Ses Verin… Duymuyoruz!

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Rızkullah babanın “Büyükşehir Sizin Olsun Biz İlimizi İstiyoruz” adlı köşe yazısına yürekten katılıyorum. Ve bu son günlerde bu konu hakkında görüştüğüm, öğrenci, öğretmen, ev hanımı, memur, esnaf, temizlik çalışanları Rızkullah babanın yazdıklarının aşağı yukarı aynısını söylüyor. Ve geçenlerde sokağa çıkıp “Alex”i sorsanız bilirler ancak kendi illerinden haberleri yok, babındaki yazımdan sonra bir sürü mesaj aldım. “Hayır Alex’i de biliriz, ilimizde olup biteni de” diyenler çoktu.

Herkes, alt üst olmuş vaziyette, kimse gözünün önünü göremiyor. Sanayisi, yüz ölçümü, sahip olduğu yüksek öğrenim okulları, kozmopolit özelliği ile İskenderun zaten gönlümüzün büyük şehri. Ve büyük şehir olmak gibi merakımız hiç olmadı. Rahmetli annemin bir anlatısı vardı şimdilerde kulaklarımda çınlayan. Çok eski zamanlar da hayvanların konuştuğu zaman dilimde. Bir topluluk derisini yüzüp etinden kemiklerini ayırdıkları hayvanın arta kalan işe yaramaz taraflarını toprağa gömeceklermiş ancak kendi aralarında tartışıyorlarmış. “Nasıl gömeceğiz” diye. “Kefenleyerek mi yoksa kefensiz mi?” O zaman hayvan dile gelmiş “benim derimi üzerimde bırakın kefene gerek yok” demiş. Rahmetli annemi kızdırdığımız zamanlarda ondan özür dilemek istediğimizde bize bunu anlatırdı. Siz beni üzmeyin sizin özrünüz de size kalsın türünden.

Şimdi bizde aynen bu durumdayız. İskenderun’un büyük parçaları elinden alınıp Arsuz’a dahil ediliyor yasa taslağı ile geriye kuşa dönmüş bir ilçecik kalıyor. Bunca yıldır uğraşıp kazanılan şeyler bir çırpıda elimizden kayıp başka ellere devrediliyor biz il olmayı beklerken belde gibi oluveriyoruz. Şimdi bize büyük şehir oldunuz deseler ne olur demeseler ne olur? Biz o zaman teşekkürler büyük şehir sizin olsun biz ilimizi istiyoruz demez miyiz? Deriz tabi ve sokaktaki herkes söylüyor. Belediye başkanından temizlik çalışanına kadar… Burada particilik yoktur. Siyasal görüş yoktur. Yalnızca doğduğumuz ve büyüdüğümüz yaşamımızı sürdürdüğümüz ilimize sahip çıkmaktır amacımız.

Yurdun her köşesi bizim aslında tabi. Gitmesek de görmesek de. Sınırların ne önemi var diyebiliriz, kuşkusuz öyledir. Ancak kendi işimizden kazandığımız bizimdir bir miktarını paylaşabiliriz ancak ondan vazgeçmeyiz… Bu yüzden lütfen bu tasarı kararı, tasarıdan çıkıp gerçeğe dönmeden bu konuda yapılabilecek her şey yapılsın. Vekillerimiz nerde? Onları biz bu günler için seçmedik mi, bizim yerimize konuşsunlar bizim haklarımızı korusunlar diye değil mi? Yine söylüyorum parti gözetmiyorum ve bütün seçilmiş vekillerimizi bu konuda bizim yerimize konuşmaya davet ediyoruz. En azından bunu yapabilirler diye düşünüyorum. Biz İskenderun halkı vekilini meclise gönderip ondan beklentilere girenlerden değiliz. Hiçbir zaman böyle olmadık ve olmayız ancak gerektiğinde sesimiz olsunlar yeter bunu bekleriz. Ve bu konuda ses verin diyoruz duymak istiyoruz yüksek sesle çünkü biz duymuyoruz yeterince. Duyurun kulaklarımızı.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım. Yazın son günleri sanki intikam alırcasına geçiyorken her sabah penceremde bir bülbül şarkılar söylüyor. Nasıl nameli nasıl tatlı nasıl konuşarak; “Hadi, daha uyanmadın mı, hadi kalk” dercesine. Sizde anımsarsınız serçelerden ne kadar şikayet ettiğimi, nasıl geveze ve nasıl canımı sıkıyorlardı “cikcikleri. Ama bu bülbül, sanki onlardın verdiği rahatsızlığı gidermek için gönderilen bir ödül. Ve sesine yanıt veriyorum “sen uyandırırsın da ben uyanmaz mıyım sevgili yaratık” diye

Ve sevgili okuyucularım bu aydan sonra kumrular gelecek pencereme guguk, guguk diye. Her mevsimin kuşu ayrı biliyor musunuz? Kışın tombul güvercinler gelecek. Ve yine geveze serçeler sığınacak kapı pencere pervazlarına. Onlara her zaman verecek bir şeylerim olacak kızsam da bazen gevezeliklerine yinede bir sürü sevgim var dağıttıkça taşan kalbimden…

