Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah. Tarihte bugün acaba önemli bir olay olmuş mudur diye nette dolaşırken Şehzade Bayezid çıktı karşıma. Tarih bilgimizden değil belki ama çoğumuz Muhteşem Yüzyıl dizisinden öğrendik ki Şehzade Bayezid ve çocukları taht kavgası nedeniyle babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından öldürüldü. Şehzade yüzyılar önce bugün yani 25 Eylül’de öldürülmüş. Bir bakalım Şehzade Bayezid kimmiş? Sağlıcakla kalın… Yase
Şehzade Bayezid
Şehzade Bayezid (d. 1525, İstanbul – 25 Eylül 1561,Kazvin), I. Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olma üçüncü şehzadesidir. Kütahya,Konya ve Karaman sancak beyliklerinde bulunmuştur. Annesi Hürrem Sultan’ın koruması ile kendini tahtın varisi olarak görmeye başlamış ancak annesi öldükten sonra güçsüz kalmışken. Ablası Mihrimah Sultan Şehzade Bayezid’e sahip çıkmıştır.Fakat Babasının Şehzade Selim’in tarafını tutmasıyla kendisine taraftar toplamaya başlamıştır. Babası henüz sağ iken kardeşi Şehzade Selim ile giriştiği taht mücadelesinde yenilmiş; sığındığı İran Şahı’nın sarayında babasının adamları tarafından oğulları ile birlikte boğularak öldürülmüştür. Oğulları ve kendisinin naaşı Sivas’ta bulunan Melik-i Acem Türbesi’nde yer almaktadır.
Yaşamı
1525 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır. 11 Kasım 1539’da erkek kardeşi Cihangir ile birlikte sünnet edildi. 1543’teki Macaristan seferine katıldı. 1546’da Karaman Sancak Beyliği ile görevlendirildi. 1548’de İkinci İran seferine çıkan babasını abisi Şehzade Mustafa’yla birlikte Akşehir’de karşıladı.
Kanuni 1553’te Nahcıvan Seferi’ne (3. İran seferi) çıkarken Bayezid’i taht muhafazası için Edirne’ye gönderdi. Ordu sefere giderken Konya’da Şehzade Mustafa’nın boğdurulması ve ardından Şehzade Cihangir’in de hastalanarak Halep’te hayatını kaybetmesi üzerine Bayezid, tahtın iki varisinden birisi olarak kaldı. Diğer varis, ağabeyi Şehzade Selim idi.
Düzmece Mustafa Olayı
Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden sonra ortaya çıkan Düzmece Mustafa olayında Şehzade Bayezid’in, isyancı kuvvetleri durdurmada ağır davrandığı, hatta bu isyanı onun tertipledği iddiası ortaya atıldı. Kanuni’nin ona olan güveni sarsıldı, ancak yine de kendisini affedip Kütahya’ya gönderdi. Bayezid bunun üzerine babasına yazdığı mektupta “ben kulunuzu muradına irgürdünüz” diyerek teşekkür etmiş ve kendisini tahtın varisi olarak görmüştür.
Annesinin Koruması
Hürrem Sultan, kendi oğullarından birisinin, daha çok karakter bakımından Kanuni’ye benzeyen Bayezid’in tahta geçmesini istiyordu. Yaşamı boyunca da onun koruyuculuğunu üstlenmiştir. Hatta Düzmece Mustafa olayında Bayezid’in, affedilmesini Hürrem Sultan’a borçlu olduğu söylenmektedir. Ancak Hürrem Sultan’ın 1558’de ölümünden sonra, Bayezid koruyucusuz kalmış ve kendine askerler toplamaya girişmiştir. Bayezid’in Selim aleyhine harekete geçmesinde, Lala Mustafa Paşa’nın rolü olduğu düşünülür.
Selim ile Sürtüşmeler
Oğullarının taraftar toplamaya başlamaları üzerine Kanuni onları birbirlerinden uzaklaştırmış, 1558’de Selim’i Konya’ya, Bayezid’i ise Amasya’ya göndermiştir. Bayezid bunu kendisine bir hakaret saydı ve Kütahya’da kalmaya çalıştı. Ancak babasının ısrarları sonucu Amasya’ya gitmek zorunda kaldı; 21 Aralık 1558’de Amasya’ya vardı. Kanuni onu çeşitli vaadlerle oyalamaya çalışırken, o bir mektubunda babası için “padişah olan yalan söyler mi” dedi ve taraftar toplamaya devam etti.
Kanuni, aynı şekilde Selim’in de asker toplamasını söylemiş ve Sokullu Mehmed Paşa’yı ona yardıma göndermiştir. Bu arada Bayezid’in sancağından çıkması isyan olarak değerlendirildi ve Şeyhulislam Ebusuud ve başka din adamları tarafından öldürülmesinin vacib olduğuna dair fetvalar verildi.
