Büyük Oğlum Sercan… (3)  

0
71

*Genç Taksi Sürücüsü Gevezeydi  

Sercan’ın, Hurma semtindeki evi ile Akdeniz Üniversitesi Hastanesi arasında ciddi bir mesafe vardı. Bir sabah Hurmadan hastaneye gitmek üzere Sergen ile birlikte taksiye bindik. Her ikimizde de moraller dipteydi. Genç taksi sürücüsü biraz gevezeydi. Hastaneye gideceğimizi öğrenince “Hayırdır abi? Hastanız mı var?” diye bana sordu. “Evet, hastamız var” deyince de, Sercan’ın rahatsızlığını ve kaç gündür Yoğun Bakım ’da olduğunu sordu.

Ben “9 gündür Yoğun Bakımda” deyince taksi sürücüsü gayet rahat bir biçimde “Abi, siz hazırlığınızı yapın!…” deme cehalet ve densizliğini gösterdi. Sergen ve ben göz göze geldik. İkimiz de çok kızmıştık ama böylesi bir cehalet karşısında tek kelime etmeden sessiz kalmayı tercih ettik…

*Fatih Dinçer Her Aradığında Ağlıyordu  

Sercan’la ilgili ilk sağlık problemlerini öğrenen belediye protokol eski müdürlerinden Fatih Dinçer, geniş çevresinin yardımıyla Sercan’la ilgili ilk sıcak bilgileri Antalya Akdeniz Üniversitesi’nden aldığı için çok üzgündü. Sercan’ın durumuyla ilgili Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’a bilgi aktaran, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’e ulaşılması ricasında bulunan Fatih kardeşimiz, bana yardımcı olmak için çırpınıyordu.

Beni bilgilendirmek ve teselli etmek gayesiyle beni hemen her telefonla aradığında, ağlamaktan konuşamıyordu. Fatih’in iki yetişkin kızı vardı ve hem bir dost hem de bir baba olarak derin üzüntü duyuyordu. Hastanedeki hekimler, Fatih Dinçer’e de daha ilk günden Sercan için umut vermemişlerdi. Fatih bunu bildiği için çaresizliğin de verdiği üzüntüyle ne konuşacağını bilemiyordu. Ben de Fatih’i ve diğer dostları üzdüğüm için üzülüyordum. Fatih’e ve güngörmüş eşine, her defasında teşekkür ettim, yine ediyorum…

*Sosyal Medya Paylaşımlarıma Ara Verdim 

6 Ocak akşamı Sercan’ın rahatsızlığını dahası 7 Ocak sabahı tüm sağlık gelişmelerini öğrendikten sonra içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Hayat benim için bir anda anlamsız bir hal almıştı. Çevremdeki insanların neşesi, gülümsemesi, kahkahalar atması bana garip geliyordu. Muhtelif sektörlerdeki hırs, çekişme, atışma, bana anlamsız ve boş gelmeye başlamıştı. Kimi kişilerin para hırsı ve para için taklalar atması da içinde bulunduğum psikoloji gereği bana anlaşılmaz geliyordu. Antalya’nın hareketliliği, renkli dünyası hiçbir şekilde dikkatimi çekmiyordu. Moralim dibe vurmuş, yaşam sevincim sonlanmıştı. Az zamanda gülmeyi unuttum, unuttuk… Sosyal medya paylaşımlarıma ara verdim. Sosyal medyadaki devamlılığımı bilenler, duran paylaşımlarımı sorgulamaya başladılar. Pek çok insan Covid olduğumu düşündü. Oysa Sercan’la ilgili beklenmedik gelişmeler, hayattan zevk almamızı ciddi manada duraklatmıştı.

*İnsanlar Üzülsün İstemedik  

Uzun soluklu bir tedavi olacağını düşünüyorduk. Nitekim beş ayı biraz aştı. Hemen herkesin belli yaşta oğlu, kızı, yeğeni ve torunu olduğu için insanları huzursuz etmek istemedik. Sercan’ın rahatsızlığını olabildiğince az insan öğrendi. Yakınlarım dahil hemen herkesin yetişkin evlatları ya İskenderun dışında ya da yurtdışındaydı. Onlar empati yapıp üzülmesinler diye Sercan’ın durumunu, bir süre belli bir kesimin bilgisi dahilinde tuttuk. Bizlerin ani gelişmeler karşısında yaşadığımız çaresizliği diğer insanlar yaşasın istemedik.

