Behlül ve Arkadaşı

0
125

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız  bu sabah?  Öyle bir şey oldu ki bu sabah, kendini korumak adına gözlerime yaş hücum etti birden. Ancak, yaşların arkasına sığınacak birisi olmadığımdan anında seti çektim. Bir damla bile akmadı hatta sesime bile yansımadı duygusallığım. Bir kez daha yaşamıştım bu duyguyu ve aynı sözler dökülmüştü parmaklarımdan bir esinti gibi.

Madem konu açıldı, aynı olay karşısında kalan iki kişinin olayı algılama şekillerini anlatmak istiyorum. Birisi  hoşgörülü, azıcık vurdumduymaz demeyim de, vurduğunu duyan ancak bunu abratmayan biri. Olayların olumlu yanını bulan, her durumdan “teşekkür” üretebilen olayların arakasını görüp, görünene itibar etmeyen bir insan. “Behlül” diyebiliriz  adına! Diğeri, bedenen güçlü kuvvetli, gerçeğin ardını kendisi ise gerçeği  apaçık gören biri… Behlül  açık sözlü, sivri dilli. Bu özeliklerini zamanla edinmiş ancak edindiği bu özelikler onun yalnız kalmasına neden olmuş çünkü sivri dili ve gerçeği anında görme yeteneği  ona dezavantaj sağlayacağına, sık sık belaya bulaşmasına, sıkıntıya takılmasına neden oluyormuş.

Bu yüzden  başı sıkıntıdan kurtulmaz, kötümser olmadığı halde, kimseye zarar vermediği halde, bilir ki  yaşadığı bütün dostluklar, arkadaşlıklar kendi özverisi ile  yürür. Ve diğer kişi “Şeddet” Kendine hiç yalan söylemeyen her zaman net ve açık, her zaman arkadaşlıktan ne beklediğini çok iyi bilen ve değerlendiren bir insan.

İşte bu iki arkadaş bu sabah, hiç yoktan çok kötü bir muameleye ve sözlere maruz kaldılar. Behlül  ve Şeddet’in ilk tepkileri aynıydı. Gafil avlanmışlardı. Behlül bütün iyimser ve sakinliğine rağmen böyle bir şey beklemiyordu. Bu yüzden  Şeddet’le tepkisi aynı oldu. İkisinin ağzından aynı sözler döküldü. Ve aynı anda ikisinin de gözlerine yaş hücum etti. İki kocaman insan  iki çocuk gibi olmuştu. Ama buna rağmen gözlerinden yaş akmadı… İlk  Behlül  konuştu. Karşısındakine deyim yerindeyse, kurşun gibi iki üç laf fırlattı. Anında çark etti kötü sözün sahibi. Özür diledi falan. Ancak olan olmuştu.

Ve duyduğu sözler Behlül’ün midesine indi iki büklüm oldu. Ve “lütfen şu an al canımı Allah’ım” diye inledi içinden.  Çok ciddi olarak ölümü düşündü. Bu arada Şeddet üçüncü şahısa vermiş veriştirmiş sonrada hiçbir şey olmamış gibi normal söyleşiye dönmüştü bile. Konuşuyor, tartışıyor sanki arkadaşı ile  başına balyoz yiyen o değil, sanki yanı başında biri “ölüm” diye inlemiyor! Behlül bu duruma bazen çok kızıyor arkadaşının bu vurdum duymazlığına…

Telefon çalıyor, Behlül yanıt veriyor, sesi neşeli kendi neşeli karşıdaki neşeli  ohh hayat ne güzel. Sözleşiyorlar kahveye gidecekler “azıcık işim var” diyor “onu bitireyim buluşuruz.” Arkadaşı Şeddet “ne yapıyorsun kardeşim ya” diyor. “Azıcık işin yok bir sürü işin var. Üstelik yeni kahve içtin ve gideceğin kişi yani çokta  birlikte olduğun biri değil bu ne rahatlık?”

