Hoş Geldiniz Sayın Murat Sefa Demiryürek

0
15

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah?  İlçemize yeni atanan Kaymakam Sayın Murat Sefa Demiryürek beye, geçenlerde İskenderun Gazete Ailesi olarak hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Göreve başladığı tarihten beri sosyal medyadan takip ediyordum gelişini ve kendi kendime “sanırım kaymakam beyin yemek yiyecek zamanı bile kalmıyor ziyaretçi yoğunluğundan” diyordum. Bunu ona söylediğimde gülümsedi ve “Halkın devlete olan teveccühü” dedi.

Gerçekten ilk görüşte sıcak, samimi, alçak gönüllü bir insan ve bir devlet adamı izlenimi edindik ailece… Bu yalnız bizim fikrimiz ve izlenimimiz değildi, bekleme odasında bizimle birlikte olan insanların da görüşleri o yöndeydi.

İskenderun kozmopolittik bir yer ve buna katılan göçmenler eklenirse baya bir kozmopolittik oluyor. Ve kaymakam beyin görev yerlerine bakınca yine kozmopolittik mekânlardan geldiği anlaşılıyor, bu da onun yönetim bilgi ve anlayışından kaynaklanıyor diye düşünüyorum ve ona başarılar diliyorum güzel bir insan ve güzel işler yapacağına inanıyorum. Bizler İskenderun halkı, kaymaklarımızı hep sevmişizdir, hep onlarla iyi ilişkiler içinde olmuşuzdur.

Sanırım yeni kaymakam beyle ilişkilerimiz bir tık daha sıcak olacak diye düşünüyorum. İlk görüşler, iletişim, çok olumluydu. Gazetemizi anlatan kitabımızı ve bendenizin konusu İskenderun olan “Zehra” adlı kitabım ile baya bir ilgilendi. İskenderunspor ve gazete kağıtlarına gelen zamlar, gazetecilik üzerine kısa bir söyleşiden sonra karşılıklı iyi niyet temennisi ile ayrıldık.

Ayrılmadan önce bize kartını ve özel telefon numarasını vermesi “istediğiniz saatte arayabilirsiniz, açamasam muhakkak size dönerim” demesi adının iki sokağa ve bir öğretmen evine verilmesinin en büyük nedenlerinden biri olmalı. İnşallah aynı şeyler İskenderun içinde olabilir.

& & & & &

Eylül Sıcakları!

Ve sevgili okuyucularım geceden başlayan yağmur hala devam ederken ki azıcık nefes aldık; ama hava şu an yine de çok sıcak çok… Ah Sevgili Eylül Ah ya! Sözde sen sonbaharın başlangıcısın ama kardeşim Temmuz sıcağından bile sıcaksın. Haklısın sıcak olmanın nedenleri var. Sana kurutma ayı diyorlar. Kışlık domates, patlıcan, biber, bamya, tarhana gibi kurutulması gereken ne varsa senin sıcağında kuruyor valla bendeniz de senin sıcağında kavruluyorum yani şu an oturduğum yerdeki esinti güneşin keskin ışıkları ile delik deşik oluyor. Bu yüzden esintinin bir hükmü yok! Ama yine de teşekkürler hiç yoktan iyi.

Ve okullar sıcak bir yana, bin bir dertle açıldı. Herkesin bir değişik sıkıntısı var ama ortak sıkıntı pahalılık ve okul masraflarına yetişememek durumu, kitaplar, defterler aman Allah’ım nasılda pahalı, olacak şey değil!

Ve tabi ki bu durumda çoğu eksik ve bazı öğretmenleri de anlamakta zorlanıyorum doğrusu. Bilmem kaç liralık kitap öneriyorlar çocuklara “oradan soru soracağım” diyerek. (bizim komşu çocuğundan biliyorum) Tabi “bizim zamanımızda” demekten hoşlanmıyorum ama yine de söylemek zorundayım. Pahalı kitap söz konusu olunca bir tane alınır bütün sınıf ondan yaralanabilirdi, yani öğretmenlerde zor durumda onlarda çok zorlanıyor ancak yine de veliler ile duygudaşlık yapabilirler diye düşünüyorum. Birçok çocuk harçlıksız, servisle gidenlerin çoğu da yaya gitmeye başladı, sabahın dokunulmamış karanlık aydınlığında. Aileler perişan, çocuklar her şeye rağmen çocuk ama onun da getirdiği sıkıntılar onlardan büyük!

Ve böyle böyle önümüzü görmeden “mış” gibi hep birlikte yaşayıp gidiyoruz.

