Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kar lapa, lapa yağıyor şu an. Sabah uyandığımızda güneş parlıyordu. “Kar yağacaktı hani, hava durumuna göre” diye düşünürken aniden bir konfeti demeti gibi dökülüverdi ilk parti gökyüzünden. Nasıl bir şey bu? Sanki sihirli bir değnek dokundu ve etraf beyaza büründü bir anda! İçimizde beyazlandı anında. Bir aydınlandı yüzümüz bir parladı gözlerimiz ve bir gülümseme yayıldı ki dudaklarımızdan, uçup karşıdaki damın bacasına konmuş, kocaman kanatlarını açmış “kar”ı karşılayan martıların yüreğine dokundu. Pencereye yapışıp karın ağaçların yapraklarına yapışmasını izlerken sımsıcak çalışma odamızda sık, sık, buğulanan camı siliyoruz bir yandan. Ve içinde bulunduğumuz güven duygusu ve sıcaklık için şükrediyoruz “işte mutluluk bu” diyoruz…
Güzelliği, güveni ve huzuru sindirire sindire içimize çekerken, huzursuzluğu alışkanlık yapmış olan diğer tarafımız “benciller” diye söyleniyor. Onu susturmadan izlemeye devam ediyoruz, karın elif, elif diye yağmasını; acaba gerçekten öyle mi yağıyor? Sesi olsa karın ve her damladan elif sesi gelse ne olurdu şimdi? Ne yoksa bu ses onun sesi mi? “Evet iyice odaklaş ve duy sesi.” Hep birlikte bir fısıltı halinde elif, elif, elif diyor. Duyuyor musunuz? Kardeşime dönüp bakıyorum, tavuk suyuna çorba hazırlıyor bu havaya bu çorba yakışır diyerek. Nasılda sakin görünüyor aynı benim ona göründüğüm gibi zahar? Elif sesini duyuyor mu? Sanmıyorum o çorbanın kıvamını ve birazdan okuldan dönecek olan Berke’yi düşünüyor. Akşamdan tembihlemişti; sıkı sıkı giyinmesini, atkı ve rüzgarlığı sakın ola unutmamasını. “Anne” demişti çocuk sıkılarak “ben üşümek ister miyim, ıslanmak falan tabi giyineceğim yeter ama.” Tembihlemek annenin doğası merak etmekte, çocukların doğası da sıkılmak diyecek bir şey yok.
Neyse karı seyretmeye devam edersem hem akciğerlerime kaç gündür yeniden yerleşen konuklarımı sevindirmiş olacağım, hem de yazım geç kalacak sevgili İlyas’ı kızdıracağım.
Onun için masama dönüyorum bilgisayarımı açıyorum ve yine elim yanağıma gidiyor oturduğum yerden izlemeye devam ediyorum sanki dev bir hallaç gökyüzünde oturmuş eline almış kocaman “yay”nı önündeki pamukları vura, vura kabartıp, kabartıp aşağı atıyor. Rüzgarda onları bir sağa bir sola savurarak damlaları araçların üzerinde biriktiriyor. Daha şimdiden birikti damlalarda ağaçlarda, araçlarda karlar.
Martılar kanatlarını silkeleyerek bu birikimden kurtulmaya çalışıyorlar. Bir iki pike uçuşu yapıp yeniden dama konuyorlar. Üşümüyorlar mı diye düşünüyorum. Hayır üşümüyorlar onların soğuktan ve sıcaktan koruyan doğal klimaları var zahar ki damda öylece birkaç tanesi birden başları ve gövdeleri dik öylece kara karşı duruyorlar? Belki o bir iki pike uçuşları sayesinde devreye giriyor klimaları aynen bizimde hareket ettiğimizde devreye giren enerjimiz gibi.
Evet sevgili okuyucularım. Birkaç doğru beden hareketi ile aslında mucizeler gerçekleşebilir unutmayın ve küçümsemeyin. “Hadi sende” diyip geçmeyin.
Eskiden ağır bir çocuktum, kitaplarımdan ağır, genç kız oldum kitaplarım benden ağır oldu. Ağırlığım büyüktü ve yere değiyordu bedenim. Ve bir gün ayrımına vardım ki ben ağırım ve ağırlığım beni hasta ediyordu. En ufak bir şeyde bronşit astım türü gariplikler, bel problemleri falan beni yoklayıp duruyor. Sizlerle de paylaştım hepsini zaten. Beden hareketi yapmak bir yana, öğlene dek uyusam uyurdum, yürümekten başka bir şey yapmazdım beden sağlığı adına. Hep zoraki bilgelik adına gidip gelmelerle uğraşıyordum bir dolu, bir bomboş bir aç bir tok. Geçmiş zaman kullanıyorum dikkat ediyorsanız ancak ben bunlardan hali hazırda geçmedim geçemem de.
