Annem Arar mı Beni? (2011 Aralık)
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah ağır bir hastalıktan kalkmış gibiyim, “eğer teşekkür ederiz siz nasılsınız” diye soruyorsanız yanıtım bu olabilir. Ağır bir hastalıktan kalkmak güzel bir şey, hayata başka açıyorsunuz gözlerinizi… Önce şöyle bir nerde olduğunuzun ayrımına varmıyorsunuz, sonrada birden silkinip fırlıyorsunuz yataktan. Harika bir şey bu ya… Yaşadığımız ve hala yaşamakta olduğumuz bütün olumsuzluklara, acılara, kırıklıklara, haksızlıklara rağmen yeniden “merhaba” diyebilmek hayata çok güzel.
Ve aslında nedensiz bir mutlulukla uyandıysanız çok güzel bir şey olacakmış gibi, hissediyorsanız, gülücükler yerleşiyor dudak kenarlarına fiyonk gibi… Ve içten içe mutluyum gibi ya diyorsunuz. Ve aptal gibi bunların ayrımında olup daha güzel bir şey olacak diye bekliyorsunuz. Oysa güzel bir şey olacak gibi algılayıp uyanmanız, içinizin kıpır, kıpır olması. Güzellerin en güzeli değil mi? Daha ne bekliyorsunuz? Allah’ın armağanı mutlu uyanmak, bunu teşekkürle kabul edeceğiniz yerde hangi beklentiye giriyorsunuz? Valla işte biz insanlar elimizdekinin değerini bilemeyiz “anı” yaşamayız ve hep bir şeyler bekleriz ne beklediğimizi bilmeden.
& & & & &
Abdal olmak var, omzuma attığım dağarcığımın en dip köşesinde. Kendimi yollara vurmuşum gidiyorum elimde asam, yerlere değiyor abamın etekleri. Sakin ama keskin gözlerim yırtıyor uzakları, gidiyorum dağ taş arasında sandaletlerime minik taşlar doluşuyor aldırmıyorum. Gidiyorum bir su kenarında mola veriyorum. Kendini suda görüp kendine aşık olan Narcissus geliyor aklıma hani Narcissus mitolojideki en yakışıklı avcı bilirsiniz. Bir gün gölde kendi aksini görünce kendi kendine aşık olur. Çünkü kendini gördüğünün ayrımında değildir. Bu aşk onu eritir, tüketir sonunda kendine ulaşmak için göle düşer, boğulur, ölür. Tanrılar haline acır ve onu Nergis çiçeğine dönüştürürler…
Göle eğilip kendi aksime bakıyorum. Ne kadar ben değilim sudaki? Hayret ediyorum. Ve iyi ki garibime acımış tanrılar onu nefis sarhoş edici bir kokuya bezemiş nergis çiçeğine çevirmiş. Ya o Narcissus olmasaydı nergis çiçeği belki olmayacaktı. Acaba ben ne çiçeği olurdum ki onun gibi boğulsam gölde? Yasemin mi olurdum mis kokulu yoksa bir çöl çalısı mı suya hasret! