Gecemiz Gündüzümüz “Gezi” Oldu…

0
71

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gezi parkı eylemleri gün geçtikçe artıyor. Dün dünyanın en büyük adliyesi olan İstanbul Çağlayan adliyesinde gelişen olayları TV’den izlerken doğrusu ne düşüneceğimizi, ne söyleyeceğimizi şaşırdık. İçimizden geçen tek şey Allah hayırlısını versin oldu. Eğer hakların savunulduğu bir mekânda hak savunucuları bunları yaşayabiliyorsa artık ne söylenebilir ki? Yurtta  sulh cihanda sulh diyor Atatürk. Ve tabi bizde öyle diyoruz her zaman. Ve dünya bu kadar kavga gürültü içinde iken sonunda bizimde huzursuz olacağımız belliydi zaten de böylede olur sanmazdık. Çünkü biz hep sağduyuya sarıldık. Ve bunu tavsiye ettik şimdide ediyoruz, yarında öbür günde edeceğiz çünkü biz yurdum insanı ile ayrılmaz bir bütünüz. Sen ben diye ayırmayız kimseyi. Kimsede bizi ayıramaz. Eğer biz, kendi içimizde bölünmesek tabi!

Ayın 16 ve 17sinde Ak parti  miting yapmaya hazırlanıyor. Tabi herkesin hakkı miting yapmak… Ancak gezi eylemleri partizan değil. Eğer onlara karşı bir şeyse bu. Yani çevre ve doğaya sahip çıkılmak için başladı olaylar. Herhangi bir partiyi hedef alarak değil. Ve şimdiki gerçek savunucuları yinede partizan değil en az benim kadar. Bu yüzden Ak parti bence miting yapacaksa kendine yapmalı, yani her hangi bir güç gösterisine dönüştürmeden çünkü kimse güç yarışında değil yalnızca istekleri saygıyla karşılansın ve özgür bireyler olduğunun ayrımına varılsın istiyor… Kendi hesabıma o günler içinde yani Ak Parti mitinginde her hangi bir olay çıkmaması için. Amaçları yalnızca doğa insan ve çevre olan eylemcilerin çok ama çok sakin ve sağduyuya sahip olmalarını istiyorum… İtidalli ve olgun, şimdiye dek olduğu gibi… Çünkü her ne kadar masum başlasa da gösteriler illa birileri bunları kendi hesabına çevirebiliyor ve istenmeyen olaylar çıkıyor. Her hangi bir vebal iftirasına maruz kalmamak için ve olabilecek olaylarda amacı yalnızca insan, doğa ve çevre olan masum gençler zarar görmesin diye ne gerekiyorsa yapılmalı diye düşünüyorum.

Çünkü bazılarının gizli emelleri için karşı karşıya getirilip birbirimizi kırıp geçmemiz istenebilir. Örnekleri hemen yanı başımızda… Suriye’deki durumdan ders almalı ve olası bir maceranın tarafı olmamalıyız ve sonuçta kardeş olduğumuzu bir an bile unutmamalıyız. İşçi partisi genel başkanı bugün düzenlediği basın toplantısında herkesi meydanlara davet ediyor. Bilmiyorum? Diliyorum ki kaos olmasın. Yoksa dönüşü olmayan bir yola girmiş oluruz ki sonuçları herkesi çok yaralar. Toplumca sağduyulu ve itidalli olmaya çalışmalıyız. Ve olabilecek tahriklerden kendimizi koruyabilmeliyiz. Asla ve asla kardeş ve yurttaş olduğumuzu unutmamalıyız. Her ne kadar birileri sürekli bunları unutuyorsa da, Unutturmaya  çalışıyorsa da…

Ve sevgili okuyucularım zor günlerden geçiyoruz bir şeyler hızla değişiyor. Ve tek gerçek değişimin, değişmez olduğu gerçeğidir ve halkın gücüdür.

