Yok Öyle Özgürlük Korona Hanım, Egemenliğini Acımasızca Sürdürürken…

0
54

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Bu sabah yaz-çiz-sil üçlemesindeyim. Bir türlü kafamı toparlayamıyorum. Korona hanım egemenliğini gittikçe sertleştiriyor, acıtıcı önlemler alabilirliğinden söz ediliyor. Bendenizce o önlemler neyse hemen alınmalı. Çünkü gerçekten bizler hala işin ciddiyetini kavrayabiliş değiliz.

Hala sokakta sigara içiliyor, uyarıyorsunuz, ters-ters bakıyorlar. İlla sokakta bir şeyler yiyeceğim, içeceğim diye nerdeyse yemek kuyruklarında korona hanıma “gel ciğerlerime gir, nasıl parçalarsan parçala” diyorlar. Doğrusu “onların tercihi bu” diyemiyorsunuz çünkü onlar hasta olunca, çevrelerinde kim varsa o da hasta oluyor ve bu şekilde vakalar katlanarak artıyor, artık bunu bilmeyen kaldı mı?

Kimsenin bunu yapmaya hakkı yok diye düşünüyorum. Biz maskemiz, mesafemiz ve mümkün olduğunca evde kalmaya, ıssız mekanlarda yürümeye çalışıyorsak, herkesin de bunu yapması gerekiyor. Ben önlemimi alacağım ama yanımdan geçen biri sigara dumanını yüzüme üfleyecek! Yok öyle bir özgürlüğü kimsenin ki resmen sokakta kaldırımda içmek yasaklanmış!

Nasıl bir rahatlık bu, olur şey değil. Biz önlemlere uyanlar, uymayanlar yüzünden bu illeti aylarca yıllara taşımak zorunda mıyız?

Pazar günü sahil kocaman bir oturma odasına dönmüştü, sandalyesini, masasını kapan sahilde yayılmış çimenlere. Doğrusu ilk anda empati yapmaya çalıştım, evleri güneş görmeyenler olabilir “şöyle hem güneşlenir, hem keyifli bir zaman geçirim” diyorlardır. Ama kardeşim normal zamanlarda değiliz. Tamam, yarım saat bir saat yeter kalkıp gidin, gidin ki etraf daha çok kalabalık olmasın, başkalarına da yer kalsın. Ancak “yok biz oturduk kim ne yaparsa yapsın” bencilliği içindeyiz ya kimsenin kimseyi minnacık bile düşündüğü yok! Ne yazık ki!.. Ve bu durumda en can yakan önlemlerin acilen alınması kaçınılmaz artık.

Teşekkürler

Ve sevgili okuyucularım geçenlerde şikâyet etmiştim yolları süpüren araçtan gecenin bir yarısı geçiyor diye. Dünden beri gündüz geçiyor artık yani en azından bizim sokakta böyle çok teşekkür ederim. Ve başkanı kutluyorum özellikle kadına şiddeti konu alan kısa film çalışmaları nedeni ile. Bu film, kadına şiddetin nerdeyse korona hanımla yarıştığı bir zamanda ve bir İmam Hatip Okulunda derse fes ve şalvarla girmek isteyen buna itiraz eden kadın öğretmenlerini darp etmekle tehdit eden bu konuda hala bir şey yapılmayan bir zamanda çok anlamlı oldu doğrusu.

Demokrasi

Ve sevgili okuyucularım demokrasinin uçtuğu bir zamanda insanlar özgür iradeleri ile konuşamıyor, fikir bildiremiyorsa demokrasiden söz etmenin anlamı olabilir mi? Her saniye evde, sokakta, haklarımız gasp ediliyor ise demokrasinin sözlük anlamına yeniden bakmamız gerekir herhalde?

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman. Yase

İki Kardeş Hikâyesi

İki erkek kardeş, birlikte çalıştıkları babalarından kalma çiftlikte geçiyordu. Kardeşlerden biri evliydi ve beş çocuğu vardı. Diğer kardeş ise bekârdı. Her günün sonunda iki kardeş ürünlerini ve kârlarını eşit olarak bölüşürlerdi.

