Halüsinasyon Değil

0
86

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine düşünüyorum. Bazı ortaya çıkmayan, anlatılmayan, anlatılmayıncaya unutulduğu sanılan, yaşanmadığı kabul edilen  yaşanmışlıklar var ki, hiç ummadığınız bir anda  birde bakmışsınız ki beyniniz onları kusuyor! Arka arkaya, birbirine dolana, dolana. Çoğunlukla yorgun bir günün ardından gecenin, sabaha karşı ilk saatlerinde olur bu kusma.

Bazen bilgisayarımızın belleğini temizleriz, temizlerken bizden habersiz neler biriktirdiğini görünce de baya bir şaşarız. Biriktirdikleri bizim kaydetmediğimiz  şeyler? Ve çöp kutusuna yolladığımız fazlalıklar. Biz onların silindiğini sanırız ancak onlar bellekte toplanmıştır. Silici  bile  onların hepsini birden silemiyor. Ve bizim  belleğimizde böyle yapıyor. Silindiğini sandığımız anılar ve kaydedildiğinden haberimizin olmadığı bir sürü saçma sapan ruh sıkan olaylar.

Ve bu kaydedilmediğini ya da çöp kutusuna attığımızı sandığımız olaylar, işte bu günlerde nedense gecenin sabaha karşı olan  saatlerinde  ortaya dökülüyor. Neden, niçin bilemiyorum. Ya da bildiğimi sanıyorum? Şöyle ki, farkına varamadığımız yorgunluklarımız, bazen  sabaha karşı normalde düşmesi  gereken ateşi, su kaybından dolayı yükseltebiliyor. Su kaybının, vücudun yeterli suya sahip olmadığı  ve  yetersiz olan suyu da ter ve idrarla dışarı attığı zamanlarda oluştuğunu sanıyorum. Ve biz bazen özelikle sokakta olduğumuz zamanlarda ve soğukta su içmeyi unutan insanlarız. Ya da, yalnızca  bağışıklık  sistemimizin  yine yorgunluk nedeni ile zayıflamış olması da neden olabilir bu duruma!

Ancak ne olursa olsun   olduğumuzu sandığımız boyuttan başka bir boyuta geçmek üstelik geçtiğimiz boyutun zamanı yok, mekanı yok, her anı ve olay  birbirine dolanmış olarak yaşanıyor… Bu olaylar ve anılar çoğunlukla anımsamak istemediğiniz şeyler olunca yorgunluğunuz katlanıyor iki arada bir derede gidip geliyoruz. Bu yolculuktan hoşlanmadığınızı, yorulduğunuzu, üzüldüğünüzü  biliyorsunuz. Ondan kurtulmaya çalışıyorsunuz, dış sesleri algılayabiliyor kalkmanız gerektiğini de biliyorsunuz ancak rüyada ya da başka bir yerde olduğunuzu da bilmiyorsunuz. Kısaca darmadağınık korkunç bir şey demeyim de rahatsızlık veren bir şey. Ve her defasın da sersem gibi kalkmayı becerebilmekte hoş olmalı. Sanki uzak bir yerden gelmiş gibi dalgın, yorgun olmanıza rağmen çok geçmeden kendinize geliyorsunuz. Çok şükür.

Yaşadığınız şeyler kesinlikle halüsinasyon gibi şeyler değil. Biliyorum… Çünkü temel olarak halüsinasyonlar; Çoğunlukla aslında var olmayan küçük ve hareket halindeki nesnelerin görünmesi  durumudur. Ve bir ruh hastalığının habercisidir. Oysa bizim yaşadıklarımız unutmak istediklerimizin ve aklımızda olmasını istemediğimiz ancak bir şekilde belleğimizin  yüklendiği olayları bir nedene dayalı olarak rüyamız da  yaşamamız diye değerlendiriyorum. Nasıl ki hiç bilmediğimiz, önemsemediğimiz bir şarkıyla uyanırız bazen. Öyle   bir şey bu da… Örneğin kaç gündür ömrümde söylemediğim, hatta dinlemediğim  bir arabesk şarkıyla uyanıyorum… “Kardeşim hayırdır diyor nerden çıktı bu?” “Demek bellek hafızlamış” diyorum “ve ruh halim dilime döküyor?” kendim inanıyorum ve inandırıyorum başka açıklaması var mı bilmiyorum. Ama soracağım.

Bazı yine çok yorgun olduğunuz zamanlar sabaha karşı değil de, başımız  yastığa düşer düşmez başlarsınız  yaşadığınız günü yeniden yaşamaya. Bütün girinti çıkıntıları ile. Çok komik ya… Gün geceye taşınmış oluyor böylece. Uyanıp banyoya gitseniz bile değişen bir şey olmuyor, kesintisiz yaşamaya devam ediyorsunuz yaşadıklarınızı, bu kez gecenin koynunda.

