Derviş Olmak Daha Kolay

0
34

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Derviş olmak ne kadar kolay bir şeymiş diye düşünüyorum. Sabah gazetelerinde biraz gezinince, akıllara durgunluk veren olayları, haksızlıkları, vahşetleri ve hiçbir zaman anlayamadığım bir sürü laf kalabalığının anlattığı hiçbir şeyleri okuyunca. İçime bir bıkkınlık geldi aniden… Aslında hiçbir zaman içinde olmadığımızı bildiğim bu hayatın tamda göbeğindeymiş gibi yaşadığımı  sandığım için ve bu yalanı bile bile gerçekmiş gibi algıladığımı hep bilmeme rağmen sanki bugün keşfetmişim gibi sıkılmam da bir garip gelmişti ya bu sabah? Ve bütün bunlar aslında, bu dünyada yaşamaktan vazgeçme eğiliminde olduğumu algılatmıştı, felsefe yapmadan, arkada gözüm olmadan, yalnızca bir derviş olmak istiyorum. Dervişin yolu tek, düşüncesi tek, abası tek, lokması tek… Derviş olup dağlara taşlara yalın ayak kendini vurmak çok daha kolay…

Hiç olmazsa yüzüğünü içerde düşürüp dışarıda arayan Nasrettin hoca fıkrasında olduğumun  bilincinde olup bunu sürdürmeye mecbur algılamayacağım kendimi. Fıkrayı bilirsiniz. Hoca yüzüğünü kaybeder. Ve bahçede aramaya başlar. Komşusu ne arıyorsun hoca diye sorunca yüzüğümü diye yanıt verir; nerde düşürdün? İçerde. Peki ama hoca neden dışarıda arıyorsun? Çünkü içerisi karanlık…

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım en güzeli bugün şiir okuyalım. Şiir okumak ne dervişliğe aykırı ne de karanlıkta bir şey aramaya.

& & & & &

İki Keşiş

İki keşiş nehir boyunca giderken, nehrin karşısına geçmek için yardım bekleyen bir kadına rastlamışlar. Kadın yüzme bilmiyormuş ve bu yüzden çok korkuyormuş.

Keşişlerden genç olanı kadına yardım edemeyeceklerini çünkü inançları gereği kadınlarla temas kurmalarının yasak olduğunu söylemiş. Fakat kesişlerden yaşlı olan, genç kadına yardım edeceğini söylemiş ve kadını sırtına alarak nehrin diğer yanına geçirmiş. Diğer keşiş bu durumdan hiç memnun olmamış. Ama kadın keşişe yardım ettiği için çok teşekkür etmiş, şükranını göstermek için tekrar-tekrar önünde eğilmiş.

Keşişler yollarına devam etmişler. Yol boyu genç keşiş kendi kendine söyleniyormuş. Yaşlı keşiş dayanamayıp yaklaşık bir mil sonra sormuş: “Neden hala söyleniyorsun, bir sıkıntın mı var?”

Genç keşiş kızmış olarak cevap vermiş: “Biz keşişiz; bir kadını sırtında taşıyıp karşıya geçirmek şöyle dursun, kadınlara bakmamız bile yasak. Nasıl böyle bir hareket yapabildin?” Diğer keşiş gülümseyerek cevap vermiş; “Ben o genç kadını bir mil geride bıraktım. Sen neden hala taşıyorsun?”

& & & & &

Diken Eken Adamın Hikâyesi

Sert huylu bir adam, yolun kenarına dikenler ekti. Dikenler büyüyüp çoğalınca yoldan geçenleri rahatsız etmeye başladı. Yoksulların ayaklarını kanatıyor, giysilerini yırtıyordu.

Yoldan geçenler: “Bu dikenleri sök, insanları rahatsız etmesin” demeye başladılar. Ama adam bunlara aldırmıyordu. Bir gün Allah’ın bir ermişi ona: “Kesinlikle bu dikenleri sök!” dedi.

Adam yanıt verdi: “Elbet bir gün sökerim.”

Adam dikenleri sökme işini “yarın”, “yarın” diyerek erteledikçe, dikenler büyüyüp çoğalıyordu. Ermiş, adama: “Ey verdiği sözünde durmayan adam, sök şu dikenleri artık,” dedi.

Adam: “Bugün işim çok; bugün olmazsa yarın… bir gün kesinlikle sökeceğim…” dedi. Allah’ın ermişi, bunun üzerine şu sözleri söyledi: “Sen, hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun, ama şunu bil ki her geçen gün o dikenler büyüyüp güçleniyor; dikenleri sökecek olan sense, gücünü kaybediyorsun. Dikenler gün geçtikçe çoğalıp gençleşiyor, sense yaşlanıyorsun.”

Kocaeli Bitkileri | Picnomon acarna (Kılçık diken)

& & & & &

Mesneviden…
Peygamber İçin Ağlayan Hannâne Direği

Hannâne direği, Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu. Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım” ayrılığından kan kesildi. Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Minberin üstüne çıktın” dedi. Bunun üzerine Peygamber ona dedi ki: “Ey İyi ağaç, ey sırrı bahta yoldaş olan! Söyle, ne istersin? Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapayım ki doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler.

Yahut Tanrı, seni o âlemde bir servi yapsın da ebediyen teri-i taze kal” dedi. Hannûne “Daim ve baki olanı isterim” dedi. Ey gafil, dinle de bir ağaçtan aşağı kalma! Peygamber, kıyamet günü insanlar gibi dirilmesi için o ağacı yere gömdü. Bunu duy da bil ki Tanrı, kimi kendisine davet ettiyse o kimse bütün dünya işlerinden vazgeçmiştir. Kim, Tanrı’dan elçiliğe mazhar olursa o âleme yol bulmuş, dünya işinden çıkmıştır. Bir kimsenin Tanrı Sırlarından nasibi olmazsa cansızların inlemesini nasıl tasdik eder.

& & & & &

Üç Heykel

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: “Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel grama kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı: “Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.”

Günün Şiiri

Başsağlığı

Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Acılar unutulduktan sonra
Dönmeliyim.

Ölümlerin karşısında şaşırıyorum
Ne desem ki
Düşünüyorum.

Kalanları ağlıyor gidenin
Benim gözlerim kuru
Herkes bana bakıyor, biliyorum
İçlerinden geçenleri.

Başsağlığı dilemek
Garibime gidiyor
Ölen öldü, sen yaşa
Küçültmeye benziyor.

Beni böyle kitaplar mı yaptı ne
Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben
Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum.

Ben canavar ruhlu muyum
Bir ölü evinde tek söz söylenmeden
Put gibi duruyorum

kimse anlamaz derdimi
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda

Bir yakınım öldü mü?

Behçet NECATİGİL

En Yüksek Kulenin Türküsü

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin

Ah nasıl dayandım nasıl da
Unutamam artık dünyada,
Nice korkular kaygılardı
Uçup gitti göklere.

Bir belâlı susuzluk
Karartıyor damarlarımı.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, gülüklerin
Boyatıp çiçek açtığı,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Arthur RIMBAUD

 GÖNÜL

Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi gönül
Derya deniz, dağ taş demez geçerdin,
Karada menzillin aldın mı  gönül.

Yiğitliğin elden gitti yel gibi.
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül

Hasta olsan yatağın istersin
Kadir Mevlam sağlığını göstersin
Cennet i Aladan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı gönül

Karacaoğlan der ki, söyle sözünü
Hakka teslim eyle kendi özünü
El içinde karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül.
Karacaoğlan

Günün Sözü

Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür…
Çin Atasözü

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here