Hayırlı Olsun

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Bu sabah (1 Temmuz 2014) Başbakan Sayın Recep Taypip Erdoğan’ın, resmen Ak Parti’nin cumhurbaşkanı adayı olduğu Mehmet Ali Şahin tarafından kamuoyuna duyuruldu. Ve yazımı yazdığım şu an, sayın başbakan kürsüde, arkasındaki sinevizyon gösterisinde hayatı anlatılıyor, kendisi için özel bestelenmiş “Recep Tayyip Erdoğan” şarkısı eşliğinde.

Tam bir dakika ayakta dinledi başbakan ve şimdi konuşmaya başladı. Tam da Ramazan ayına uygun dinsel bir hatiplik örneği veriyor doğrusu. Ve Aşık Veysel’in “gidiyorum gündüz gece” şiirini okuyor, kendi üslubu ve iletmek istediği mesajlarla.

Gerçek bir hatip, hakkını teslim etmek gerek.  Şu an üç aday resmen açıklanmış durumda.  Haydi, bakalım hayırlı olsun. İyi olan kazansın. Doğrusu baya heyecanlı ve sinirleri zorlayıcı bir zaman dilimine girmiş bulunuyoruz.

Dilerim her şeye rağmen her şey güzel olsun.  Konuşmayı dinlemeye devam edersem ki dinlememin nedeni kuşkusuz bilgilenmek ve doğru yorum yapabilmek için… Yazımı yetiştiremeyeceğim bu yüzden. Bir mesnevi ile hoşça kalın diyorum…

Bu Akşam Hindistan’da

Hz. Süleyman’ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman’la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (a.s) benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar: -Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana…

Adam telaş içinde: -Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı..

-Peki, ne yapmamı istiyorsun?”

Adam yalvarır: -Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgârına emret de beni buradan ta Hindistan’a iletsin. O zaman Azrail (a.s) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!

Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgârı çağırır ve: -Bu adamı hemen al. Hindistan’a bırak!” emrini verir. Rüzgâr bu… Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürür.

Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır: -Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?” der.

Azrail (a.s) cevap verir: -Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle, hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki: “-Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan’da al!”

Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan’da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi.

Osman Nuri-(Mesnevi Bahçesinden-Bir Testi Su)

Sevgili okuyucularım, sağılık ve sevgiyle hep birlikte kalalım hep birlikte her zaman… Yarın yeniden buluşmak dileği ile… Yase

Şubat Güneşi

Yusuf yemekten sonra Ankara’ya dönecekti. Onu otogara bırakınca Zeynep sevgiyle sarıldı kuzenine. “Canım benim” dedi “seni çok seviyorum sakın bunu unutma sen benim ailemsin” dedi. Bu son sözü söylerken gözleri dolmuştu. Yusuf onu sımsıkı göğsüne bastırmış “sende benim ailemsin kıymetlimsin” dedi “sakın bunu da sen unutma.” Ahmet “e hadi ama  kıskanacağım artık” diye araya gidi. “otobüs kalkıyor”

O gece Zeynep eve döndüklerinde Ahmet’e sabahleyin artık eve gideceğini söyledi. Ahmet itiraz edecekti. Zeynep onu susturdu. “Sana ve bu eve ihtiyacım vardı. Beni alıp evine getirdin beni iyi ettin geçmişimle yüzleştim sayende. Kendimle ve hayatla barıştım, seni aileni tanıdım hepinizi sevdim. Seni seviyorum bu kesin ancak aşk olup olmadığını bilmiyorum. Ve eve dönüp kendimle kalmam gerekiyor, kendimi sınamaya  ve senin benim için ne ifade ettiğini anlamaya çalışmam  gerekiyor. Burada kalırsam sağlıklı bakamayacağım olaylara Ahmetçiğim. Üstelik sen de geçmişinden gerçekten temizlendin mi? Bir müddet birbirimizden uzak duralım kendimizi sınayalım  olamaz mı?”

