Terör Sadece Günümüzün Sorunu Değil (Günlerden 16 Mart)

0
90

Günaydın sevgili okuyucularım. Bugün birkaç hikâyeye ve yıllar önce bugün ne olmuş ona bir göz atalım. Ne dersiniz?

Konfüçyus’tan Bir Ders

Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: “Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir.” Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. “Elimi çıkaramıyorum!” Konfüçyus, “Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır,” dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı.

Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, “Fakat bu, göründüğü kadar basit değil” dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekârlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”

& & & & &

Yoksul Taşçı

O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi. “Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!” diye düşünüyordu. “Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.” O anda gökten bir melek indi. Ona, “Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak” dedi. Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi. Günün birinde kral onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü. “Ben de kral olmak istiyorum” dedi. Ardından isteği yerine getirildi ve kral oldu. Şimdi bütün gün hiç çalışmıyordu. Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanıyordu. Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu. “Güneş olmak istiyorum!” dedi. Bu kez de güneş haline çevrildi. Şimdi güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu. Ama bir bulut geldi, dünyayla onun arasına girdi. Işınları artık dünyaya ulaşmıyordu.

Güneş kızdı; “Bu nedir böyle? Ben buluta hiçbir şey yapamıyorum. Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum” deyince bu kez de bulut haline döndürüldü. Az sonra bulut, yağmura dönüştü. Yağmurlar toprağa, oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suları çoğaldıkça çoğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi. “Bu kadar çok su nasıl olur da kayaları aşamaz..” Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı: “Kaya olmak istiyorum.” Bu istediği de yerine getirildi ve kaya haline geldi. Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü. Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı. “Aman! Bu da nesi?” dedi kaya. “Ben bu adamdan zayıfım” Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı: “İnsan olmak istiyorum!” Bu dileğini de yerine getirdi. Kaya insana dönüştü. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu.

& & & & &

16 Mart Katliamı

16 Mart Katliamı, 16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin ölümü, 41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı ve silahlı saldırıdır.

yase-tarihi yazı2

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisi olan Ülkücü öğrencilerin içinde gizlice faaliyet gösteren genç bir istihbaratçı, İstanbul Emniyeti’ne geçtiği bilgi notunda, ülkücülerin 8-10 gün içinde İstanbul Üniversitesi çıkışında solcu öğrencilerin üzerine dinamit atıp, silahlı tarama yapacaklarını bildirmiştir. Emniyet arşivine ‘7 Mart 1978 tarih, 1.D.2.12780’ koduyla girip resmiyet kazanan bilgi notunda belirtilen yer ve tarihte gerçekleşen katliama engel olunmadı. Bilgi notu katliamla ilgili soruşturma ve yargılamalar sürerken hiç ortaya çıkmadı. Olaydan 19 yıl sonra dava ikinci kez açılıncaya, bilgi notunun yazılışının üzerinden 22 yıl geçinceye kadar.

Şükrü Balcı ve Süreyya San’ın aralarında bulunduğu polis şefleri görevlerinde kayıtsız kalmakla, Reşat Altay ise saldırıya uğrayan öğrencileri dağılma noktasına kadar koruma altında tutması gerekirken üniversite kapısında terk etmekle suçlandılar. İzmit 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde TCK 230 uyarınca görevi ihmalden yargılanıp, delil yetersizliğinden beraat ettiler. Sanık emniyetçiler hakkında verilen tek ceza polis başmüfettişlerinin önerdiği, disiplin cezası niteliğindeki ‘‘ihtar’’ cezası olmuştur.

& & & & &

Bir ölü yatıyor
Vurdular
Kurşun yarası
Kızıl bir karanfil açmış alnında
İstanbul’da Beyazıt meydanında.

Bir ölü yatacak
Toprağa şıp şıp damlayacak kanı
Silahlı milletim hürriyet türküleriyle gelip
Zaptedene kadar büyük meydanı.

Nazım HİKMET

Günün Şiiri

Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
18 Şubat 1945
Piraye Nâzım Hikmet

Günün Fıkrası

Damat Adayı

Zengin bir is adamının kızı, kendisiyle evlenmek isteyen erkek arkadaşını anne ve babasıyla tanıştırmak için evlerine yemeğe çağırdı. Yemekten sonra zengin is adamı damat adayıyla baş başa konuşmak istedi ve onu çalışma odasına götürdü. Senle söyle erkek erkeğe konusalım yavrum, dedi. Evlendikten sonra aileni geçindirmek için ne is yapmayı düşünüyorsun? Damat adayı duraksamadan yanıt verdi: Aslında benim elimden her is gelir efendim, evlendikten sonra bir yerde kesinlikle bir is bulurum. Sonra da nasıl olsa, Tanrı yardim eder.Damat adayının bu yanıtını kuşkuyla karşılayan iş adamı, bu kez daha somut bir soru sordu: Peki içinde kızımı oturtabileceğin bir eve nasıl sahip olmayı düşünüyorsun?Damat adayı yine duraksamadan cevap verdi: Ben aslında çok çalışkan bir insanımdır, dedi. Gece gündüz demez çalışır, para biriktiririm. Sonra da nasıl olsa Tanrı yardim eder, bizde bir ev sahibi oluruz. Kız babasının neşesi iyice kaçtı. Bu kez sesini yükselterek sordu: Peki oğlum ilerde çocuklarınız olunca onlara nasıl bakacaksınız? Damat adayı o soruyu da yanıtladı: Biraz önce söyledim ya, gece gündüz çalışır kazandığım tüm parayı biriktiririm. Sonrada nasıl olsa Tanrının yardımıyla çocuklarımızı büyütürüz. Damat gittikten sonra kızı koşarak babasının yanına geldi: Damadını beğendiğini gözlerinden anlıyorum babacığım, lütfen söyler misin onun en çok neyini beğendin? Babası kızının yüzüne dik dik baktı: Onun en çok hoşuma giden yani benim hakkımdaki görüşü, dedi ve ekledi: Beni Tanrı sanıyor!!!

J J J

Politikacılar

Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için Teksas’ta dolaşıyorlarmış. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, otobüs şoförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçmuş. Çiftçi koşarak gelmiş, gece kurda kusa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlamış. Ertesi sabah,Şerif soruşturma için çiftliğe gelmiş.Çiftçiye sormuş: “Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek…Hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?” Çiftçi cevap vermiş: “Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz….Nasıl yalan söylerler!!!”

Günün Sözü

Akıllı insanlar yeni fikirleri tartışırlar. Normal insanlar sonuçları tartışırlar. Küçük insanlarsa başka insanları tartışırlar.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here