Yurtta Sulh Cihanda Sulh, Her Zaman

0
80

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bizi sorarsanız çok şükür sağlıklıyız bedenen ancak, kafaca, akılca sağlıklı mıyız valla o meçhul! Her dakika Allah’ım aklıma mukayyet ol Allah’ım lütfen sabır ver, Allah’ım ne olur bugün şehit haberi gelmesin, Allah’ım ne olur bugün saçma sapan sözler dökülmesin kimsenin ağzından, Allah’ım ne olur önümüzü görelim artık diye dua etmekten kafayı yemek üzere olduğumuz gibi Allah’ı da isyan ettireceğiz sonunda.

Siz yapın edin, çalın çırpın, adımı kullanarak olmadık işler yapın, adıma uyduruk hadislerle insanları kandırın, özene bezene sizin için  yarattığım doğayı bozun, kirletin, ağaçları kesin, su kuyularını kurutun, dere yatağına kutu, kutu betonları dikin, dünyanın parasını cebe atın ve daha sonra gelin utanmadan kader kısmet diyin. Ve benden sabır akıl dilenin? Zaten hepsini bol, bol vermiştim size peşinen siz onları aynen doğayı kirlettiğiniz gibi kirlettiyseniz neden bana geliyorsunuz, diyecek. Ama biliyorum o böyle şeyler söylemez. O Rahman ve rahimdir (af edici) o rafuf’tur. (İncelik, güzellik)’tir. Şimdi nasıl ona iftira atarız, Karadeniz’deki sel felaketi için nasıl kader kısmet deriz? Sele kapılıp yitirdiğimiz sekiz canı Allah aldı deriz. Valla bendeniz diyemem.

Hayır ve şer Allah’tan gelir tamam. Ancak  biz insanlar, hem hayır hem şer taşırız bu muhteşem yaradılışımızda. Ve güzel bir şey yapmak bize mahsus, kötü şey yapmakta… Bu yüzden şer yine bizden geliyor. Bize bahşedilen güzelliklerin ayrımında olsaydık. İçimizdeki şerri besleyip bu durumlara neden olmazdık. Onun yerine hayır tarafımızı besler güzel işler yapardık. Ve şerre uzanmazdı elimiz.

Neyse ya… Bu günde mistikliğimiz tuttu ya da ortama uyduk. Şimdi o sel felaketine neden olan devasa araçlar bu işi düzeltsin bakalım, düzeltebiliyorsa ancak yiten canların acısı ne olacak? Yoksa bu soruyu da mı sormamam gerekiyordu? Valla  eline, diline, beline sahip ol kardeşim uslu, uslu. Çok ama çok üzgünüm, vicdanım neden benmişim gibi çok ama çok rahatsız.  Mekânınız  cennet olsun. Ailenize  aynen kendime dilediğim gibi sabır versin Allah lütfen diliyorum…

Ve şehit kardeşin Türk bayrağına sarılmış tabutuna kapanmış “Alim” diye  dağı taşı ağlatan abiye söylenmeyen kalmadı. Pes yani. Pes ne hallere düştük. Birde bu kendini bilmezler mezhep üzerinden de saldırarak ayrımcılığı kışkırtıyorlar ki boşuna gayret ediyorlar. Bu insanları ne siz ne de feriştahınız kışkırtamaz. Çünkü sağduyu ile ödüllendirilmiş bu insanlar ve her şeye rağmen ayrım gayrıma pirim vermezler… Ve yeniden diliyorum ki Allah kimseye  bu acıları tattırmasın. Öyle şehit olmak istiyorum demelerle kimse şehit olmuyor. Ne deyim  ya.

Uyurken, uyanırken, yemek yerken, yüzerken, hep şehitler var aklımızda fikrimizde. Ne uyku uyku, ne yemek yemek oldu sanki başka âlemlerdeyiz. Sanki körüz önümüzü seçemiyoruz! Nur içinde yatın kınalı kuzularımız. Mekânınız cennet olsun. Hepimiz suçluyuz, hepimiz sorumluyuyuz, sizlerin ölümünden. Bizi affedin diyecek suratımızda yok ne yazık ki.

Ve sevgili okuyucularım her şeye rağmen sağlık ve sevgiyle kalmaya gayret edelim. Birlik ve beraberlikle her zaman ayrımsız gayrımsız. Ve yurtta sulh cihanda sulh her zaman… Yase

Ve bir hikaye okuyalım Mesnevi’den…

Gönül Mü Tanrıdır Tanrı Mı Gönül?

Çinliler “Biz daha mahir ressamız” dediler. Rum halkı da dedi ki: “Bizim maharetimiz daha üstündür.” Padişah “Sizi imtihan edeceğim; bakalım hanginiz davasında haklı” dedi. Çinlilerle Rum diyarı ressamları hazırlandılar; Rum diyarı ressamları ilimlerine daha vakıf kişilerdi.

Çin ressamları “Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler. Kapıları karşı karşıya iki oda vardı. Bir tanesini Çin ressamlar aldı. Öbürünü de Rum ressamları. Çinliler, padişahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padişah bunun üzerine hazinesini açtı. Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekteydi.