Bazı arkadaşlarım bu olayları bazen çok sık yaşadıklarından, gündüz bir şeye konsantre olamadıklarından yakınıyorlar. Bende yorgun olduğum ve olayların etkisinde olduğumu sandığım zamanların gecesinde bazen yaşıyorum bunları. Ve nedenlerini bildiğim için  çok önemsemiyorum ya da önemsemem gerek mi onu da sormam gerekiyor sanıyorum. Ve kendimce bulduğum nedenleri ortadan kaldırmaya çalışıyorum. Eminim herkesin bir nedeni vardır kendi bildiği ve bu durum geçicidir. Her şey gibi…

Bazen tsunami geçirir ruhumuz, sonradan huzuru bulur bazen yanardağı gibi patlar biriktirdiklerimiz. Sonunda aslolan ayakta kalmaktır. Hatta yazabilmektir  bu çok zor değil  insan nelere dayanabilir, aslında kendide bundan habersizdir. Ama dayanamam dediği her şeye dayanmıştır bu  mükemmel yaratılmış ama kendinin ayrımında olmayan zavallı yaratık.

Şimdi  tsunami yok, tarumar değil içim dışım, ama bir yanardağı patlıyor gecelerdir koynunda. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman ayrıma gayrıma inat. Yase

& & & & & &

Üçlü Filtre Testi!! 

Eski Yunan’da, Sokrat bilgiyi saklaması sebebiyle saygı değer bir ün yapmıştı… Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki; “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”

Bir dakika bekle diye cevap verdi Sokrat.. “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum… Buna üçlü filtre testi deniyor.” “Üçlü filtre???” ‘’Doğru’’ diye devam etti Sokrat.. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Buna 3’lü filtre testi dememin sebebi; Birinci filtre ‘Gerçek Filtresi’  Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin???”

‘’Hayır’’ dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…”

“Tamam’” dedi Sokrat. “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim. ‘İyilik Filtresini’ Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi???”

‘’Hayır. Tam tersi…” “Öyleyse” diye devam etti Sokrat. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. ‘İşe Yararlılık Filtresi’  Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı???”

“Hayır” gerçekten değil.  “İyi” diye tamamladı Sokrat. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”

& & & & &

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.

İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der.

Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim.”

Günün Şiiri

Sevda Yaratan

Bu şehrin adları durmadan değiştirilen,

sokaklarında dolaşırken,

eski bir şarkıyı çağrıştırır bazen

aklına takılır olmadık adlar.

Örneğin, Konstantin Nikoleyeviç Batyuşkov

Puşkin’in bir çağdaşı –

hani şu ölen Tasso’ya ağıtlar yazan –

evet, senin Tasso’na,

Kutsal Kudüs’ü özgürlüğe kavuşturan.

Bu yaştan sonra, sınırsız bir çağrışımlar

zinciridir hayat;

başka kokular, başka görüntülerle

saldırır üstüne tekleyen belleğinle

ve birden başka adlarla uyanırsın

bir dağ yamacında daldığın düşten.

Bir İsveç filminde miydi

o küçük madenci çocuğu

Auguste Renoir’ın adını hecelemeye çalışan?

Her şey ne kadar kül rengi ve dağınık

gökle denizin maviliği ötesinde.

Bir kadın “Gecenin matemi”ni söylüyor öğle üzeri

ve herkesten bir şeyler kalan bu sokaklarda

kırılan camdan kalplerin parçalarını toplarken

belalısı gizlice zehirliyor içindeki aylak köpeği.

Ve uzakta, düşlediğim Girit’te, belki de,

denize eğilen çamları yıkıyor yıldızlar.

Sonunda sana sığınıyorum, ey şiir,

rüzgârları, fırtınaları yararlı kılan.

Yaşarken, güzel adlar koydum çocuklarıma:

Nigâr, Leylâ, Alişan.

Cevat ÇAPAN

Günün Fıkrası

Bir yığın sebze yüklenmiş el arabasını kan ter içinde yokuş yukarı çıkarmaya çabalayan manav çırağına acıdı, yardım etti. Güç bela yokuşun başına geldiler. Geniş bir soluk alarak sordu: “Oğlum, tek başına bu kadar yükü taşıyamayacağını ustana söylemedin mi?”

“Söyledim ama…”

“Öyleyse niye taşıttı?”

“Sana yardım edecek bir enayi bulunur” dedi.

Günün Sözü

Dikenden gül bitiren, kışı da bahara haline döndürür. Selvi’yi hür bir halde yücelten kaderi de sevinç haline sokabilir.

Mevlana

Anlayış sudur, beden testi… Testi kırılınca içindeki su dökülür…

Celalettin Rumi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here