Çünkü onları seviyorum ve bırakmak niyetinde değilim ama kendimi onlarla birlikte geliştirmeye de uğraşıyorum. Çünkü hasta olduğumda ilaç kullanmak istemiyordum artık öyle kortizon falan benden uzak kalmalıydı peki ne yapacaktım. Önce nefes tekniklerini öğrendim, doğru nefesle nasıl ciğerlerimi temizleyeceğimi. Kanımı daha akışkan yapacağımı…
Sevgili okuyucularım inanın hırıl, hırıl sabunlu bir sünger misali olan akciğerlerimi bu sabah doğru birkaç nefesle temizledim, iki saattir bilgisayar başındayım bir gözüm ekranda bir gözüm dışarıda karın hiçbir hareketini kaçırmak istemiyorum, çünkü gerçek bir kar görmemişim ben. Kar hızını artırırken yerde araçlar gökte uçaklarda artı.
Normalde bu şekilde oturunca boynumun, omuzlarımın falan ağrımaya başlaması gerekir ancak hiçbir tarafım ağrımıyor otururken nasıl oturacağımı, nasıl nefes alacağımı öğrendim ya bu yüzden. Ve size de tavsiye ediyorum hemen öğrenmeye bakın. İnanın çok memnun kalacaksınız. Bunun yanında herhangi bir sporu yapın, sabahları ya da günün size uygun bir saatinde biliyorsunuz ben çok savruk bir insanım hayatımı savurarak yaşarım. Düzene girmek diye bir şey bilmiyorum her zaman düzeni savunurum ancak kendim bir kaosum ve öyle olmasam bu hayat sürmez. Eğer sizde öyleyseniz kafanıza estiğinde yapın o halde on dakikalık birkaç doğru beden ve ruh sağlığı için gerekli olan hareketleri. Ancak uzmanından öğrenin kesinlikle. Ve aslında kendinize bir iyilik yapmış olacaksınız böylece. Ve zaten biliyorum yürüyüş yapıyorsunuz, yapmıyorsanız bile birkaç durak önce inin otobüsten ve sağlıklı beslenmeye çalışın. Ya da beslenmeyin ama istediğiniz zaman kendinizi doyurun sevdiğiniz bir şeyle. Bilirsiniz şunun sapı bunun kökü bana göre değil hiçte olmadı. Düzenli yemek içmekte ama doğru birkaç bilgi işte benim yaşam koçum bu günlerde. Öğlen oldu daha ben bir kahve ve iki bardak suyla yazımı yazıyorum aç değilim, yorgun değilim ve aslında normalde bu hırıltı zırıltı ter arasında yatak yorgan uyumam gerekir ama hiçte bunu yapacak gibi görünmüyorum. Bu da benim için kocaman bir pamuk hallacın tonlarca pamuğu yayına katıp kabartıp kapartıp dünyaya savurması kadar güzel bir şey. İnanının bir mucize değil bu ama sizde mucizeler yaratabiliyor.
Ve yeri gelmişken bir gizimi paylaşayım. Bu gece akupunktura başlıyorum. Çinli bir doktor dostumuz var. Aynı zamanda meditasyon ve akupunktur uzmanı. Dün beni şöyle bir muayene etti ve hırıl, hırıl akciğerlerime rağmen çok sağlıklı buldu. Birkaç dokunuşla size takviye yapayım sadece dedi. Bende sırf merakımdan kabul ettim sonucunu sizlerle paylaşacağım tabi.
Ama biliyorum ki ben istemesem kimse bana yararlı olmaz. Bu yüzden istekli oldum çünkü her zaman yardım almak bir miktar, gerekebilir diye düşünüyorum. Ve sevgili okuyucularım kar böyle yağmaya devam ederse akşama on santimi bulur zahar ve yarın okullular tatil olur ki Berke havaya uçar sevinçten ve biz sokağa çıkıp kartopu oynayabiliriz.
Bu sabahta böyle oldu yarın başka bir konuda buluşmak üzere sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım hep birlikte diyorum sevgili okuyucularım. Ve dilerim en yakın zamanda yurtta sulh cihanda sulh gerçekleşir. Ve kardeşliğimiz pekişir herkesle. Yase
Günün Şiiri
ANNABEL LEE
Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk,memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,_
Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni.
Edgar Allan POE
Çeviren: Melih Cevdet ANDAY
Günün Fıkrası
Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel 3 aylık ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmışlar. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel’e sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak ilk işi olmuş. Maymunun görevleri: “Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak. Her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak. Füze içindeki hava basıncı, işi, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek… Yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek…” diye devam ederken okumaktan sıkılan Temel kendi görev kartını açmış: “Maymunu iyi besle!”