Bu esnada Amasya’dan Ankara’ya gelmiş olan Beyazid, 29 Mayıs 1559’da Konya önlerinde Selim’in ordusuyla çarpıştı, ancak 2 gün süren savaşta onun düzenli ordusu karşısında üstünlük sağlayamayıp yenildi. Bunun üzerine Amasya’ya dönmüş ve müftü Muhyiddin Cürcani’yi babasına, affedilmesini dilemesi için gönderdi.
İran’a Sığınması
Kanuni, Bayezid’in af talebini reddedip yakalanmasını emredince Bayezid oğullarını alarak 7 Temmuz’da Amasya’dan çıktı. Ağustos ortalarında İran’a sığınmak zorunda kaldı.
İran’da Şah Tahmasb tarafından Kazvin’de büyük bir törenle karşılanan Bayezid, onun aracılığıyla babasından affını diledi. Tahmasb, Selim ve Kanuni arasında Bayezid’in teslimi konusunda yazışma ve pazarlıklar yapıldı. Tahmasb’ın isteklerinden bir kısmını kabul etmek zorunda kalan Kanuni, ona 1.200.000 altın ödeyeceğini ve Kars Kalesi’i bırakacağını vaad etmiştir. Ayrıca Selim de padişah olduğunda, İran’la dost kalacağına dair bir ahidname vermiştir.
Ölümü
Anlaşma sağlanınca Kazvin’e giden Osmanlı elçileri 25 Eylül 1561 tarihinde önce Bayezid’i ardından da oğullarını boğarak öldürdüler. Bayezid ve oğullarının cenazeleri Sivas’a getirilerek surların dışında bulunan “Melik-i Acem türbesi”‘ne defnedilmiştir. Bu türbe Abdülvehhâb Gâzî Camii içerisindedir.
Şehzade Bayezid’in ölümünden sonra Bursa’ya nakledilen karısı bir kale içinde bekletilmiş ve yanında bulunan üç yaşındaki oğlu da öldürülmüştür.
Çocukları
Şehzade Orhan (d.1543 Kütahya, – ö. Kazvin, 25.9.1561 öldürülmüş), Şehzade Osman (d.1545 Kütahya, – ö. Kazvin, 25.9.1561 öldürülmüş), Şehzade Abdullah (d.1548 Kütahya, – ö. Kazvin, 25.9.1561 öldürülmüş), Şehzade Mahmud (d.1552 Kütahya, – ö. Kazvin, 25.9.1561 öldürülmüş), Şehzade Murad (d.1559 Amasya, – ö. Bursa, 3.10.1561 öldürülmüş).
Mihrumah Sultan (d.1547 Kütahya – ö. İstanbul, 1593), 1562 ile Damad Muzaffer Paşa evlendi, 1568 Bağdat, Kıbrıs 1570 ve Luristan 1592-1593 valisi oldu.
Hatice Sultan (d. ve ö. Kütahya, 1550). Ayşe Sultan (d.1553 Kütahya, – ö. Tokat, 1572), 1568 ile Damad Hoca Ali Paşa Eretnaoğlu evlendi ve bir oğlan doğum sırasında öldü.
Hanzade Sultan (d. ve ö. Kütahya, 1556).
Ölümünden Sonra
Bayezid olayından sonra, yeniçerilerin Anadolu’ya muhafız olarak yayılması ve şehzadelerden yalnızca en büyüğüne sancak verilmesi gibi idari değişikliklere gidilmiştir. Ona sadrazamlık vaadinde bulunan Selim’in tahta çıkmasını isteyen ve Bayezid’i babasına karşı isyana teşvik eden Lala Mustafa Paşa, ancak III. Murat zamanında, yaklaşık 3 ay sadrazamlık yapabildi.
Şairliği
Bayezid’in “Şahi” mahlasıyla yazdığı şiirleri, Türkçe ve Farsça şiirlerinden oluşan bir divanı vardır. Şiirlerinde saltanat arzusu, aşk, günahlarından bağışlanması için yakarış konularını işler. Babasından affını dilemek için yazdığı şiirleri ve babasının yine şiir olarak verdiği karşılıklar ünlüdür. Divanının iki el yazma kopyası Millet Kütüphanesi Ali Emirî koleksiyonunda bulunur. Divanı Filiz Kılıç tarafından yeni Türk alfabesine çevrilmiştir, fakat bu aktarım fazla hatalı olduğu iddiasıyla eleştirilmiştir.
Günün Şiiri
Belki Yine Gelirim
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa, yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
“Tükürsem cinayet sayılır” diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
Ahmet Telli