Değerli Okurlarım, ölüm son duraktır insanlarda. Diğer canlıları aynı şekilde düşünmeliyiz. Daha önce ölmek de bir sanattır demiştim ama hiçbir zaman ölümün kuralları vardır dememiştik ve diyemeyiz de…
Ölen kişi geriye acı bırakır, gözyaşlarıyla birlikte kapanmayacak bir yaraya neden olur. Can verme aşamasında bile o kişi, kimseye kızmaz, sitem etmez, serzenişte bile bulunamaz. Bu nedenlerle ölen kişi, düşmanlarının bile bedduasını almaz, kin garez ortadan kalkar. Geride kalanlara insan olduklarını hatırlatır, “Benim halimle sizler de halleneceksiniz” mesajını verir.
“Ölüm insanları olgunlaştırır” demiştim ya… Sadece fiziksel ölümden söz etmiyorum. Can yakan ayrılıklar, yüreklerde derin ve hatta kapanmayacak yaralar açan sevdalardan da söz etmek istiyorum. Bunlar bizim sanat sayfamızın ana hatlarıdır. Acı tatmamış, âşık olmamış kişilerin yaşamı yarım olduğu gibi, onlardan şair de, yazar da, bestekâr da olmaz. Acıdan gelmeyen şarkıları kim dinler. Bunları yazarken umutsuz aşk yaşayanları, ezilenleri, perişan olup ağlayan sızlayanları düşünüyorum hep…
Bir gün öyle ya da böyle aşk biter veya bitebilir. Bunu söylemesi çok kolay! Belki biter, belki de bitebilir. Fakat yüreklerde kocaman, kapanması oldukça zor yaralar bırakır. Bir şeyi de söylemeden geçersem, aşk denilen o müthiş hadiseye, hem saygısızlık ve hem de haksızlık etmiş olurum.
Bazı âşıkların ayrılışları o kadar duygu yüklü, o kadar göz yaşartıcıdır ki, yıllar geçse de unutamazsınız. Maşuk ya da âşık, hesap sormadan, gönül kırmadan, kendine acındırmadan, yüksek sesle bile konuşmadan, sırf aşkına hürmeten başını çeviren aşklara da tanık oldum.
Evet, ölüm insanları olgunlaştırır da… Kendini aşka mahkûm edenler de türlü yanlışlar yapar. Belki de unutmak için…Aşkın açtığı yaraları kapatmak, görmezden gelmek de olanaksızdır. Ölümle birlikte, aşk yarasının da insanı olgunlaştırdığına inanıyorum. Yara kapanmaz ama hayat devam ediyor deriz geçeriz. Olmaz öyle şey, bu defada yanlışlarla dost olursunuz.
Ben de, yanlışlarla yoldaş oldum ve üç oğlum var şimdi. Şikâyetim yok. Onlarla gurur duyuyorum. Aşk bitti diyenlere lanet olsun. Aşk biter mi hiç? O yaralar kapansa ben de biter diyeceğim. Olmuyor, olmaz da…
Ey onurlu sevgili… Acı haberini alıp olay yerine geldiğimde, gazetelerin altındaydın. Ayakkabılarının birisi ayağında değildi. Gazeteleri hışımla kaldırdığımda, bana bakıyordun gözlerin açık. O renkli gözlerinde bir sitem, bir umutsuzluk ve sevgi vardı.
Bu kalleş dünyayı görmemen için kapadığım gözlerini bir daha hiç göremedim. Öyle bir çift göze hiç rastlayamadım da. Ne büyük bir şanssızlık demiyorum. Hiç öyle şanssızlık olur mu? Aşk bir iz bırakmalı, bırakır da… Yoksa onu aşk denmez. Onu yaşamayanlar, o acıyı çekmeyenler fazla gelişmiş sayılmazlar.
Birisi bana soruyor… “-Bunları nereden biliyorsun?” “-Aşkı yaşamasaydım bilir miydim? Efendi…”
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Bizim Kuşak Aslan Gibidir…
Değerli Okurlarım, bizim kuşağın dokunulmazlığı yoktur. Şöyle bir dünyaya baktığımızda, ülkeleri yönetenler, kırılmayan rekorlar, gençlere nasihat edenler hep bizim kuşaktan. Genel olarak Hakk’ın rahmetine kavuşanlar da yine bizim kuşaktan. Ayrıca, bizim kuşak ateş hattında ama merak etmeyin ateş hattıyla aramızda oldukça uzun bir mesafe var. Etkilenmiyoruz ve de etkilenmeyeceğiz. Bir aksilik olur diye önlemini de almışız. Elimizde en kralından yangın söndürme cihazları bulunmakta. Yetmez mi?
