3’cü Hatay Kitap Fuarında Çocuklarla

0
52

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 3. Hatay kitap fuarı bütün hızı ile devam ederken Pazar günü sona erdi. Hafta sonu gidilebilecek en doğru ve güzel yerdi bendenizce kitap fuarı ve fuarda kitapların yazarları ile söyleşi olanağı olduğundan yılda bir ya da iki yinelenen bu fuarlara gitmek çok yaralı olur hem yazarlar hem okuyucular yönünden.

Bu hafta içerisinde bir gün önce bendeniz de kitap fuarındaydım. Kitaplarımı imzalamak ve o kokuyu solumak için. Yoksa sırf kitaplarımı imzalamak için gitmezdim çünkü doğrusunu istiyorsanız ne resimlerimi ne de çocuklara verdiğim dersleri ne de kitaplarımı para karşılığı vermekten hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Çok emek gerekiyor onları ortaya çıkarmak için, bazen sizinle paylaşıyorum sancılarımı, sıkıntılarımı, yani biliyorsunuz. Birde buna şimdilerde ikiye hatta üçe katlanan boya, kâğıt, fırça ve daha bir süsü ıvır zıvıra para yetiştirmek gerçekten zor oluyor. Emeğimizin bir karşılığı olmalı kuşkusuz en azından çalışmalarımızın devamını getirebilmek için.

Ve tabi bağlı olduğumuz yayınevini de düşünmek zorundayız. Çok şükür mantıklı akıllı usluyum? Yani bütün bunları bilirim ama parayla pulla barışık olmayan yüreğim bendenizi bir türlü rahat bırakmaz… Ömür boyu verdiğinin karşılığını maddi değil de manevi olarak almaya alışık olduğu için kuşkusuz. Oysa gerçekte hem maddi hem manevi olarak emeğin karşılığını almak gerekir.

Ve biz arkadaşımla yazar ve sosyolog Ömer Karslı kardeşimle kitaplarımızın bir bölümünü yeni yapılan kütüphanelere bağışlamaya karar verdik.

Neyse yoksul ama gönlü zengin yazarınız fuarda çok ama çok düşünceliydi, mutluydu acılı sırtında soğuk ürpertilerle kaldı aslında! Hatay Büyükşehir Belediyesi çok güzel bir şey yapmış bütün Hatay’daki ilk eğitim ve orta eğitim okulları için otobüsler tesis etmişti. Yalnız bir önceki gün yetkilinin söylediğine göre 40 ilk eğitim okulu ziyarete gelmiş. Benim olduğum gün de liseler geldi. Ne kadar güzel bir şey bayıldım bu fikre. Çocukları ve öğrencileri bir görseniz minicik kır çiçekleri, öğretmenlerin ardından kocaman açılmış gözlerle etrafı korka korka kolaçan ederek birbirlerinin ellerini sımsıkı tutmuş tek sıra halinde kitapların arasından geçip gidiyorlardı ya?

Kendi çocukluğum geldi hemen gözlerimin önüne bizi de ilkokulda iken kıra, meteorolojiye falan götürelerdi bizim için ne büyük bir geziydi. Sanki dünya turuna çıkmış gibi algılardık kendimizi, öğretmenlerimiz sıkı sıkı tembihlerdi, “Birbirinizin elini bırakmayın, sıranızı kaybetmeyin” Nasılda uyardık ellerimiz yapış yapış olurdu ama bırakmazdık birbirimizin elini. Gözlerimizde kocaman bir hayret, saçlarımızda kocaman kurdeleler. Öğretmenlerimiz tek güvendiğimiz kimselerdi. Ana yok, baba yok, yalnız öğretmenimiz şu anda annemiz, babamız, ablamız, abimiz en güvenli sığınağımız.

Bu yüzden yeni doğmuş civcivler gibi yamacına sokulurduk birbirimizin üzerinden. Empati yapınca fuarı gezen bu çocukları o kadar güzel anlıyordum ki onlara en sıcak, en sevecen, en güven dolu sesle hitap ediyordum. Kimisi utangaç sormaya çekiniyor, siz ona cesaret verince hemen yüzünde güller açıyor. Minik, sımsıkı kapalı avuçlarını açıp, yapış yapış paraları uzatıyorlar; “Bunla olur mu?” diğer ellerinde bir kitap. Elimden gelse bütün çocuk kitaplarını bedava dağıtacağım. Keşke bütün belediyeler yalnız ilk eğitim çocuklarına kitapları parasız dağıtabilseydi.

