Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Derin bir soluk almak istiyoruz bu sabah çünkü nefes almakta zorlandığımızın ayrımındayız artık…
Bir Soluk Al…
Bir soluk al yaşamdan, ta ciğerlerine kadar çek nefesini, nasıl bir güzelliğe sebep olacaklarını o nefeslerin, anla. O nefesle, neler görebildiğine bir bakabilsen. Adet haline gelmiş bakışlarını o bakışların ardına bir çevirebilsen. Yaprağı tek görüp, yeşili ayırıp, fark edemediğini; o yaprağın oluşundaki dalları, kökleri, bilemediğini, göremediğini, perde ardında olanları sezemediğini ne zaman anlayacaksın?
Bir soluk al mutluluktan; Mutluluk donuk, anlık fotoğraflarda değil; mutluluk, mutluluk oyunu oynamak da değil, onu yüreğinde, gözlerinde, içinde seyretmektir. Hiç sabahın ilk ışıklarıyla çiçeklerin üstündeki buğulu damlaları seyrettin mi? Ya toprağın ilk yağmura kavuştuğundaki saldığı kokuyu, o kokudaki vuslat sevincini duyamayan sen, içinde mutluluğu nasıl yakalayabileceksin? Aslında, ne kadar doğayla bir olduğunu, toprağında, suyunda senden olduğunu, o vuslatı senin yaşamanın gerekliliğini hiç düşünmedin mi? Aklını o soluklarda tekrar al kullan. Hiçbir şeyi anlamamışa benziyorsun. Saklıyorsun bir hazine gibi mutluluk kapısının kilidini. Aç onu. Vurma kilit. Yağma et. Göreceksin ki, fazlasıyla geriye dönecek.
Gönül mahzeninde sakladığın, icap ederse kullanırım dediğin ve kendi belirlediğin mutlulukları yerlere, üstüne dök ve kendini de çevreni de tutuştur. Işık saç, bütün renkleri kullan. Zamana bak, binlerce yıl geriye, binlerce yıl ileriye bakabilirsen ve baktığın yerde de kendinin olduğunu bilebilirsen… Zaaflarınla, hilelerinle, iyiliklerinle, güzelliklerinle, yoğunluğunla korkma. Örnek al. Derin bir soluk al tekrar, bak, o cesareti göster. Tanımla kendini inancın; sınırsız, şüphesiz, özgür, bütün güçlükleri yenecek kapasitede olmalı, korkak değil, kendini mutsuz, sevgisiz bırakırsan ancak, karşındaki de mutsuz sevgisiz kalır. Aşılarsın ona beyninden geçen olumsuzlukları. Derin bir soluk al ciğerlerine çek bütün havayı tek bir nefeslikmiş, tek bir nefesin kalmış gibi.
Ve sinirlenme, hiçbir yerden küçük rüzgarlar hissedilmez ama dağlardaki karlar görünür… O da sistemin ruhunun gösterisidir. İnsanın küçüklüğünün, büyüklüğünün göstergesidir. Ruhundaki yaralarla giyinme; ömrünü, mutluluğu, üstüne. Elbiselerin kirlenmesin, yaşamın lekelerle dolmasın, Temizle onları sevgi antiseptiğiyle. İyileşsinler, temelden sil onları. Yaşamla alay edilmez, o hep galiptir, yaşamla dost olmaya bak. Kendine tanrılar efendiler yaratma.
Özel tanrıların yerine, bir doğaya baksana. Yarattığın tanrıların; tabiatının, huylarının, hırslarının neticesi olduğunu anlayacaksın. Sonuçta tek başınasın kalabalıklar arasında. Diyebilirsen; kendi dünyandan çıkıp hakiki dünyaya, merhaba de… Karanlıkla yaşama.
Derin bir soluk al. Sevgiyi sana kimse bağışlayamaz. Yaşamını da asla geri veremezler. Sevgi, hayatla arandaki gerçek bağ, gerçek ilişkidir. Başka ağlara takılma. Yaşam mucizesini solukla. Var oluş hakkını kullan dünya planındaki. Cesatle öfkesiz kuşkusuz basiretini özünü kalkan yap savun kendini, soluklarını kuvvetlice alarak. Kendini, mutluluğunu kemirtme etrafa. Birçınarın kuvvetle tutunduğu gibi doğaya; sen de yaşama tutun sevinçle. O öyle bir mucize ki asla inkar edilemez. Soluklan derin derin. İçinden bak, gözbebeklerinle bak. Yaşamla işbirliği yap, barış imzala.