Efendim, bizim kuşak, ilginç insanlarla dolu. Yüzümüzü ağartan, göğsümüzü kabartanlar da bizde, yüzümüzü kızartanlar da, bizi yer ile yeksan edenler de biz de. Kasımpaşalı bir arkadaşım var. Zamanında biraz top tekmelediği için yan-yan yürüyor. Bu özelliğinden dolayı ona Yengeç Reco derdik. Önceleri birazcık kızdı ya, sonradan alıştı. Daha sonra siyasete atıldı ve Al Kapon Partisini kurdu. Bir sohbetimizde bana aynen şunları söyledi:
“…Ya kardeşim, sende futbol oynadın ama niyeyse yan yan yürümüyorsun. Öyle olsaydı, Allah’ın izniyle sana da bir lakap bulurlardı. Neyse şimdi. Dinimizde yalan çok günahtır. Buna Allah’ın izniyle inanıyoruz da, günah olan şeylerin o kadar faydasını görüyorum ki, anlatmakla bitmez.
Örneğin kabiledeki arkadaşlarım var ya, onların durumunu düşündükçe gülmekten kendimi alamıyorum, katıla-katıla gülüyorum. Onları öylesine bağlamışım ki hele bir kıpırdasınlar bellerim Allah’ın izniyle. Bizim kabile işte öylesine bir kabile.
Yalandan söz ettim ya. Bu çok doğru… İnkâr edeceksin, yalan söyleyeceksin. Rakibinin isnatlarına, aynısıyla karşılık vereceksin. Her tarafta üstüne bastıra-bastıra ısrarla yalanlarımı söylüyorum Allah’ın izniyle.
Kaset masetmiş. Ben kaset dinlemeyi çok severim. İbrahim Çaplıses’in uzun hava kasetlerine bayılıyorum. Daha doğrusu yıllar önce bir kaset çıkardım ki, birileri tepe taklak gitti ve hala kendini toparlayamadı. Bizim kuşağın önde gelenlerindensin, önerilerin olacak mı?..”
-Nasıl olmaz… Senin gibi dürüst, namuslu, Allah korkusu içinde olan, yan-yan yürüyen ve bizim kuşağın yüz karası birini bulmuşum da, Allah rızası için önerilerim olmaz mı? Allah benimle beraber diyorsun da. Burada seni uyarmak istiyorum. Allah herkesin yanındadır ama dürüst olanların daha yakınındadır. Allah’ı istismar etmekle bir yere varamazsın. Sana öyle bir bela verir ki, nereden geldiğini bilemezsin. Azıcık mantıklı ol, hemen istifa et…
-Yapma… Ciddi mi söylüyorsun?
-Allah rızası için doğruyu söylüyorum…
Eskileri de dâhil olmak üzere, bunlar bizim yüz karalarımız. Nasıl kurtuluruz, şimdilik bir şey söylenemez ama mutlaka kurtulacağız. Bizim kuşağın yüz akları da var. Hem de çok. Bir 68 kuşak var. Doğumları 1940-1950 arası. Yani hayatta olsalardı, altmış beş-altmış altı yaşlarında olacaklardı. Bu yoldaşlar ecelleriyle ölmediler, katledildiler. Bu gencecik fidanlar, hayatlarının baharında, doğru dürüst karınları doymadan ama aç olanları ekmeklerine ortak ederek yaşadılar ve katledildiler. Çok ilginçtir ki, şimdi de heykelleri dikilecek.
Bunlar bizim kuşağın yüz akları. Onların hepsini rahmet ve şükranla anıyorum. Hepsi de Atatürkçü idi ve O’nun devrimlerinden yola çıkmışlardı. Yukarıdan bazıları Atatürk’le alay ediyor. Yanlış yoldalar. Çünkü şimdiye kadar Ulu Önder’e hırsız diyen çıkmadı. İnsan atasına hiç saygısızlık eder mi?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Müslüm Gürses’i Özledim
Yüce Dağ’da kar olsaydım’ı söylerdi ki, Simsiyah duvar olasınız gelir… Bir an Hüseyin’i söylerdi ki, kendinizi Kerbela’da sanırsınız… Bir Senden Vaçgeçemem’i söylerdi ki, dolunayı parçalayasınız gelir…
Bir Haydar Haydar’ı söylerdi ki, kendinizi semalarda sanırdınız… Bir Tanrı İstemezse’yi söylerdi ki, kuşlar tüylerini döküyor sanırsınız… Bir İtirazım Var’ı söylerdi ki, sanırsınız Yaradan üzülecek…
Bir Olmadı Yar’ı söylerdi ki, kendinizi jiletlemeyi düşünürdünüz… Bir paramparçayı söylerdi ki, paramparça olacağınızı düşünürdünüz… Bir çiğköfte yerdi ki,sanırsınız kıtlıktan çıkmış… Bir rakı içerdi ki, sanırsınız dört kişinin yerine içiyor… O dostumdu, O’nu gerçekten çok özlüyorum. Rahat uyu Müslüm, mekanın cennettir inşallah…
Günün Sözü
Erkek Olmak Kolay Değildir
Öcal’dan İnciler
Baba Olmak Daha Zordur!