Biraz daha büyükler resmen dalıyordu kitapların arasına bir anda etraf tarumar oluyor. Bazıları da gayet ağır başlı kitaplara göz ucu ile bakıyor sizden bir cesaret bekliyor “dokunun” diyorum “korkmayın resimlerime de dokunun” diyorum “dokunun, koklayın. İçine bakın, inceleyin almanız şart değil” Sanki bu sözümü bekliyorlarmış gibi hemen kitabı ellerine alıyorlar. Bütün bu güzellikleri yaşarken bir yandan da sırtım ürperiyor, ayaklarım buz kesiyordu.

Tecavüze uğrayan 5 yaşındaki çocuğun dehşetini çocuklara hissettirmemeye çalışıyordum. Bir yanda çocukların üzerine sımsıkı titreyen öğretmenler bir yanda iğrenç yaratıklar!!!! Lal durumdayım ama konuşuyorum, gülüyor hatta ve çocuklara bir şeyler anlatıyorum. Hepsini kucaklamak bütün kötülüklerden korumak istiyordum. Ve hep söylüyorum anne olabilmek için yeterlilik sınavından geçmeli kadınlar. Çocuk anneler olamamalı, hem o canavarları onlar doğruyor hem de o tecavüz edilen çocukları.

Ve çocuklarımız geleceğimiz, güvencemiz, umudumuz, gururumuz. Onları hepimiz koruyalım. Her nerde olursak olalım kendilerini korumayı öğretelim ve anneler çocuklarınıza sahip çıkın artık zaman vahşet zamanı görüyorsunuz. Çocuklara, hayvanlara liderler saldırıyorlar ar, namus kavramlarını kaybetmişler, belki hiç yoktu bu iğrenç yaratıklar da? Kana susamış, insanları “yakın” diyecek kadar kendini yitirmiş insanların arasında yaşıyoruz. Yaptıklarından dolayı aldıkları cezalar deseniz… Kutlamaları kabul ediyor yumruk atan, diğeri “yakın” diye böğüren bir kadın, bir anne üstelik… Uvvv tüylerim diken diken… Ne olacak oda yarın kutlamaları kabul eder, yakmak olağan, tecavüz olağan, ayrım gayrım olağan ve bizi böyle yaptılar. Şimdi ölümlerden ölüm beğen diyorlar iğrenç yaratığa.

Olan olmuş artık onu lime lime etmek dahil hangi ceza verilirse verilsin kimseyi tatmin etmez, içimizi rahatlatmaz, soğutmaz… Önemli olan önceden tedbir almaktı. Gerçekten uyanma zamanı gelmedi mi? Hala seçim ve bir türlü ne olduğunu anlayamadığımız beka sorunu ile uğraşıyoruz.

Bu yüzden tek bir çaremiz var cehaletle savaşmak ve bunun için ne gerekiyorsa yapmak… Başta aileler üzerinde çalışmak, toplumu oluşturan aile… Çünkü aileler ne kadar düzgün olursa fertlerde o kadar düzgün olur. O acayip vurdulu, kırdılı, entrikalı diziler yapmaktan vazgeçmek olmak üzere kitap okumak, öğrenmek, düşünmek, sorgulamak. Ve çocukları buna alıştırmak. Bu yüzden kültürel faaliyetlerimizi artırmamız gerekiyor, kitap fuarları, resim ve tiyatro etkinlikleri çok yararlı oluyor.

Ve sevgili okuyucularım lal bir durumda iken çocuklarla sohbet etmek çok zordu özelikle bu günlerde hep bunları yaşıyoruz ama o çocukların bir gülümsemesi dünyaya bedel ve bendeniz bir çokkkk çocukla birlikte gülümsedim, eğlendim, mutlu ettim ve mutlu oldum.

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız, gayrımsız, malum insanlar olmaksızın tabi. Yase

Günün Şiiri

Beyaz Bir Sayfada Sana Bakmak

Her şey yapılabilir bir beyaz
kağıtla
Uçak örneğin
Uçurtma mesela
Altına konabilir biri
ötekilerden
Kısa olduğu için sallanan bir masanın
Veya şiir
yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine

Bir beyaz
kağıda her şey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak
zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir
sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir güle bu kadar
benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım
bitkiden filan
Ama anlayamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok
benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz
çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden ,açan solan, bere budak
yok
Bir şiir
istersin
İçinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana
benzeyecek kadar
Güzel bir şey yok

Uzun bir yoldan
geldim
Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan
geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım
Olan olmayan,
acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola
sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım
gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine

Sana bakmak, suya bakmaktır

Sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar
tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam
olmuyor;çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek
satanlar,
Bahçıvanlar değil,tüccarlardır.
Sen öyle göz,sen öyle toprak ve
güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak
ahmaklıktır.

Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm
derim ,gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın
isterim
Ben sana gülüm derim ,gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım
bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak, bir beyaz
kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak,suya
bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,bütün rastlantıları
reddedip bir mucizeyi
Anlatmaktır
Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.
Yılmaz ERDOĞAN

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here