Havalar Değişirken…

0
65

Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Güneş erken doğmaya başladı. Günler en az yarım saat uzadı ve biz bunu İstanbul’da çok net algılıyoruz. Bu sabah kumruların sesine uyandım. İskenderun’da da kumruların sesine uyanınca işte tamam derdim “bahar” geliyor. Gerçi havalar hala soğuk hatta baya soğuk ama güneşli. Ancak bahar kapıda burada… Hafif yollu bir sıkıntı ve hafiflik veriyor ben deniz gibilere. Nasıl oluyorsa iki duygu birden? Hem sıkıntı belli belirsiz! Hem de hafiflik!

Sıkıntının nedeni zaman geçiyor istediğiniz ve yapmayı düşündüğünüz şeyler hala yerli yerinde duruyor havanın güzelliği bunu gözünüze sokuyor gibi. Hafif algılıyoruz bu da elimizde olmayan bir şey. Doğa ister istemez yeniliyor her şeyi ve bizde doğanın bir parçası olduğumuz için bu bizlerde yenileniyoruz ister istemez ağırlıklarımızdan sıyrılıyoruz ya da bazen onları daha yoğun algılıyoruz? Karışık işler yani ve zaten bahar dediğimiz şey karışıktır ve biz daha da karışığız.

& & & & &

İstanbul’da bu günlerde gün geçmiyor bir tarihi bina yanmasın. Bir değerli insan ebedi hayata yollanmasın. Bir kadın öldüremesin doğal gazdan ya da şofbenden insanlar zehirlenemesin. Her gün bir değil kaç bir kadın patır, patır öldürülüyor. Üstellik öldürme şekilleri de bir başka vahşet. Düşünüyorum bu insanları öldürmeye iten nedenleri.

Normal olarak hepimiz en azından bir kez hayatımızda birine “seni öldüreceğim” demişsizdir. Bu öylesine çıkan bir sözcük ağzımızdan ama insanlar öylesine olsun diye adam öldürmezler ki? Yani bir adam üç çocuğunu ve eşini sırf böylesine olsun diye mi öldürüyor? Cinnet getirmek gibi bir şeylerde var bu hayatta bazen bizi de yoklayan hafif yollu. O cinnet anı ki, ona bir sürü sorunun üst üste birikmesi ve en önemlisi yoksulluğun hat safhada olup çıkış yollarının tıkanması neden oluyor çoğu zaman.

Ve zamanımız da ne yazık ki yoksulluk kara yoksulluk oldu. Arka sokaklarda bazı semtlerde dolaşınca ki bu günlerde özellikle öyle yapıyorum gördüğüm manzaralar dinlediğim öyküler tüylerimi diken, diken ediyor. Ve çocuklar yalın ayak saç baş dağınık yırtık pırtık giysilerle arabaların arasında yuvarlana, yuvarlana mendil ciklet falan satmaya çalışan çocuklar.

Kendi hesabıma sokağa çıktığımda gülümseyerek dolaşamıyorum bu şehirde. Gülümsemek için yaratılmış olmama rağmen. Bir tarafta adım başı bir şeyleri elinize tutuşturup bilmem ne için yardım isteyenler, köşe başında dilenenler ve bir tarafta lüksün akıl almazlığını yaşayan insanlar ve bunların arasında kalan bizler. Sokaklarda yaşayanları görünce halimize şükrederken fırsatçıların ve yoksulluk edebiyatı yapanlarında ayrımındayız. Gerçek yoksulluk bizi yüreğimizden yaralarken, yoksulluk simsarlardan da korunmaya çalışıyoruz ve inanın hayat her zaman boğazımızda bir düğümle geçiyor. Burada.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım ocak ayı sanki her zaman ölüm ayı gibi bir şey oldu Mehmet Ali Birant. Deprem dede. Toktamış Ateş bu ayı seçti göçmek için dünyadan. Canilerde bu ayı seçti Uğur Mumcu’yu, Hrant Dink’i katletmek için yıllar önce. Uğur Mumcu 20 yıl önce 24 Ocak’ta evin önünde aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını yitirmişti. Sanki dün gibiydi dehşet anı. Kendimize günlerce gelememiştik. Bugün ölüm yıldönümünde onu ve onun gibi şehitleri saygıyla anıyoruz. Hrant Dink’te gazetesinin önünde arkadan vurularak katledilmişti. Aylarca görüntüsü gitmemişti gözlerimizin önünden öylece yüzü koyun uzanışı. Ne denir? Allah sabır versin ve gerçek mucizeler her ölümde gerçekleşiyor diye düşünüyorum yoksa insan nasıl iznin verir ki yüreğinden kopan parçayı toprağa teslim etmeye? Bu acıları çeken biri olarak diyebilirim ki bir parçasını kaldırıp toprağa teslim etmeyi. Kabul edebilmesi için insanın gerçekten bir sabır mucizesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Yoksa bunca şehit vermeye nasıl tahammül edebilecektik ki?

Ve yine sevgili okuyucularım bugün neşeli bir yazı olmadı sayfamda üzgünüm. Havaya rağmen kuşlara börtü böceğe rağmen… Ama dilerim neşe sizi hiç yalnız bırakmasın. Sevgi, sağlık, mutluluk, birlik ve beraberlik içinde her zaman birlikte olalım sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Daha Önce Tattıkları İçin

Bir bilgeye sormuşlar: “Bazı ihtiyarlar, neden gençlerden daha çok dünyaya hırs göstermektedirler?”

Bilge kişi onlara şu cevabı verir: “O ihtiyarlar gençlerin daha henüz tatmadığı dünya lezzetlerini tattıkları için…”

& & & & &

Hastanın Yemeği

Lokman Hekim’e: “Hastamıza ne yedirelim?” diye sorduklarında, şu cevabı vermiş: “Acı söz yedirmeyin de, ne yese olur.”

& & & & &

Ben Çekilirim

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.

İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.

Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der.

Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim.”

Günün Şiiri

Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl Kısakürek

Kaldırımlar 1

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi.

Fazıl Necip Kısakürek

Günün Fıkrası

Yeryüzündeki herkes ölür ve Tanrı’nın huzuruna çıkarlar… Tanrı der ki: “Erkekler 2 sıra olsun, bir sırada kadınlar tarafından yönetilen erkekler, diğer sırada karılarını yöneten erkekler.. Ayrıca bütün kadınları cennete aldım onlar meleklerle birlikte gidecekler şimdi…” Böylece kadınlar gittikten sonra Tanrı erkeklerin karşısına geçer… Bir bakar ki karıları tarafından yönetilen erkeklerin sırası 100 km.den uzun… Ama karılarını yöneten erkeklerin sırasında sadece bir adam duruyor… Tanrı diğer sıradakilere çok kızar “Kendinizden utanın!! Sizi bu dünyada güç ve idarenin temsilcisi olarak yarattım ve şuraya bak, hepiniz güçsüz karaktersiz 100 km.lik bir sıra olmuşsunuz… Bakın bir tek erkek kulum şu yan sırada tek başına gururla dikiliyor… Ondan ders alın!!! Oğlum,sen anlat bunlara, sen ne yaptın da “karısını yöneten erkekler” sırasında bir tek sen oldun????” Ve adam cevap verir: “Bilmem… karım bana burada durmamı söyledi…”

Günün Sözleri

Hepimizde başkalarına katlanacak güç vardır.

La ROCHEFONCAULD

Bu dahil bütün genellemeler yanlıştır.

F. NİETZSCHE

Bazı insanlar ellerine geçen tüm fırsatlarda zorluğu, Bazı insanlarsa her zorlukta fırsatları görürler.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here