini tercih ettim. Anasız da büyümüş olsam. Çocukluğumu özlüyorum…

Günün Sözü

Ananla Berabersen Evde Kralsın!

Öcal’dan İnciler

Anaya Kalkan El Bir Gün Kırılır!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here