& & & & &

Çok bilmişliğin gensel bir tarafı var mı acaba diye düşünüyorum bu günlerde. Bazı insanlar çok şey biliyorlar. Her konuda bir fikirleri var. Ancak ne yazık ki fikirleri kadar zikirleri yok. Bir dakika diyorum yalnızca bir dakika ya da bir lahza durup düşünseler eminim bu kadar fikirleri olmazdı olur olmaz her konuda. Yine bir lahza düşünseler bazıları belki dünya değişirdi anında diyorum… Ve kendime “Düşünme zamanı” diyorum bazı saatler için. Çok bilmiş olmamak için. Ön yargılı ve hain olmamak için. Ve bağdaş kurup oturarak düşünmeye başlıyorum.

Bu vaziyette, bin bir şey düşünüyorum birbirine dolaştırmadan… Ve kendimi çok şanslı hissediyorum. Her gün en azından yarım saat öylece yalnızca düşünmek için oturmak bir ayrıcalık diye düşünüyorum. Bir lüks. Ama bunu hak ediyorum ve kendime borcum var bu kadarı diyorum ve sizinde herkesinde buna hakkı var unutmayın. Neler mi düşünüyorum, bilmediğim şeyleri, kafama takılan şeyleri, okuduğumda ya da duyduğumda. Onları nasıl öğrenebileceğimi ve kendimi nasıl temizleyebileceğimi düşünürüm. Bilgisayarımızın süpürgesi var bilirsiniz işe yaramaz her şeyi siler süpürür, bilgisayarımız azıcık rahatlar nefes alır o zaman işte bende böyle yapıyorum, düşüncelerimle neyi silmem gerekiyor ne için özür dilemem gerekiyor ve ne için dua etmem lazım onları düşünüyorum ve güzellikleri düşünüyorum uçsuz bucaksız güzellikleri.

Bazen geçmiş düşüyor düşüncelerimin kucağına. Ve anlıyorum ki bu günlerde aşırı hassas ve nahifmiş duygularım, hemen yaşlar doluyor gözlerime ve sıcak, sıcak iniyor boynumdan göğsüme. Bando sesi ve öğrencilerin bayram çalışması da bazen neden oluyor bunlara.

Ya da bir rahmet aileme, bir nur içinde yatın, sevgili şehit Mehmetlere. Yine bugün üç kişisiniz yine yalnız değilsiniz diyerek onlara. Ve sevgili okuyucularım yine havalar neden bunlara… Şimdilik sağlık ve sevgiyle kalın ve kendinizi güçlendirin bu havalara karşı. Unutmayın… Yase

Günün Şiiri

MAVİ YAĞMURLUK

Yiğitliği, kahramanlığı, şânı

Bu kahpe dünyada unuturdum ben

Yanlı bir çerçevede ışıdı mı

Yüzün önümdeki masa üstünden.

Gün geldi ve sen gidiverdin.

Geceye attın aziz yüzüğünü.

Yazgını bir başkasına verdim,

Unuttum ben o güzel yüzünü.

Günler geçti, hep telaş içre,

Hayatımı yıktı şarap ve tutku…

Birden hatırladım ben seni ve

Gel dedim, gençliğime çağrıydı bu…

Çağırdım ama gelmedin nedense,

Çok gözyaşı döktüm, ilgisiz kaldın,

Mavi yağmurluğunu mahzun giyindin de

Yağışlı gecede benden ayrıldın.

Bilmem, gururun nereyi tuttu mesken.

Tatlımsın, sevgilimsin, her şeyimsin…

Mavi yağmurluğunla düşe daldım ben,

Yağışlı gecede giyip gittiğin…

Düş kurulmaz, yok artık şefkat ve ün.

Her şey bitti, geldi gençliğin sonu!

Yok artık yalın çerçevede yüzün,

Elimle masadan kaldırdım onu.

Aleksandr BLOK

KİLİTLERİ KIRILMIŞ KAPILAR

Üşüyorum,
Çevir sıcak bakışlarını üstüme
Erisin boşluktaki beyazlık.

Bu yalnızlık üşütüyor içimi,
Oynuyor yerinden köşe taşlarım,
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,
Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım.

Hiçbir düşünüşe dur diyemiyorum,
Ben benim olmaktan çoktan çıkmışım,
Kapalı bir kapı sanıyordum kendimi,
Meğer ardına kadar açıkmışım.

İçimde iki başlı bir adam var,
Biri beni, biri seni düşünüyor,
Üstelik ben de seni, ben de seni anıyorum,
Üç dünya birbiri peşinde dönüyor.

Üşüyorum,
Hasret ağır bastı üstüme,
Oynuyor yerinden köşe taşlarım,
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,
Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım…
Abbas SAYAR

Günün Sözü

Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar.

Benjamin Dizraelli

Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.

Ziya Gökalp

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here