“Takma kafaya” diyor “Sonra o kafa seni yarı yolda bırakır. Oturur kumkuman kuşu gibi düşünürsün, sonrada bir bakmışsın zaman geçmiş, kafayı yemiş bir ucube olmuş çıkmışsındır. Bu yüzden hadi bakalım kalk gidiyoruz.”

Çaresiz kalkar eşlik etmek için Behlül’e Şeddet. Aslında Behlül’ün dediği doğruydu. O ortamda oturup kalırsa, düşünecekti, saatlerce, belki de set çektiği gözyaşlarına yol verecekti, belki küfredecekti gelmişine geçmişine her şeyin. Belki kapı pencere  kıracak belki gerçekten yukardan atlayacaktı? Ancak Behlül hep yanındaydı hep, bir an uzaklaşsa da şöyle gönlünce kırıp dökse ya.  Bu yaşa gelmiş tek bir şeyi kırmamıştı. “baldan tatlı” derler ya. Kendisi bu tadı hiç tatmamıştı. Behlül sayesinde. Hatta laf arsında Behlül’ü defalarca öldürmeye yeltenmişti ancak oda en az Behlül kadar  idama karşıydı.

Sahi siz Behlül ün öyküsünü bilir misiniz? Behlül aslında Harun Reşit’in kardeşi. Anlatıya göre. Behlül çarşı pazar gezerken bir tek kişiye selam verirmiş. Bundan alınan pazarcılar onu Harun Reşit’e şikayet ederler. Kardeşine ne yaptık ki bize selam vermez derler. Harun Reşit’te kardeşine; “Neden sen tek kişiye selam veriyorsun da  diğerlerine vermiyorsun bak şikayet ediyor esnaf” der. O da “ben yalnızca bir kişi görüyorum der ne yapayım.”

Bu yanıt üzerine Harun Reşit kardeşine kızar ve üsteler  “nasıl bir kişi görüsün” der. “O zaman gel istersen  birlikte gidelim  bakalım sen daha çoğunu görecek misin? Ancak benim  gözlerimle bakacaksın” deyip belli belirsiz bir hareket yapar. Ve iki kardeş pazara yollanırlar. Ve ikisi de aynı kişiye selam veriler yalnızca çünkü gördükleri yalnızca bir kişiydi. Ve saraya dönerler. Harun Reşit  şaşkınlık içindedir çünkü hemen sonra kendisi gider pazara ve pazarı kalabalık bulur ve ona da bize selam vermedin biz buradaydık derler.

Ve Behlül süpürgeye biner dünyayı dolaşırmış. Zaman mekan mefhumu yokmuş onda, istediği an istediği yerde olabilirmiş.

Ve ben bu Behlül’ü çok seviyorum. İşte  adını verdiğim iki arkadaştan biri olan Behlül bu zatı muhteremin kopyası gibi. Ancak  doğa üstü yetenekleri olmamasına rağmen bazen zamanı aşıp dolaşırmış  dağ taş, bazen de, bir intihar girişimini  anında güle çevirebilir. Şimdi hadi kahveye gidelim derken aslında nereye gideceğini bilir. Hatta kime selam  vereceğini de.  Ve yine biliyor ki eğer kendisi yol vermese  arkadaşı kendine zarar verecek ve belli o zarardan kendiside etkilenecek.

