Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çoktan beri çok az güler olduk. Hatta gülmeyi unuttuk gibi bir şey. Oysa gülmek, çok güzel ve sağlıklı bir şey öyle ki; Vücudun doğal mutluluk hapı olan endorfin hormonu salgılanmasını sağlıyor. Sinirleri gevşetiyor. Sindirim sistemini çalıştırıyor. Vücudun üst kısmındaki tüm kasların, sinirlerin ve organların egzersiz yapmasını ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Başarıyı olumlu yönde etkiler. Çevreye ve kendine güven artırıyor. Gülen insan kolay iletişim kurar.
Öfke, gerginlik ve korku gibi duygulardan böylece uzaklaşabilir. İçten gelen bir kahkahanın bir kilo pirzolaya eş değer olduğunu bilmeyen yoktur. Yani hem bedenen, hem ruhen vücudun gıdası… Gülmek çok güzel ama yalnızca gülümsemek yetebiliyorken bazı yerlerde öyle, geniş-geniş, dünyada her şey çok güzelmiş gibi gülenler var ki; işte onlar da bendenizi rahatsız ediyor. Göstermelik geliyor bana gülüşleri. Kameralara öyle poz vermeleri falan…
Bendeniz gülen insanlardanım hatta kahkaha atan ama içimden gelmiyorsa göstermelik bile olsa gülemem. Ancak gülmenin gelip de beni bulmasını beklemem. Çünkü onu beklersek içinde bulunduğumuz, sözün bittiği yerde ölüp gideriz gülmeden! İnanıyorum ki etrafımıza olumlu bakarsak her yerde gülecek bir şey buluruz. Aynen olumsuzlukları yakalayabileceğimiz hızda ve yerde. Yalnızca kendi batağımızdan çıkabilelim. Öfke, gerginlik bendeniz için karanlık bir bataklıktır. İnsan kendi öfkesi ile iter kendini en derin karanlığa buna inanırım. Bu yüzden gülecek bir şeyi yakaladığım da hemen belinden sarılırım ona. Yani şimdilerde Duru bebek, ne kadar yoğun olursam olayım her şeyi olduğu yerde bırakıp onu sevmeye gidiyorum. Yani ruhumun ve bedenimin gıdası o. En içten gülüşüm, ona güldüğümde yüzümü aydınlatıyor. Hatta düşündüğümde, hatta şu anda yazımı yazarken…
Ve bir sürü gülmek için kaynağım var. Herkes kendi kaynağını oluşturabilir diye düşünüyorum. Örneğin TV’deki Güldür Güldür Şov. Bendenizi çok güldürüyor. Berke yine çok güldürüyor. Fıkra kitapları var. Kendiside uydurabiliyor ve sürekli onunlayken gülebiliyorum bazen gerçekten gülmek istemediğim oluyor. Yani bir ülkede bir günlük yas ilan edilmesine (dün) çok içerlemiştim örneğin gülmek bana çok fazla gelecekti, kendimi kötü algılıyorum ancak Berke aradı bir tek sözcükle dünyamı değiştirdi. Geçenlerde yine çok sinirliydim, kızgındım kendime acıyordum karanlıklar içinde zincire vurulmuş gibi algılıyordum kendimi. Arkadaşım hadi konsere gidiyoruz dedi. Caz konseri.
Önce yok mok dedim canım sıkkın falan filan ancak o ısrar edince hadi dedik. Ve orada arkadaşlarım, dostlarım, okuyucularım vardı onların arkadaşları falan her birine bir selam vererek bile olsa konserden önce ruhumu uyandırdım. Konserden sonrasında ise ışıl ışıldım. Arkadaşıma ısrar ettiği için teşekkür ettim. O kendi halime bıraksaydı, yumuşak karanlığımda gömülü kalacaktım sarındığım zincirleri şıkırdatarak. Demek gülmeyi beklememek lazımmış. Victor Hugo’nun dediği gibi; “Gülmek için mutlu olmayı beklemeyin” der. “Belki gülmeden ölürsünüz” “Güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer” der Tolstoy işte Berke. Ve Duru bebek… Evdeki güneş ışıklarım bu günlerde.
Ve aslında bu yazıyı yazdıran bu sabah bendenize Gazetemizde gördüğüm geniş geniş gülerek poz veren bazı seçilmişler. Ve seçilecekler ve herkes. Gülüşleri resim güzel çıksın diye bu kadar geniş diye düşündüm. İçim fesat herhalde! Ve yapmacık geldi bendenize o fotoğraflardaki gülen insanlar. Ama gülebildikleri içinde takdir ettim doğrusu. İçi fesat olmayanlar benim gibi belki o gülüşlerden hoşlanabilir hatta birilerine aşık olabilir belli olur mu? Şaka bir yana gerçekten düşünüyorum “yapmacık gülmek mi daha güzel gülmemek mi?” Belki yapmacık bile olsa gülmek için gülmek lazım? Bilmiyorum! Ama kendimden söyleyebilirim ki bendeniz gülemezdim. Belki hafifçe gülümseyebilirdim? Neyse ki bu zor durumlarda kalmıyorum. Her defasında gülünce içimden gülüyorum ve gözlerimin içi gülüyor çok şükür…
Ve sevgili okuyucularım gülmek için gülünecek şeylere bakın sayfamızdaki ve her yerdeki fıkraları okuyun örneğin. Gülmek aslında ayrıcalıktır diye düşünüyorum. Düşünebilen, sorgulayabilen ve araştırabilenler daha rahat gülümser ve güler. Bilmek insanı mutlu eder, mutlulukta içten vurmuş kandil gibi aydınlatır insanı. Valla karabatak gibi gömülsem de hüznüme ve ketumluğuma çok zaman. Yinede en güzel arkadaşım gülmek olmuştur her zaman. Ve hep ne kadar hüzün o kadar gülmek olmuştur yaşamımda.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım gülümseyerek belki birisi gülümsemenize aşık olabilir. Her zaman ayrım gayrımsız el ele. Yase
Not: Bu yazı bir an bile yüzümden düşmeyen geniş bir gülümseme ile yazıldı.
Günün Şiiri
Kalbim Unut Bu Şiiri
Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarına
Bir acıyı yaşarım ve zehrinden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların
Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
Yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kim bilir
Kalbim unut bu şiiri
Ahmet TELLİ
Günün Fıkrası
Ava çıkmış adam, başına gelenleri anlatıyormuş: “-Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok! Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya. Fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmıştı. Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü. Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde…
Pençesini uzatsa omzumdan yakalayacak. Allah’tan tam o sırada yine ayının ayağı kaydı, yere düştü. Talih bana gülüyor! Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beş yüz metre kadar açtım. Allah sizi inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde… Şansa bakın… Ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?”
Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış: “-Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim.”
Avcı dönüp ters-ters sözünü kesene bakmış: “-Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyosun?”
Günün Sözü
Mutluluk, gençlikte beklenmedik şeylerde, yaşlılıkta ise alışkanlıklarda aranır.
P.Courty