Ahmet kızı sessizce dinliyordu. Balkonda karşılıklı koltuklara oturmuşlardı, aşağıda sokak  lambaları, yukarda yeni yıkanmış aklanmış paklanmış, onları dinlemek  için yakınlarına kadar sokulmuş  yıldızlar vardı yalnızlılıklarını paylaşan.

Zeynep  sessizce onu dinleyen Ahmet’e baktı. Genç adam çok ciddi bir şekilde Zeynep’e bakıyordu. Karşısında oturan, olduğundan da incelmiş, süzülmüş, solmuş kız nasıl bu kadar mantıklı olabiliyordu? Zaten onu ilk tanıdığı andan başlayarak bu yönüne hayret etmiş olmakla birlikte hayran olmuştu, sık-sık “çokbilmiş” diyerek hayranlığını hem göstermek hem de gizlemek istemişti. Ama artık ona yalnız hayran değildi onu seviyordu ve saygı duyuyordu, üstelikte âşıktı boyuna posuna edasına, nazına niyazına. “Sana aşığım ben” dedi öne eğilerek. “A-şık;  bu ne demek biliyor musun?”

“Söyledim sana şimdi bilmiyorum” diye yanıt verdi Zeynep. Onun gibi öne eğilerek. “Bu yüzden gitmek istiyorum ya; aslında istemiyorum; ama gitmem gerek bunu biliyorum. Seni kırmak, incitmek istemiyorum seni seviyorum ama bu sevgi, Can’a ya da Yusuf’a duyduğum sevgiye benzemesin istiyorum. Beni anladığını biliyorum. Sende Oya’ya âşıktın onu unutmadığını biliyorum, sen uyurken de ben seni izlemiştim ilk geldiğimde, sende onu sayıklıyordun. Üstelik  ondan sonra evlenmiş olmana  rağmen!”

“Belki inanmayacaksın Zeynep, seni tanıyana dek Oya’yı aklımdan tamamen çıkarmıştım. Ama seni tanıyınca ilk kez ona ihanet ediyormuşum gibi bir duyguya kapılmıştım. Yani Neslihan onun yerini alamadı diğer tanıdığım bütün kadınlarda, bir tek sen onun yerini sarstın yüreğimden, deprem geçiriyordum sen uyurken ve sonunda yalnız sen kaldın. İçim tertemiz şimdi. Sen minnacık yaralı, bereli halinle geldin içimi doldurdun, nefesime, soluğuma, gözyaşıma karıştın. Canımdan bir parça oldun. Zeynep gideceğim dediğinde bende güneş batıyor, üşüyorum.”

Kızın ellerini ellerinin içine almış gözlerine bakıyordu. Yeni yıkanmış allı pullu yıldızlar biraz daha aşağı inmişti bu ana tanıklık etmek ister gibi. Hatta bir tanesi zevkle kaymıştı sanki ilanı aşk ona yapılmış gibi!

Birbirlerinin gözlerine takılı kaldılar. Zeynep’in siyah iri gözleri Ahmet’in badem gibi şehla gözlerinde kaybolmuştu.

Zeynep gözlerini hiç çekmeden “Bugün benim doğum günüm hayatıma yeni bir sayfa açıyorum, bembeyaz lekesiz. Bu yüzden yarın beni eve götürüyorsun canımın içi. Bakalım sensiz bir gece geçirebilecek miyim?” dedi çok uzaktan gelen bir sesle. Arkası Yarın

Günün Şiiri

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece

Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşem gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale
Gah ağlayan gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece

Aşık Veysel

Günün Sözü

Babanın mirasını mı istiyorsun? Bilgisini öğren. Onun parasını hemen harcayabilirsin.

Sadi

Çocukluk çağında baba korumasından daha güçlü bir ihtiyaç düşünemiyorum.

Sigmund Freud

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here