Ancak yeni bir telefon karşısında artık yelkenleri indirmek üzere olduğunu da algılıyor.  İçinden bir dilek yükseliyor. “lütfen koru Allah’ım dinginliğimi”

Ve sevgili okuyucularım Behlül’ün  maceraları bitmez daha, ancak zaman ve sayfa biter. Bu yüzden şimdilik hoşça kalın demek zorundayım. Hayat çok güzel unutmayın hiç kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin ve Behlül’e rağmen göz yaşlarınıza yol verin, ben şimdi gidiyorum istedikleri yolu vereceğim. Sağlık ve sevgiyle kalalım. Ve güçlü… Ve sevgili okuyucularım Harun Reşit hakkında ufak bir ansiklopedik bilgi vermek istiyorum. Yase

& & & & & &

Harun Reşit Hakkında

Harun Reşid ya da Harun el-Reşid bin Muhammed bin al-Mansur, (d. 17 Mart 763 – ö. 24 Mart 809) beşinci ve en tanınmış Abbasi halifesidir. 763de babası Mehdi’nin o zaman bulunduğu İran’da (modern Tahran yakınlarında) bulunan Rey şehrinde doğdu. 786da halife olan kardeşi Hadi’nin ölmesi üzerine Halifeliğe geçti. Hayatının çoğunu Bağdad’da ve hilafeti sonlarında yerleştiği Rakka şehrinde geçirdi. 24 Mart 809’da Horasan’da Tus şehrinde öldü ve orada toprağa verildi. Harun Reşid’in halifelik döneminde Abbasiler çok büyük askerî, siyasal, kültürel ve bilimsel gelişmeler kaydettiler.

Harun Reşid ve halifelik döneminde kendi hayatı ve saray hayatı hakkında birçok söylentiler, hikayeler ve masallar yazıya kaydedilmiş ve bunlar popüler halk arasında yaygınca söylenip zamanımıza gelmiştir. Bunlardan bazıları gerçek olmalarına rağmen büyük bir kısmı da temelinde bazı gerçekler yatmakla beraber büyük ölçekte hayal mahsulleridir.

& & & & &

Ehlullahtan Behlûl Dânâ, bir gün halife Harun Reşit ile karşılaşır. Kendisini tanıyan hükümdar, bu mübarek zata: “–Ey Behlûl! Nereden geliyorsun böyle?” diye sorar. Hazret, hiç düşünmeden: “–Cehennemden geliyorum” cevabını verir.

Harun Reşit, şaşırarak tekrar sorar: “–Ne işin vardı orada?” Behlûl Dânâ anlatır: “–Efendim; ateş lâzım olmuştu. Cehenneme gideyim de biraz isteyim dedim. Fakat oradaki memur bana: “–Burada ateş yoktur” dedi. “–Nasıl olur, Cehennem ateş yeri değil mi?” diye sorunca: “–Evet; gerçekten burada ateş yoktur. Her gelen, ateşini Dünyadan getirir” cevabını verdi.”

Dehşete kapılan Harun Reşit büyük bir üzüntüyle sordu: “–Behlûl! Ne yapayım ki, oraya ateş götürmeyeyim?” Behlûl Dânâ, hızla uzaklaşırken haykırdı: “–Adâlet! Adâlet! Adâlet!”

Günün Şiiri

Küçük Solgun Işık

avluya sermişler onu incecik

karanlığa karşı ölgün bir umut

korkular sızmasın kapılarından

gündüzün köşelerinden geçiyor gece

kör bir yolcu gibi eli değnekli

yılgın lamba yanıtsız bir bilmece

küçük solgun ışık

denizden koptu elime kondu

öptüm sevdim yolcu ettim

etekleri taş doluydu

ölümcül yatıyordu düşlemin bittiği yerde

acılar kendini bulmanın yoluydu

kapıda köpek gibiydi karanlık

evdekiler düşlerinden koptu

yoruldu perdeler pencereler yırtık

saksıda sardunya bembeyaz öttü

sabah mı geliyordu gece mi bitti

yoruldu nöbette küçük solgun ışık

tan yerinde pembe yüzü tanrı’nın

dağların mavisinden bir umutsuz gibi geçti

yataklarında çocukların elleri taştan

ocaklar kararmış duvarlar karışık

yanıyor yine ülkelerin kalbi

ve o küçük solgun ışık

Hidayet KARAKUŞ

Günün Sözü

Duyu organları akılsız ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samanı altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur.

Efes’li Heraklitos

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here