& & & & &

Ve sokağımızın yine bir tarafı taşmış, bir tarafı kuru… Yani bizim sokağın dört yol kesintisi olan bölümünden yukarısı ve onunla kesişen caddeler hep asfaltlandı, yeni kaldırım taşları döşendi, bizim sokak yani okul sokağı köşeye kadar dokunulmadı. Bekledik gelecekler ve olacak diye ama şakayla karışık “cezalısınız” dedi manav. “hadi oradan dedik” ancak sanki gerçekten cezalıymışız gibi ne kaldırım, ne asfalt yapıldı sokağımıza. Ve yine yüksek rögarlardan sular süzülmedi ve yine su doldu sokağın bir tarafı valla okul açıldı, yağmur mevsimi başladı artık yaparlar mı yapmazlar mı bilmiyorum? Ama diliyorum ve bekliyorum takipçisiyim.

& & & & &

Ve sürekli sokak kedi ve köpeklerinin zehirlendiğini ve bu konuyu yazmamı isteyen mesajlar alıyorum. Bu doğrusu insanlık dışı bir şey, bu hayvanları kısırlaştırmak, barınaklara yerleştirmek varken neden yapılmıyor ölüm seçiliyor?

Ve sevgili okuyucularım dilerim yazdıklarımızı okuyanlar çıkar ve sokak hayvanları telef edilmez, sokağımız sağlıklığına kavuşur. Ve şimdilik sağlık ve sevgi ile kalalım ayrımsız, gayrımsız hep birlikte her zaman… Yase

& & & & &

Yardımlaşma

Adam yavaşça yerine oturdu. Kafasında binlerce düşünce, kavram kargaşası… Ne olmuştu şimdi, nedendi yaşamak? Masadaki sudan bir yudum içti. Göz ucuyla dışarıyı süzdü. Üzüldü. Hep sıkılırdı yağmayan ama gürleyen havalardan… Bütün günün yorgunluğu, pis kokusu ve çöplerin ele yapışan, çıkmayan pislikleri. Yıkasa çıkardı belki. Ama çöpten henüz sabun bulmamıştı. Poşetinden kuru bir ekmek çıkardı. Belki bir haftalıktı, yarısı küflü, çoğu ısırılmış.

Karanlık iyice bastırdı odaya. Oda olduğundan daha da küçülmüştü artık. Sanki bir mezardaydı. Sanki gidebildiği yer görebildiği yerden ibaretti. Bir iki yudum içtiği sudan taş gibi olan ekmeğin üzerine döktü. Ekmek gereğinden fazlaca yumuşadı. Parça parça oldu. Pis eline yapıştı. İçi daha da buruklaştı. Zira o yere düşen ekmeği yemeyen insanlar tanırdı.

Tamam, onlarda haklıydı elbette. Her yere düşen yenilmezdi. Ama ekmek sepetinden kayıp, masaya düşen ekmek de mi yenilmezdi? Şimdi eline yapışan bu ekmek kim bilir kaç kişinin eline değmişti. Kim ısırık alıp devamını hiç düşünmeden çöpe atmıştı. Kediler ve ancak bazı insanlar beslenirdi bu ekmeklerden. O insanlardan birisiydi o. İstanbul’da yaşayan, sayısı yüz binleri bulan, amacı yaşamak, sadece yaşamak olan… Hiçbir kaprisi, şımarıklığı olmayan…

Yalnızca “bu öğün çöpten ne bulurum” ümidiyle yaşayan…Şimdi o masasının başında, kimsesiz, fakir ve bir o kadar karanlık yuvasında; kimsesiz, fakir ve bir o kadar karanlık şekilde oturmakta. Ve belki yıllardır hiç çalınmamış kapısı birden çalmakta. Daha önce hiç görmediği, görse de zaten dikkat etmeyeceği bir çocuk, “amca annem size gönderdi” deyip, bir kâse dumanı üzerinde çorba uzatmakta…

#dersimiz.com

Günün Şiiri

Anahtar

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!

Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!…

-2-

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!

Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
Yusuf Ziya ORTAÇ

BU DERT BENİ ADAM EDER

Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda

Benim annem güzel anem beni koyver

Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar

Bu dert beni verem eder

Eğri  büğrü  bakar  oldum  boyunbağı  takar  oldum  şaşkın oldum

sakar oldum

İkide bir yüreğimi dağa taşa diker oldum

Şunca yıl karanlıkta göz kırpmaktan bıkar oldum

Benim annem şeker annem gençlik elden gitti gider

Dama çıktım damdan düştüm kılıç kestim esrar içtim

Şahin oldum keloğlanın külahını kaptım kaçtım

Yâre ağlar güler uçtum yarı yolda yorgun düştüm

Benim annem kadın annem bu nasıl iş bana deyver

Gece gündüz düşünürüm tenhalarda menhalarda

Aman annem güzel anem beni koyver

Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda dağlar duman altıpatlar

Bu dert beni adam eder.

Ataol BEHRAMOĞLU

 Günün Fıkrası

Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir: “Ortadaki kızıl saçlı” Oğlan hayretle annesine sorar: “İnanılmaz, nasıl bildin?” Anne cevap verir: “Ondan hoşlanmadım.”

Günün Sözü

İyi olan tek şey bilgi ve kötü olan tek şey de cehalettir.
Sokrates

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here