Değişen Bir Şey Yok…

0
54

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçenlerde bir arkadaşımla dertleşiyorduk. (Dertleşmek! Nasıl da abartıyoruz ama! Dert kim biz kim?) Havadan sudan sayılabilecek “an”lık sıkıntılardan. Anlar her ne kadar minnacıksalar da hayatın kalitesini artıran ya da birdenbire yok eden en önemli zamanlardır. Ve  “an”lar ömrün toplamı. En güzel, en korkunç, en mutlu, en mutsuz olduğumuz zamanlar “anlık” yaşanmışlıklardır. Ve bu anlar çok aceleci akarsu gibi akar giderler ve sürekli yenilenerek, bazen lav taşırlar bazen inci. En büyük “en”ler hep anlarda gizli, bakan gözler için atan yürekler, lal diller şakıyan bülbüller için.

“İşte bir an” diyor arkadaşım “yaşamla ölüm arasındaki kristal köprü. Ya koşarak geçilir üzerinden hiç ayağı yere değmeden ya da ölüme atlayabilir insan!”

“Evet” diyorum. Güçlü duramazsak Mevlana gibi… O Allah aşkıyla döndü bizse anlık sorunların ağırlığından sersemce, delice dönmeye başlardık. Ki bu sabah bir an oldu. Dönmek isteği şiddetle sarstı bedenimi. Eğer ona yenilsem bir daha asla yeniden kendim olamam, dedi. Ve çok şükür ki anlar su gibi dedik ya, hemen aktı geçti o istek  eridi gitti  içimden. Bugün 21 yıl önce  yaşanan Madımak’taki felaketin yıl dönümü. Ve bugün orası yeniden yangın yeri hiçbir zaman sönmesine müsaade edilmeyen… Ölüme atlamak işte bu gibi anlarda pusuda bekler insanı. Ve bu anlar sağlam durma anları esasında. Sağduyuya sarılmanın ve vahşeti, soğuk kanlıkla, sevgiyle ve sabırla aşağılamanın zamanları…

Ve hayat bir andır yüzyıl sürse de. Nefret içinde sevgi içinde…

Ahmet Ada geliyor aklıma  ‘Günyenisi Küçük Kız’ şiiri ile. “Gün Eskiten” sözüne takılıyorum “Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum” sözü ile de mest oluyorum.

Sevgili okuyucularım, 21 önce  gelmiş geçmiş en büyük yobazlık  örneği ile yitirdiğimiz canları rahmetle anıyoruz. Unutmayacağız, unutturmayacağız ama içimizi kinle nefretle ve pislikle doldurmayacağız hiçbir zaman. Ve bugün kaygılıyız şu an orada yakınlarını anmaya gidenlere yapılan muameleden dolayı ve üzgünüz değişen bir şey yok dünden, önceki günden ve dünyanın kurulduğu günden bu güne.

Ve sağlık, sevgi ile hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım her zaman, sağduyu ile. Yase

& & & & &

Kertenkeleyi Sen mi Yarattın?

Üstat bir gün bize, “Ben tesbihat ve dua ile meşgul olacağım. Siz gidin biraz gezin” demişti. Bu gezinti sırasında bir taşın üstünde bir kertenkeleyi vurup öldürmüştüm. Dönüşte Üstat ne yaptığımızı nerelere gittiğimizi sordu. Ben de gezdiğimiz yerleri anlattım. Sonra da bir kertenkeleyi öldürdüğümü söyleyince, Üstat çok üzüldü, bana dönerek: “Evini harap etmişsin” dedi.

Ben de, “Bizde 7 kertenkele öldürenin bir hac sevabı kazanacağını söylerler” dedim. Bu defa Üstat, “Otur da konuşalım. Kim haklı kim haksız? O hayvan sana saldırdı mı?”

“Hayır!”

“Elinden bir şeyini aldı mı?”

“Hayır!”

“O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?”

“Hayır!”

“Senin mülkünde mi, arazinde mi geziyordu?”

“Hayır!”

“O hayvanı sen mi yarattın?”

“Hayır!”

“Bu hayvanların niçin yaratıldığını biliyor musun?”

“Hayır!”

“Bu hayvanı yaratan Allah, senin öldürmen için mi yarattı? Sana kim öldür dedi. Bu hayvanların yaratılışında binlerce fayda ve hikmet var. Onu öldürmekle hata etmişsin” dedi.

Günün Şiiri

Günyenisi küçük kız

Bir park  kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla

Şimdi şuradan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmet Ada 

Unutmak Yok

“Nerelerdeydin” diye sorarsan ,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç   değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda

Günün Fıkrası

Bir Eşek Bir Öküz

İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar: “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?” O da kendini üstün göstermek için; “Bırak şunu, eşeğin tekidir” cevabını verir.

Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar: “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?”

Bu softa da öteki gibi; “Bırak şunu, öküzden farkı yoktur” cevabını verir.

Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar: “Bunlar ne erenler?”

Bektaşi gülerek cevap verir:  “Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?”

* * * * *

Anladık Ramazan Başlamış!

Ramazan hilali görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilali görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter, geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş, nasılsa bir su birikintisi içinde hilalin aksini görünce ürkerek şöyle demiş: “Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin, anladık işte ramazan başlamış…”

Günün Sözü

Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!

E.Cummings

İnsan babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olunca duyar.

Goethe

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here