16’cı gününü yaşayan gezi eylemleri aslında birçok şeyin bilincinde olmamızı sağladı. Ve başka zaman asla yan yana gelmeyeceğimizi düşündüğümüz birçoğumuzu aynı çatı altında toplayabildi. Herkes  birey olmanın dayanılmaz hafifliliğini yaşarken toplumsal bilincin de artmasına neden oldu. Ve birlikten beraberlik doğacağının en canlı kanıtı bu olaylarda ortaya çıktı. Aslında hepimiz biriz. Aramızda yalnızca görüş farklılığı var. Bu da zenginliğimiz olmalı. Çünkü herkesin aynı görüşte olması olacak şey değildir. Birbirimize ne kadar tahammül edebilir ve saygı duyabiliriz. Bu soruyu  kendimize sormamız gerekir çünkü gerçek insan olmanın kriterlerinden biride budur. Karşımızdakine tahammül edebilmek ve düşüncelerine saygılı olmak… Unutmamalı ki saygı bekleyen saygı göstermeli. Kimse kimseye katlanmak zorunda değil ancak orta yol bulunabilir her zaman. Yalnızca istensin.

Ve sevgili okuyucularım gecemiz gündüzümüz gezi eylemleri oldu. Okuduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız hem çok hoş hem de dehşet şeyler yani en son adliyedeki itiş kakış görüntüleri dehşetti bence. Unutmaya olanak yok, kendi hesabıma bu kadar pervasız olunmamalıydı en azından adliyede. Ne denir Allah ıslah etsin valla diyerek yazımı bağlamak istiyorum. Her zaman sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım bizi karşı karşıya getirecek hiçbir söyleme itibar etmeyelim. Yase

& & & & &

GÖL OLMAK HİKÂYESİ

Hintli Bir usta, çırağının mutsuz bir şekilde devamlı her şeyden şikâyet  etmesinden usanmıştır. Çırağına bir ders vermek ister ve çırağını tuz almaya gönderir. Çırak, tuz almaya beni niye gönderdi diye şikâyet ederek döner. Usta, bir avuç tuzu bir bardak suya atıp karıştırıp, içmesini söyler.

Çırak, tuzlu suyu içer içmez tükürmeye başlar.

Usta sorar: “Tadı nasıl?”

Çırak öfkeyle cevap verir: “Tadı berbat, acı”

Usta gülümser, çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Suyu içen çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta tekrar sorar: “Tadı nasıl?”

Çırak cevap verir: “Tadı çok güzel, ferahlatıcı”

“Tuzun tadını aldın mı?” diye sorar usta, “Hayır suyun tadından başka tat almadım” diye cevaplar çırağı.

Usta, gölün yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: “Yaşamda kederler, sıkıntılar tuz gibidir, ne az, ne de çoktur. Sıkıntın olduğunda yapman gereken tek şey sıkıntı veren sorunla ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sorunlarla başa çıkarken sen de bardak gibi değil, göl gibi olmaya çalış”

Günün Şiiri

El Tutuşa Tutuşa

Ne kadar çok elimiz varmış meğer
İlkin, senin elinle tutuşan benimki
Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel işçilerininki
Sonra, ellerin elleri…
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi

Can YÜCEL

Akdeniz Yaraşıyor Sana

Akdeniz yaraşıyor sana

Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun

Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü

Köpekler havlıyor uzaktan

Demin çocuk ağladı

Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine

Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir

Denizi tokmaklıyor balıkçılar

Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak

O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

Hayatta yattık dün gece

Üstümüzde meltem

Kekik kokuyor ellerim hala

Senle yatmadım sanki

Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı

Elimden düşmüyor mavi kalem

Bir tirandil çıkar gibi sefere

Okula gidiyor öğretmenim

Ben de ardından açılıyorum

Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil

Dönüyor dönüyor başımda

Senle yaşadığım günler

Gümüş bir çevre oldu ömrüm

Değince güneşine

Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını

Gözlerim kamaşınca senden

Ölüm belki sularından kaçırdığım

O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil

Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım

Örenim alkolik asarım

Mutun doruğundaymışım meğer

Senle çıkınca anladım

Eski Yunan atları var hani

Yeleleri bükümlü

Gün inerken de öyle

Ağaçtan izdüşümleriyle

Yürüyor Balan tepeleri

Yürüyor bölük bölük can

Toplu bir güzelliğe doğru

Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdeniz’e

Can YÜCEL

 

Al Bir Uzun Hava 

Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin

Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!

Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını

Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin!

Bugün kitabım verdim tek pedal matbaaya

Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye

Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun

Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya

Can YÜCEL

Günün Sözü

Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar.

Benjamin Dizraelli

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here