Meslektaşlarımın, bizlere moral olsun diye Sercan’ın hastaneye yatışından 20 veya 25 gün sonra ‘Sercan’ın dualarınıza ihtiyacı var’ haberleri basına, internete ve sosyal medyaya düşünce, telefon trafiğimiz inanılmaz arttı. Herkes iyi niyetle arıyor “geçmiş olsun” diyor, “yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye soruyordu. Artan telefon trafiği hastane ve Yoğun Bakımla olan iletişimimizi biraz sekteye uğrattı. Acil ilaç arama operasyonlarımızda bir yandan ilaç aradık, bir yandan da arayıp Sercan için bilgi isteyenlere bilgi verme gayretinde olduk. Gelen her telefon bize moral oluyor bir o kadar da olumlu bir haber veremediğimiz ‘bir değişiklik yok’ dediğimiz için bizleri geriyor ve için-için üzüyordu…

*Sercan’ın Kedisi Ponçik

 

Sercan’ın evinde beslediği 9 aylık Ponçik adlı kedi evde huzursuzdu. Sürekli odalarda Sercan’ı arıyor, Sercan’ın yatağının üstüne çıkıp “Neredesin Sercan” der gibi etrafı kolaçan ediyordu. Ponçik sıklıkla Sercan’ın evde bıraktığı botlarına yöneliyor ve dakikalarca Sercan’ın botlarını kokluyordu. Ponçik resmen Sercan’ı özlemiş ve onu arıyordu. Sergen, oldukça hareketli bir kedi olan Ponçik için ona kedi oyun aletleri aldı. Ponçik i oynatıp, zıplatıp biraz dikkatini dağıtmaya çalıştı. Kısaca, kendi ruh sağlımızı bir kenara bırakıp, Ponçiğin ruh sağlığıyla ilgili olduk. Birkaç gece her uyandığımda örttüğüm battaniyenin ayakucunda Ponçiği yatar buldum. Ponçik beni Sercan yerine koyuyor ve öyle uyumaya çalışıyordu. Birkaç kez de Ponçik tam yanağımın kenarına, yastığımın üzerine kıvrılarak uyumuştu. Sabah güne birlikte uyanıyorduk…

*Anlatılmaz Bir Boşluğa Düşmüştük

Eşimin, benim ve Sergen’in tek gündemi Sercan idi. Gazete, televizyon, çevresel hareketler, dış dünya bizi artık çok ilgilendirmiyordu. Gözümüzde her şey bomboş ve her şey çok anlamsızdı. Sanki bir başka dünyanın insanı olmuştuk. Ne yediğimizden ne içtiğimizden kısaca hiçbir şeyden zevk alamaz haldeydik. Hayat anlamını yitirmiş, anlatılmaz ve izah edilemez bir boşluğa düşmüştük. Yaşantımız birdenbire değişmiş, şehir ve düzen değiştirmek zorunluluğumuz hâsıl olmuştu. Yeni yaşantımıza alışmaya çalışırken ister istemez zorlanıyorduk.

Hele-hele Yoğun Bakım ünitesine girdiğimizde sıra-sıra yatan farklı meslek ve cinsiyetteki insanları gördükçe, orada her şeyin ve dünyanın boş olduğunu bir kere daha anlıyor, oldukça karmaşık duygular yaşayarak kendi oğlumuzla birlikte diğer hastalara üzülüyorduk. Bilinci açık hastalarla göz göze geldiğimizde çaresiz ya da yalvaran bakışlarla bizlerden medet uman gözler görüyorduk. Sanki dışarıya bir mesajları, bir notları var gibi pür dikkat gözlerimize bakıyorlardı…

*Ponçik Anahtar Sözcüğümüzdü 

Sercan, yoğun bakımda zaman-zaman gözlerini açsa da bilinçli bir açma olmuyordu. İstem dışı açılan gözler yine bir süre sonra istem dışı kapanıyordu. Omzuna dokunarak, elini tutarak her fırsatta bizi duyuyor ve anlıyor zannıyla kendisiyle konuştuk. “…Sercan tedavin devam ediyor. Buradan iyileşerek çıkacaksın. Annen, baban, kardeşin Sergen hepimiz buradayız. Amcan ve halan da geldi. Herkes sana duacı. Merak etme Sercan atlatacaksın. Ponçik de çok iyi. Ona en sevdiği mamaları veriyor, kumunu temizliyoruz…” şeklinde konuşuyor, sonra da baş ucunda ya da kabin dışında ona bol bol dua ediyorduk.

Sercan, kedisi Ponçiği çok sevdiği için ‘Ponçik’ anahtar sözcüğümüzdü. ‘Ponçik’ adını telaffuz ederek Sercan’dan vücut diliyle bir tepki bekliyorduk. Hafif bir gülümseme, gözlerini açması ve ufak da olsa bir heyecan göstermesi en başından sonuna kadar umut ettiğimiz bir hadiseydi. Ancak beklentimiz nafileydi ve nitekim hiç gerçekleşmedi…

Devamı Yarın

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here