Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah, kötü anıların kötü efendisi dayandı gönlümün en ince teline. Ağırlığı altında inim, inim inlerken, Mahzunu Şerif yetişti imdadıma.
Mevla’m gör diye iki göz vermiş, / Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?
Dura dura bir sel oldum erenler / Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı?
Sayıklar gibi döküldü sözler dilimden bir perde olur diye kötü anıların kötü kalpli hükümdarı ile aramda? Yaşlar dondu gözlerimde sonra bir yakarışa döndü acılar. Yase’yim dindir acımı ve hemen bir gönül alıcı yanıt geldi. “bazen acılardan al ilacını” diye.
Gönül bu, bir anda: karanlık anılarından bir sözcükle kurtulabilir. Ve bir anda umarsızlığa kapılabilir ve isyana düşebilir. Ki “bana ne” diyebilir, her şeye “bana ne ya bana ne?” Ve sonra yine bir anda doruğa doğru uzanabilir dünya mihnetinden uzaklara Aşık Daimi gibi…
Ben bülbül olmuşum dostun gülüne
Karganın konduğu daldan bana ne?
Aradım özümde buldum mevlayı
Mecnunun gezdiği çölden bana ne
Gönlüme yazılmış cananın adı
Canan imiş aşıkların muradı
Her şeyden üstündür sohbetin tadı
Arının yaptığı baldan bana ne
Uyulur mu ikrarsızın sözüne
Gidilir mi cehaletin izine
Varmak istiyorum aşk denizine
Mandanın yattığı gölden bana ne
Dertli Daimi’yim yardır sevdiğim
Gerçek aşıklara pirdir sevdiğim
İkilikte değil birdir sevdiğim
Ben beni bilirsem elden bana ne
Ve sevgili okuyucularım kötü anıların kötü hükümdarı, başınızda bilemeye devam ederse kılıcını, Mahzuni Şerif’e ve dertli Daimi’ye sığınmak kaçınılmaz olur. Yoksa o kara anıların hükümdarı bir tek sözcük istiyor dilimden düşsün o zaman uçuracak kellemi. Mahzuni ve Daimi ile ona karşı koymaya devam edeceğim düşmeyecek o söz dilimden. Bir inci, bir yakut, bir pırlanta olacak dura, dura. Ancak yinede kömür kadar kara bir yanıt yakıyor dilimi, dişlerimin arasından tıslayarak çıkmak için savaşıyor çünkü her şeye rağmen çok ama çok yanıyor yüreğim…
“Uyulur mu ikrarsızın sözüne, gidilir mi cehaletin izine” deseniz de, varmak isteseniz de aşk denizine. Gönül telinize hoyratça dokunan kara anıların kara hükümdarların kapkara elleri sizinde dilinizin altından tıslayarak çıkmak isteyen sözcükler olabilir ve onları salmak istemediğinizden, geriliyor ve isyan içinde olabiliyorsunuz. Ve bu, aşk denizine yapmak istediğiniz yolculuğu uzatabiliyor ya da erteletebiliyor. Ama yinede eninde sonunda yolunuz denize düşüyor ve içinizde biriktirdiğiniz her ne varsa dışarı çıkıyor tıslamadan bunun içinde sabra sığınmak gerekiyor. Ve sevgili okuyucularım dilerim karanlıklar çökmesin yüreklerinize aşk denizinde yüzelim hep birlikte her zaman sağlık ve sevgiyle. Yase
& & & & &
Cennet
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi… Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar… Adam çok susamıştı.. biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: “Af edersiniz… Burası neresi?”
Kadın ona gülümsedi: “Burası Cennet, efendim”
Adam bunun üzerine sevinçle “Harika…!!!” dedi “Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım”….
Kadın cevap verdi: “Tabi efendim, içeri girin… içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz..” Böylece adam köpeğine döndü, “Hadi oğlum içeri giriyoruz” diyerek kapıya yürüdü… ama kadın onu birden durdurdu: “Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez… Hayvanları içeri almıyoruz…”
Bunun üzerine adam bir an durdu.. düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular…. bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı… adam sordu: “Afedersiniz…. bana biraz su verebilir misiniz??”
Dede “İçeri gel” dedi.. “kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var…” Adam sordu: “Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?” Dede “Tabii…” dedi.. “Çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kâse bulacaksın…”
Bunun üzerine adam kapıdan girdi… biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler… Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu: “Su için çok teşekkür ederim… peki burası neresi..?” Dede “Burası cennet” dedi.. bunu duyan adam şaşırdı: “Ama nasıl olur..? Az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler…”
Dede “şu rengârenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?” dedi… “ama orası Cehennem…” Adam iyice şaşırmıştı: “Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??” Dede gülümsedi: “Kızmıyoruz… Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet’ten uzak tutuyorlar…
Günün Şiiri
Ayın Büyüttüğü Oğullar
Bize kanlı bir uykunun, bir kardeşlik sabahı başlatacağı müjdelenmedi.
Cinayetten dönen kardeşiniz, gölgesini gizlediği duvarların ötesini görür.
Ellerini yıkar ve sizi dünyada bir söz olarak bırakır.
Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları.
Ölü oğullar. Kurban hepsi.
Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.
Yüzleşiyoruz.
Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada “yeter” diyorum.
“gidin ve öldürmeyin”
ağzımda kesik bir gülüş. Kâbus olmalı.
Bir cinayetten dönen kardeşim korkutuyor beni.
Kanlar içinde uyanıyorum. Terliyim.
Aç gözlerini. Tırnaklarını acıyan yerlerine bastır.
Biri var mı göğsümü mendiliyle silecek.
Kardeşim bir cinayetten dönüyor. Karanlık dehlizlerden.
Siyah paltosu
Ve gözleriyle.
Ona benzemeyeceğim.
Gece ayaklarımız okşandı ve büyük dağları geçeceğimiz söylendi.
Karlarla bekletilmiş büyük dağları geçtik.
Bahçede ilk gün keskin bir çizgiyle yan yana duran üç yıldızı gördük.
Mutlak. Yol açıcı.
“Bakmak istiyorum ayaklarına” dedi eğilen bir ses.
Onlara, bir daha görüşmeyebiliriz demedim.
Hepimiz biliyorduk.
O dağ oğullarını yedi.
Ve onları bir sese kapattı.
Kolu yok kiminin. Kimi kör…
Kardeşlik eski bir masalın bilgisinde kaldı.
Kardeşlik acımaydı.
Bejan MATUR
Günün Fıkrası
Yarun Gideyruz
İdris ile Temel Trabzonspor maçına gitmeye karar verirler. Maç günü stada gelirler ve maç saatini beklemeye başlarlar. Hava oldukça yağmurludur. Stadın yakınındaki bir kahvehaneye gidip, birer çay içerler. Bu arada dışarıdaki yağmur alabildiğince hızlanmıştır.
İdris bunun üzerine serzenişte bulunmaya başlar. Kendisine has şivesiyle; “Yağacak zemeni buldun. Ha bugün de yağmur yağar mı? Durmadan yağiy, şemsuye de almadık. Pok yiyenun havası, para da yok ki kapali trübüne cidelum. Boşuna ıslanacauk” diyerek söylenmektedir.
Bunları birkaç kez tekrar edince Temel dayanamayıp ona der ki: “Ula İdrus uşağum. Ne düşüneysun kendini üzeysun. Maça yarın gideyruz…”
Günün Sözü
Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.
W.Lippmann
Dün yaptığınız şey size hala çok iyi görünüyorsa, bugün yeterli değilsiniz demektir.
Earle Wilson
Afrika’da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.
Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.
Afrika Atasözü