Bak kuşlar yine aynı ötüyorlar. Kimi baş şişirdiğini düşünür kimi serenat yaptığını, kimi de çiçeklere olan aşkını. Sen sonuncuyu bul kulaklarınla. Kuş yuvasındaki minik kuş yavruları gibi teslimiyetle yaşama sarıl. Verilenleri kabul et. Ömür anne seni besler. Yeter ki sen ağzını aç, iste. Yaşam bir şiirdir. Sen insanca bestele onu. Besten buram buram sevgi, insan koksun. Bilmeseler de fark eder yürekler sevgi tınısını. Bahar bahçelerinin kokusunu.
Derin bir soluk al. Her an yeniden başla sevgiye, sevince; yaşadığını hisset güneşte, suda. Onlar yaşarsan var, görürsen var. Hepsi de soluklarında. Neticede yaşam ilk aldığın solukla son verdiğin soluk arasında. Bu iki soluk arasında insan insanca bakmalı, insanca yaşamalı, insanca kokmalı, bütün ritimleri. Müziği yaşamına sokmalı.
Derin bir soluk al sabahları, Yaşama atıl cesurca. Olumsuzlukların; olumlu olayların habercisi olduğunu, gerçeğe giden yol olduğunu bil. Ruh kabızlığının sıkıntısını çekme. O zaman mutluluk hırsızı olursun. Coşkuyla yaşamın kucağına atıl, onu beşik olarak kabul et. İnsanlığı yetiştiren bir beşik… Yaşamın çığlıklarını duymazsan, çağrısını doğadan algılayamazsan, tek yere, tek yöne takılırsan, çözebilir misin yaşamın gizemlerini? Bir bütünün parçasısın, bu bütünde sen varsın… Bu bütüne, tümel akla erişmeye çalış. Bir soluk al… Derince… İçinden yaşamaya bak, dışına özünü vur…
Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman ön yargısız sağduyu ile. Yase
& & & & & &
Başsağlığı
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda. Acılar unutulduktan sonra, Dönmeliyim. Ölümlerin karşısında şaşırıyorum. Ne desem ki? Düşünüyorum. Kalanları ağlıyor gidenin. Benim gözlerim kuru. Herkes bana bakıyor, biliyorum. İçlerinden geçenleri. Başsağlığı dilemek. Garibime gidiyor. Ölen öldü, sen yaşa. Küçültmeye benziyor. Beni böyle kitaplar mı yaptı ne? Kâğıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben. Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum. Ben canavar ruhlu muyum? Bir ölü evinde tek söz söylenmeden…. Put gibi duruyorum, kimse anlamaz derdimi. Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda… Bir yakınım öldü mü?
Behçet Necatigil
Günün Şiiri
Tahta, Kürsü, Çocuklar
Tahta sınıfa karşı
Kürsü tahtanın yanında
Sınıfta otuz çocuk vardı.
Tahtanın önünde silgi
Üç dört tebeşir
Öğretmen içeri girdi
İlk ders cebir.
Tahta tahtadır ama
İnsanlardan anlayışlı
Hiç sevmediği halde
Tahta cebiri kavradı.
İkinci dersin öğretmeni
Geçti kürsüye oturdu
Tahta yan gözle ilgili
Öğrendi Auguste Comte’u.
Üçüncü derste tahtaya
Bir öğrenci kalktı fakir
Yaz dedi öğretmen yazdı:
“Hayata neş’e güneştir
Melal içinde beşer
Çürür bizim gibi…”
Tahta şairin halini
Çocuğunkine benzetti
Üzüntüler, yoksulluklar elinde
Çocuk da çürüyüp gitmişti.
Dördüncü ders boş geçti
Zil çalsın bekle çalmaz
Tebeşiri kaptığı gibi
Bir çocuk geldi haylaz
O canım mısralara
İki çizgi çizdi çapraz
Yazdı iri iri:”Yuha!”
Kayboldu tahtanın nuru
Kayboldu tahta
Sonraki çizgiler altında.
Behçet NECATİGİL
Günün Fıkrası
Amerika’da bir asker, arkadaşı ile yolda giderken elindeki çakısı ile parmağını kesti. Biraz ötede bir dispanser vardı. Asker: “Ben şurada pansuman yaptırayım” dedi. İçeri girince karşısına iki kapı çıktı. Birinde Hastalıklar, ötekinde Yaralar yazılı idi. Yaralar kapısından girdi. Yine önünde iki kapı… Birinde Et, ötekinde Kemik yazıyordu. Et kapısından girdi. Yine iki kapı… Birinde Önemli, ötekinde Önemsiz yazıları vardı. Önemsiz kapısından girince kendini sokakta buldu.
Arkadaşı sordu: “Nasıl iyi baktılar mı?”
“Hayır; ama teşkilat dehşet!..”
Günün Sözü
İnsanlar, kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar.
J.S. MİLL