Post; sonrası, neo; yenisi anlamında ön ektir.. Öncesine göre, sonrası anlamında her post yenidir.. Bu halde post’un öncesi eskidir.. Dolayısıyla her neo, eskisinin post’undan çıkar! Peki, bir şeyin sonrası yani post’u olmakla, eskisinin post’undan zuhur eden yenisi yani neo’su olmak arasında fark var mıdır? Yoksa yok mudur?
“Varlığın var olup olmadığı,” varlık bilimi anlamında ontolojinin yanıtını aradığı sorulardan biridir.. Diğeri ise, “varsa bunun ne olduğu?” sorusudur.. İlk soruyu soralım: Post’u neo aydın var mıdır? Yoktur diyenlerin, ontolojik felsefedeki varoluşlarını yaşadıkları sayfalarda nihilist bir sayıklama içinde oldukları yazılıdır.. Vardır diyenlerin ise realist..
Post’u neo aydınların (sanal veya gerçek modern medya piyasasındaki) varlığından hareketle şimdi de ikinci soruyu soralım: Bunlar ne türden varlıklardır? Varlıklarının özü, esası nedir? Mesela, Heraklitos’un yanıtıyla oluş mudur? Platon’un yanıtıyla idea mıdır? Hegel’in yanıtıyla ruh mudur? Marks’ın yanıtıyla madde midir? Yoksa duyularla algılanabilen, ortaya çıkan, zuhur eden görünüş anlamında Heidegger’ce bir fenomen midir? Post’u neo aydınların hem varlıklarının var olup olmadığı hem de varlıklarının özünün ne olup olmadığı önceden sonraya (Heraklitos’tan Marks’a) eskiden yeniye (Platon’dan Heidegger’e) tam anlamıyla bir ontolojik sorundur.. Neo ontolojinin fenomenlerinden Heidegger, “Varlık Ve Zaman” adlı kitabında “varlığın zamanda ve mekanda temel bir varlıksal anlam taşıdığını” söyler ve bunun duyularla algılanabilen, ortaya çıkan görünür halini de “zamanda ve mekanda orada olan bir şey” şeklinde özetler.. (Heidegger Üzerine İki Yazı, s.55, Çev. D.Özlem, Gündoğan Y. Ank.1994)
Felsefi anlamda post, olumsuz diyalektik ve yapı bozumcu eleştirel tarifiyle sonrayı olumsuzlama yanında, zamanda ve mekanda eskimiş dolayısıyla deforme ve dejenere olmuş öncekinden sonra geleni olumlama tanımlı da kullanılmaktadır.. Mesela, post modern kavramı bu bağlamda literatürdedir.. Peki, deforme ve dejenere olan modernleşmenin altında veya üstünde, öncesinde veya sonrasında olan biten nedir?
Modernleşmenin, Sanayi Devrimiyle oluşan kitlesel teknolojik yeniliklerin eski geleneksel yaşamı deforme ve dejenere etmesiyle başladığı, dolayısıyla dejenere ve deformenin hem alt hem üst yapısında kapitalizmin yer aldığı literatürde yazılıdır.. Mesela, A.Soner Alpan, modernleşmenin kapitalizmin bir ürünü olduğunu söyler ve ekler: “Modernleşme, temelde, daha yaygın tabirle altyapıda gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin, toplumsal formasyonun değişik veçhelerinde (siyasal, ideolojik, kültürel, ahlaki vs.) meydana getirdiği dönüşümün tamamına verilen isimdir.” (Gelenek, Kasım 2012, s.21) Mesela, Süleyman Seyfi Öğün, “Önümüzdeki çeyrek yüzyıla düşülen bir not” başlıklı makalesinde, modernleşmeyi tüketime sunan kapitalizmin son durağının barbarlık olduğunu söyler ve ekler.. “Gidecek başka bir yeri olmayan kapitalizmin, en son aşamasında güçlü örgütçülüğü ile sadece bir şeyi, ‘akıldışılığı’ ve onun en yüksek aşaması olan kapsamlı bir ‘savaşı’ örgütleyebilecektir. Bunu , onun tarihsel reflekslerinden çıkarıyoruz. Kapitalizmin bu barbarca örgütlemeyi yakışıklı, hatta ‘mâsum’ tüketim toplumundan türeteceği de son derecede âşikâr. Tüketim ile eşlenen kapitalist kültürel dinamikler sadece bu kırılganlığı arttırıyor. Entelektüeller de burada kendi spekülasyonlarıyla buna azımsanmayacak bir lojistik hizmeti veriyorlar.” (23.4.2012 Yeni Şafak)
Seyfi Hoca’nın tariflediği entelektüeller, post modern dünya alemde, “neo liberaller” olarak tanınır.. Neo; eskimiş dolayısıyla deforme ve dejenere olmuş öncekini, değişen zaman ve mekana bağlı olarak yeniden reforme etmeyi yani bir anlamda içerik aynı kalmak kaydıyla formu değiştirerek yeniden sunabilmeyi ifade eder.. Ki neo liberal kavramı da bu bağlamda literatürdedir.. Suat Hayri Bolay, ekonomik ve politik bir kavram olan liberalizmi, Felsefi Doktrinler Sözlüğü’nde şu şekilde tanımlar; “Fertlerin hürriyetlerinin en son hadde kadar genişletilmesini, devletininkinin ise aksine daraltılması gerektiğini müdafaa eder.” (s.146, Ötüken Y. İst. 1979) Öncesinde “ne olup olmadığı” sözlükte tariflenen post’u neo liberal aydınların birer fenomen olarak da görüldüğü yıllarda, piyasadan uzak “münzevi” bir yaşamı tercih eden mütevazı aydınlarımızdan Cemil Meriç, aydınların soyağacını araştırdığı “Mağaradakiler” adlı kitabında, Gehenno’un; “Entelektüelin ilk vasfı dürüstlüktür” sözünü tanıma ve tarife ilke anlamında aktarır.. (s, 20, Ötüken Y. 1980, İst.)
Buraya kadar yapılan tanım ve tariflerden hareketle soralım: Dürüstlüğü aydınların düşüncelerinden çıkardığımız zaman geriye ne kalır? Ontolojik felsefenin realist yorumuna göre hiçbir şey kalmaz denilemez.. Kalan bir şey mutlaka vardır.. Vardır da o şey nedir?
Son tahlilde ben, post’u neo liberal entelektüelleri, düşüncelerinde kalan o dejenere ve deforme olmuş şeyle birlikte her dem her dönem; Hak’tan, halktan ve haklıdan değil güçlüden yana post’a koyan “barbar” tavırlarından tanıyabiliriz diye düşünüyorum.. Ve fakat bu dayatmacı tavrın, “bırakınız düşünsün” tanım ve “bırakınız konuşsun” tarifli liberallik anlayışıyla bağdaştığını da hiç sanmıyorum..
Selam ve saygılar…