CHP’de Sular Kaynıyor…

0
49

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? CHP’de deprem var; sular kaynıyor fokur-fokur. Emine Ülker Tarhan hanımefendi partiden ayrılıp yeni bir parti kurdu. Tabi bize düşen hayırlı olsun demek. Demokrasinin gereği herkes parti kurabilir bunda garip bir şey yok. Ancak demokrasinin içeriği boşatıldığı için artık önemi de kalmadı. CHP çizgisini şaşırdı, içindeki gel-gitlerden ve kaynayan kazan görüntüsünden bir türlü kurtulamadığı için halkın güvenini de kaybetti. Şimdi Emine hanımın yaptığı da tuzu biberi oldu. Ancak bu durum CHP’yi yıprattığı kadar Emine hanımı da yıpratacaktır diye düşünüyoruz. Her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu bir zamanda bu ayrılıklar ancak başkalarına yarar. Ekmeklerine yağ sürer.

Nasıl olurda Emine Hanım bunun ayrımında olmaz? CHP için tehlike olur mu bu durum? Bendenizce “hayır” ancak yinede bunu zaman gösterecek ancak bendeniz CHP’nin içinde bulunduğu durumdan dolayı olabilecek ayrılıkları çokta yadırgamıyorum ve sanırım ben olsam bende ayrılırdım ve diğer sol partilerle birleşme yollarını arardım yoksa kimse yalnız başına “ben” diyerek bir iş yapamaz, yaparsa da başkalarına yarar ki zaten şimdiye dek yapılanda buydu… Sanki gizli bir anlaşmanın gereğini yerine getirir gibi bir tavır içindeler çünkü. Seçimlere az kala dilerim kafa karışıklığından ve eksen kaybından kurtulup gerçekten CHP olmayı becerirler diye dua ediyorum. İşimiz duaya kaldı diye düşündüğüm içinde kızıyorum aslında ya. Dilerim bendeniz yanılıyorumdur. Ve sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her şeye herkese inat sevgili okuyucularım.  Yase

& & & & &

Zihnin Efendisi

Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgâr okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyor bu size neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!” “Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgâr ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge. Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.” Bilge: ”Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir. Rüzgârı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgârı durdurmaktır. Rüzgâr da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”

& & & & &

Bardağı Yere Bırakın…

Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu: “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”

’50gm!’ …. ‘100gm!’ …..’125gm’ .. diye öğrenciler yanıtladı.

“Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki: “Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”

‘Hiçbir şey’…diye yanıtladı öğrenciler. “Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez…

“Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı

“Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”

“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”…..

Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler…

“Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu? ” diye sordu profesör.

“Hayır….” diye yanıtladı herkes…

“Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

“Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?” diye tekrar profesör sordu.

“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verdi.

“Kesinlikle!” dedi, profesör.

“Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür.  Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar. Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz! Bu yüzden Sevdiklerinize şunu hatırlatın: ‘Bardağı yere bırakın bugün!’”

Günün Şiiri

Dostluk
Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya
İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi…
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı….
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!
İnsanlar vardır; derin bir okyanus…
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.
İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu…
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.
İnsanlar vardır; sakin akan bir dere…
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.
İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı…
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan…

Can YÜCEL

Her şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…

Can YÜCEL

Günün Sözü

Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

Mevlana

Ümit, güvenlik yolunun başıdır. Yolda yürümesen de daima yolun başını gözet. “Doğru olmayan şeyler yaptım.” deme, doğruluğu tut. O zaman hiçbir eğrilik kalmaz. Doğruluk Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazın sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca onların hepsini yutar.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here