Günün birinde bekâr kardeş şöyle düşündü; “-Ürünümüzü ve kârımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de adaletli değil. Ben bekarım ve pek fazla ihtiyacım yok. Kardeşimin geniş bir ailesi var. Onun daha fazla ihtiyacı olur.”

O günden sonra bekâr olan kardeş her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye gitti.

Bu arada evli olan kardeş de kendi kendine; “-Ürünümüzü ve kârımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de doğru değil. Ben evliyim, eşim ve çocuklarım var ve yaşlandığım zaman onlar bana bakabilirler. Fakat kardeşim yaşlandığı zaman ona bakacak hiç kimsesi yok. İlerde onun daha fazla ihtiyacı olacak.”

Böylece evli olan kardeş de her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı. İki kardeş de yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar. Çünkü her ikisinin de deposundaki tahılın miktarı değişmiyordu.

Sonra, bir gece iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken karşılaştılar. O anda olan biteni anladılar. Çuvallarını yere bırakıp birbirlerini kucakladılar.

Hayat Akarken Hikâyeler, kardeşlik bencilce sadece kendini düşünmek değil başkalarını da düşünmek ve kardeşçe paylaşmaktır.

Günün Şiiri

Açılmamış Kapılar

Sevdiğin kentlerin selamı sanki
Sülüs kamyon şoförleri
Kufi hamallar

Anılar hep sonbaharda gibidir
Astrakan gecede
Süt yıldızlar

Belleğinin yerini tutar kadehindeki
Taşlar taş kemerler
İvedi sarmaşıklar

Hayatını sarsan bin bir andan
Adlarını yıllara
Veren yargıç krallar

Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir
Bir kez girilmiş sokaklar
Açılmamış kapılar

Bilir misin iki kökeni var hüznüniyetinin:
Çiçek durumu aşklar,
Yaprak düzeni siyasalar.
Cemal SÜREYYA

İki Kalp

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal SÜREYYA

Mutsuzluk Gülümseyerek
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!

Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O İB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland\’ı olmaya hazırlanıyordu.

İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal SÜREYYA

Cigarayı Attım Denize

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cigara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu
Cemal SÜREYYA

Günün Fıkrası

Zengin bir is adamının kızı, kendisiyle evlenmek isteyen erkek arkadaşını anne ve babasıyla tanıştırmak için evlerine yemeğe çağırdı. Yemekten sonra zengin is adamı damat adayıyla baş başa konuşmak istedi ve onu çalışma odasına götürdü. Senle söyle erkek erkeğe konusalım yavrum, dedi. Evlendikten sonra aileni geçindirmek için ne is yapmayı düşünüyorsun? Damat adayı duraksamadan yanıt verdi: Aslında benim elimden her is gelir efendim, evlendikten sonra bir yerde kesinlikle bir is bulurum. Sonra da nasıl olsa, Tanrı yârdim eder. Damat adayının bu yanıtını kuşkuyla karşılayan iş adamı, bu kez daha somut bir soru sordu: Peki içinde kızımı oturtabileceğin bir eve nasıl sahip olmayı düşünüyorsun? Damat adayı yine duraksamadan cevap verdi: Ben aslında çok çalışkan bir insanımdır, dedi. Gece gündüz demez çalışır, para biriktiririm. Sonra da nasıl olsa Tanrı yardım eder, bizde bir ev sahibi oluruz. Kız babasının neşesi iyice kaçtı. Bu kez sesini yükselterek sordu: Peki oğlum ilerde çocuklarınız olunca onlara nasıl bakacaksınız? Damat adayı o soruyu da yanıtladı: Biraz önce söyledim ya, gece gündüz çalışır kazandığım tüm parayı biriktiririm. Sonrada nasıl olsa Tanrının yardımıyla çocuklarımızı büyütürüz. Damat gittikten sonra kızı koşarak babasının yanına geldi: Damadını beğendiğini gözlerinden anlıyorum babacığım, lütfen söyler misin onun en çok neyini beğendin? Babası kızının yüzüne dik dik baktı: Onun en çok hoşuma giden yani benim hakkımdaki görüşü, dedi ve ekledi: Beni Tanrı sanıyor! …!!

Günün Sözü
Sorgulanmayan Bir Yaşam Gerçekte Yaşanmamıştır.
Platon

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here