Rum ressamları “Pas gidermekten başka ne resim işe yarar, ne boya!” dediler. Kapıyı kapatıp duvarı cilalamaya başladılar. Gök gibi tertemiz, saf ve berrak bir hale getirdiler. İki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyi. Renk bulut gibidir. Renksizlikse ay. Bulutta parlaklık ve ziya görürsen bil ki yıldızdan aydan ve güneştendir.

Çinli ressamlar işlerini bitirdiler. Hepsi de yaptıkları resimlerin güzelliğine sevinmekteydiler. Padişah kapıdan içeri girip odadaki resimleri gördü. Hepsi akıldan, idrakten dışarı, fevkalade güzel şeylerdi.

Ondan sonra Rum ressamlarının odasına gitti. Bir Rum ressamı, karşı odayı görmeye mani olan perdeyi kaldırdı. Öbür odada Çin ressamlarının yapmış oldukları resimlerle nakışlar, bu odanın cilalanmış duvarına vurdu. Orada ne varsa burada daha iyi göründü; resimlerin aksi, adeta göz alıyordu.

Oğul Rum ressamları sofilerdir. Onların; ezberlenecek dersleri kitapları yoktur. Ama gönüllerini adamakıllı cilalamışlar, istekten, hırstan, hasislikten ve kinlerden arınmışlardır. O aynanın saflığı, berraklığı gönlün vasfıdır. Gönle hadsiz hesapsız suretler aksedebilir. Gaybın suretsiz ve hudutsuz sureti, Musa’nın gönül aynası da parlamış, koynuna sokup çıkardığı elde görünmüştür.

O suret göğe, arşa, ferşe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balığa kadar hiçbir şeye sığmaz. Çünkü bütün bunların hududu, sayısı vardır. Hâlbuki gönül aynasının hududu yoktur. Burada akıl, ya susar, yahut şaşırıp kalır. Sebebi de şu: Gönül mü Allah’dır, Allah mı gönül?

Hem sayılı hem sayısız olan (hem kesrete dalan, hem vahdeti bulan) gönülden başka bir nakşın aksi geçip gider, ebedi değildir. Fakat ezelden ebede kadar zuhur ede gelen her yeni nakış, gönle akseder, orada perdesiz, apaçık surette tecilli eder.

Gönüllerini cilalamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, Aynel yakin bayrağını kaldırmışlardır. Düşünceyi bırakmışlar, aşinalık denizini bulmuşlar, bilişikte yok olmuşlardır.

Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona bıyık altından gülmektedir. Kimse onların gönlüne galip gelmez. Sedefe zarar gelir, inciye değil.

Onlar fıkhı ve nahvı terk etmişlerdir ama mahvolmayı ve yokluğu ihtiyar etmişlerdir. Sekiz cennetin nakışları parladıkça onların gönül levhine vurur, orada tecelli eder. Allah’ın doğruluk makamında oturanların, orasını yurt edinenlerin derecesi; arştan da yücedir, kürsüden de, boşluktan da!

Günün Şiiri

Kuşları Öldürmeyeceğim

Anne, iyi askerler olur mu?

Savaş olursa anne, kötü askerler

Çocukları kırar mı?

Savaş olursa anne?

Babam asker olursa, anne,

Çocukları okşasın benim için.

Niye hep uyuyor o çocuk?

Adamların başlarında kanlı örtüler.

Anne, televizyonda bu akşam niçin?

Atlara binmiş Atatürkler?

Gazetede resim ne, anne, göster

Anne, çocuğa ne yapmışlar?

Bunlar kim, niye yere serilmişler,

Kara duman ne, anne,

Evleri mi yakmışlar?

Kapıları pencereleri kırmışlar,

O anneler niye öyle uyuyor?

Adamın bağrında kanlı bir çocuk

Soğuyor, elleri üşüyor,

Artık duymuyor mu, anne?

Çocuğun annesini niye öldürmüşler?

Evlere bomba mı yağmış, niye, anne?

Kaplasınlar tabutlara gümüşler,

Anne, sen hiç ölme.

Teyzelerin eşarpları kanda, karalı,

Ölmüşler mi bağlamıyorlar,

Resimlerde çocukların şakakları yaralı,

Artık niye ağlamıyorlar?

Anne, ölmek nasıl olur,

Ağır mı, yoksa birden mi?

Çocuk, anne, niye öldürülür,

O mu daha küçük, ben mi?

Gördün mü, bir ev yaptım, çatıyı çattım,

Dumanı tütüyor pembe,

Ufkuna bombalar değil de

Bahçesine yağmur yaptım.

Kuşların da düşmanı var mı sence?

Sana bir şey diyeceğim!

Anneciğim ben büyüyünce

Kuşları öldürmeyeceğim!

Azer YARAN

Günün Sözü

Yaşamın ilginç yanlarından birisi de, en iyinin dışında bir şey kabul etmeyenlere genellikle en iyisini vermesidir.

W. Somerst Maugham

Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür.

Curt Goetz

Günün parlak ışığında görebileceğimiz en uzak cisim güneştir, fakat gecenin karanlığında milyonlarca kat uzakta olan yıldızları görürüz. Özel dünyanızın karardığı gelecek seferde bunu hatırlayınız…

Good Reading Dergisi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here