Temizlik Kokusu ve Hüzün

0
72

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar çok şükür ısınmaya başladı İskenderun’da. Güneş parlıyor, tam sahilde yürüyüş havası. Ama bizim ev hanımları bu havaları bekler temizlik yapmak için. Kapı pencere ardına dek açılır. Balkonlara halılar atılır, çamaşırlar makineye, yerleri pencereleri silme telaşı başlar. Bütün katlardan  homur, homur elektrikli süpürgelerin sesi gelmeye başlar. Ve güzel güneşli gün temizliğe feda olur gider. Ansızın akşam oluverir omuzlarda künt bir ağrı, sırtta soğuk ürpermeler ve aman, aman hüzün gelir kurulur ki başköşeye. Sanırsınız bütün günün temizlik telaşı, koşturması onun  gelip de başköşeye kurulması için yapılmış. Akşam eve gelenleri temizlik kokusu karşılar. Oysa gelenler, öyle sıcak bir çorba düşü kurmuşlardı, taze  ekmek kokusu, fırında türlü bol soslu ve hafif bir pilav yeşil salata birde sütlü bir tatlı olsa ya! Ama nerede… Temizlik kokusuna bulanmış hüzün kıpırdanırken  köşesinde, önceki günlerden kalma yemekleri ısıtıp temiz ama yalnız bir sofraya oturup yarım yamalak doymak kalır gelenlere. (eş, çocuk, kardeş,vs.)

Bu klasik bir tablo her zamanın olmazsa olmazı… Odanıza gidince de sizi başka bir koku karşılar. Yıkanmış perdelerin garip parfümü ve eşyaların yerini değiştirmiş olması! “Allah’ım  nerdeyim ben” diyerek  şoka girebilirsiniz kendinizden kuşkuya düşebilirsiniz –acaba  bunadım mı, odalarımı karıştırdım- falan türünden. Bayan hüzün kurulmuş sessiz sedasız. Bekliyor ki şöyle kocaman bir teşekkür! Kendisinden habersiz  odasındaki eşyaların yerleri değişmiş, bir insan düşün teşekkür ediyor? Bendenizce teşekkür ediyorsa melektir valla. Ama sesini çıkarmayıp lahavle geçiyor ve yüreğinde bir çat sesi algılıyorsa ve  buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi gelip  hüznün karşısına oturuyorsa o  bir sabır taşıdır artık.

Ve sevgili okuyucularım bu günlerde birçok evde bunların yaşandığını biliyorum. Tabi bizim evimizde de yaşanıyor. Bendeniz böyle bir şey yapar mıyım? Hayır kesinlikle yapmam demiyorum ancak aile fertlerinin birinin odasına girmek, eşyaların yerini değiştirmek, hiçbir bir zaman yapacağım şeylerden biri değildir. Ve her zaman empati yaptığım içinde yemek hazır olurdu her zamankinden daha güzel. Ve asla sevgili hüzün yaklaşmazdı yanıma.

Ve temizlik kokusu bendeniz için her zaman Arap sabunu ve gar sabunu olurdu. Ve temizliği kapalı havada yapmak daha çok hoşuma giderdi. Gerçekten bunları yapmak isterdim. Ancak bu işleri yapmayan bir azınlık içindeyim ki büyük bir eksiklik olarak algılıyorum ve yeminle özlüyorum. Sanki beş yıldızlı bir evde konuk olarak yaşıyorum, korkunç bir şey aslında düşünüce. Neyse ki çokta kafayı takmıyorum. Kim istiyorsa temizlik yapsın, hüzün takılsın ve evdeki fertlerin yüreğini “çat” diye çatlatsın, kardeşim benim kendime sözüm geçmiyor onlara mı geçecek. İşine geliyorsa yoksa kapıyı çarpıp hemen sıcak bir arkadaş evi ara kardeşim.

Şöyle odun sobasının gürül-gürül yandığı, kestanelerin patlatıldığı evin, hatta bütün sokağın kestane koktuğu bir arkadaş evi, hemen bağdaş kurup otur sobanın önündeki koyun postunun üzerine. Neşeli odun çıtırtıları ve kestane kokusunu içine çekerek sıcak, sıcak otur, karanfil ve tarçınla harmanlanmış sıcak çayını da yudumladın mı  değme keyfine diyeceğim ana kahretsin ki içinde bir yer sürekli sızlıyor. Ne yapalım istersen hemen oracıkta da yat, istersen sabaha kadarda düşün! Ki düşün taşın boştur işin?

Temizlik ve güzel hava deyip geçmemek lazım kuşkusuz önemli olan evin içindeki huzurdur, yemek kokusudur, anne elidir. Yoksa arkadaş evi aramak, kendini yalnız ve sokağa atılmış  her zaman temizlikten ve o aptal eşyalardan sonra gelen biri olarak algılamak çok ama çok korkunç bir şeydir. Ve birçok korkunç olayla birlikte ne yazık ki bu da yaşanıyor kaygısızca hatta habersizce. Ve insan evine yabancı oluyor. Evine yabancı olmak kendine dayatılan hayata baş kaldırmaktır ancak bununla yaşmaya devam etmek buna onay veriyorum değildir. Ve sevgili okuyucularım hayat bir sanattır ve yaşamak bu sanatı icra etmek demektir bendeniz için. Ve tabi ki bu önce evde başlar. Evde huzur, mutluluk budur. Unutmayalım ufacık bir şey bu, ancak hayat bu işte. Ufacık tefecik şeylerin toplamı. Ve zor bir sanattır çok zor.

Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, hep birlikte her zamanki gibi el ele ayrım gayrımsız. Ve güzel bir günü sevdiklerimizi yabancılaştırmak için kullanmadan. Yase

Günün Şiiri

Kaldırımlar

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,

Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!

Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,

Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,

Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.

Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;

Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;

Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.

Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;

Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.

Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur…

Ne senin anladığın kadar, kaldırımları…

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,

Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.

Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,

Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,

Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.

Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,

Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;

Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,

Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;

Bana rahat bir döşek serince yerin altı,

Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Günün Fıkrası

Fukaranın biri Hoca’ya gitmiş de: “Aman Hocam, Biz karı – koca bir de çocuk üç kişi, bir tek odada,
çok sıkışıyoruz. Eşekle keçi de dışarıda kalıyor. Ne yapsak acaba?” diye dert yanmış.

Hoca da: “Sen eşekle keçiyi de içeri al! İki gün sonra bana gel” demiş. İki gün sonra adam gelmiş. Hoca’ya: “Aman Efendi! Felaket oldu. Ne uyumak, ne durmak kabil!” deyince: “Keçiyi dışarı çıkar da gel!” cevabını almış. İki gün sonra gelmiş: “Biraz daha rahat ettik ama gene de durum ağır. Eşek çok yer kaplıyor…”

“Eşeği de çıkar, bakalım ne olacak?.. Bana gel söyle!…”

Ve iki gün sonra adam: “Allah razı olsun!.. Şimdi biraz gözümüze uyku giriyor!” diye dua etmiş.

Günün Sözü

Korkmak

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için…

W. SHAKESPEARE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here