İTSO’ya Nezaket Ziyaretimiz

0
16

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İçinde bulunduğumuz durum tam bir karmaşa, keşke bu duruma “renklerin suyla dansı” diyebilseydim. Ancak durum; ne bir renk cümbüşünde, ne bir su duruluğunda… Her şey puslu, sıkıntılı! Hepimiz günü kurtarmak için yaşıyoruz sanki? (Mış) gibi bile yapamıyoruz.

Her şey puslu, her şey sıkıntılı, derin bir yalnızlık ve derin bir bıkkınlık içindeyiz. Üslup bozuk, insanlar bencil, kaba, patlamaya hazır bomba gibi… Terör deseniz kim, ne için öldüğünü bilemiyor bile, bir patlama oluyor “pat” gidiyor masum insanlar “hey ne oluyor” bile diyemeden. Kardeşim iki dakika önce oradan ayrılmış. Ne garip buna sevinemiyorum bile! Sonra geliyor yine bildik konuşmalar. Yüzyıl önce yüz yıl sonra. Dinliyoruz yeni gibi ama gidenler hep yeni, hep genç! Elimiz kolumuz bağlı, dilimizde ne var onu bilemiyoruz, yüreğimiz nerede atıyor? Bilmiyoruz. Her zamanki gibi yaşadığımızı sanarak yaşıyoruz.

Ve biz geçenlerde İskenderun Gazetesi ailesi olarak yeniden İTSO Başkanlığına seçilen Sayın Levent Yılmaz’a hayırlı olsun ziyaretine bu ruh durumu ile gittik. Gülümsememiz yüzümüze yerleşmiş sanırım artık o da ne zaman, ne şekilde yüzümüze yapışacağını biliyor, yüreğinde ne var, ne yok, o nerde atıyor kulağında mı, midende mi, şakaklarında mı yoksa atmıyor diye düşünmeden.

Şahsen bu İTSO seçimlerini yakından izliyordum ve gerçekten kocaman adamların seçim zamanı nasıl garipleştiklerini görüp hayıflanıyordum. Ve düşünüyordum nasıl bir dünya bu diye.

Neyse sonunda hak yerini buldu. “Hak, hukuk” diyen, insan ve insanlığa önem veren, işin ehli, kibar bir insanın defalarca başkanlığa seçilmesinden doğal bir şey olamaz. Tabi demokratik ülkelerde ve çok şükür ki biz demokrasinin “dem”ine sahibiz hala.

Ve ziyaretimiz çok sıcak bir ortamda gerçekleşti. Karşılıklı başarı dileklerini, azıcık dedikodu izledi… Hepimizin sıkıntısı, işinin ehli olmayan insanların, üslup bozukluğu ve yarattığı olumsuzluklardı. Onların olumsuz etkisini “aman onlarda böyle” diyerek Sokrates’in “üzerine alırsan senin olur” tezinden kaynaklanan azıcık bilgece hoş görülüğümüzle yalnızca anımsayıp geçtik. Aslında bu bilgece mi, bıkkınlık mı bilemedim ya da bıkkınlık bizi bilge mi yaptı?

Neyse, sonra azıcık yerel ve genel güncel konular hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Sayın Başkan Yılmaz İTSO’nun İskenderun ve bölgemiz adına her türlü projede lokomotif olduğunu ve bundan sonra da olmaya devam edeceğini söyledi ki yakında zaten Özbekistan heyetini misafir etmişlerdi bile sıcağı sıcağına…

Bizi yani İskenderun Gazetesi yayın ekibini büyük bir nezaketle karışlayan İTSO Sayın Başkanı Levent Hakkı Yılmaz da sanıyorum bu ziyaretten memnun oldu ve bunu dile getirdi. En yakın zamanda bizi mekanımızda ziyaret edeceğini söyleyerek uğurladı. Tabi olmazsa olmazlardan fotoğraf çekildikten sonra. Ve bu bile konu olmuş bazı arkadaşlar için. Sanırım uğraşacak konuları kalmamış.

Ve sevgili okuyucularım hayat bu seni denemekten bir an bile geri durmaz, her saniye dener de dener.  Bekler nerede tökezleyip düşeceksin ve biz zavallı, ölümlü insanlar, her defasında tökezleriz, şansımız varsa düşmeyiz zahir? Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, her zaman, hep birlikte. Patlamada yiten canlara Allah’tan rahmet diliyorum. Allah sabır versin ailelerine ve bütün sevdiklerine, nur içinde uyusunlar. Terörden medet umanlar da sonsuza dek yok olsunlar inşallah… Yase

& & & & &

Avucunuzdaki Kelebek

Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından aldıkları bilgi yetersiz olmuş. Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler. Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar.

Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi.

Kızlardan biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.

Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş: “Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?”

Bilge, kızın gözlerine uzun-uzun bakmış ve cevap vermiş: “Senin elinde kızım senin elinde…”

Günün Şiiri

Yalnızlık Macerası

Öyle yalnız kaldım ki hayatımda

Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum

Çok zaman annemin dizlerine hasret

Koydum başımı kendi dizlerime

Doya doya ağladım

 

Paylaşırsa dost paylaşırmış

İnsanın derdini sevincini

Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör

Hangi kapıyı çalsan kimseler yok

Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar

 

Aşık mı olmadım taparcasına

Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben

Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi

Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara

Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin

 

O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum

Sabahları sokağa çıkmadan evvel

Cesaret şairim cesaret

Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri

Sevgilimin saçları niyetine.

Cahit Sıtkı TARANCI

Bahar Sarhoşluğu

İlk sevgilinin gülüşüne benzer

Bir Nisan havası değil mi esen?

Zincirlere, kelepçelere inat,

Kanatlarımı açmak zamanıdır;

Allah\’a ısmarladık kaldırımlar.

 

Giyenler düşünsün dar elbiseyi,

Ölçülü sözü, hesaplı adımı

Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;

Saltanat sürer gibi uçuyorum,

Erik ağacı gelin olduğu gün.

 

Hayranım bu şehrin bacalarına

İrili ufaklı hep bir ağızdan.

Nasıl derinden bu gökyüzüne doğru

Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!

Dumanın daim olsun güzel baca!

 

Yuvası saçakta kalan kırlangıç,

Yavrusu dallara emanet serçe,

Derken camiler üstünde güvercin

Minareler katından geçiyorum

Gökyüzü mahallesi İstanbul\’un

 

Süt beyaz bir martıyım açıklarda

Gemilere ben yol gösteriyorum,

Buğday ve ilaç yüklü gemilere

Bir kanat vuruşta bulutlardayım;

Bir süzülüşte vatanım dalgalar!

Cahit Sıtkı TARANCI

Günün Fıkrası

Papağan

Adam, papağanını gümrükten kolay geçirebilmek için bir kutuya koymuş, üstüne de “kırılacak eşya” diye yazmıştı. Gümrük memuru yazıyı okuyunca, kutuyu şöyle bir silkelemeye başladı. Aynı anda içeriden papağanın bağırdığı duyuldu: “Şangur şungur.. Şangur şungur..”

Günün Sözü

Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekanın kullanılmasıdır.
Eflatun

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here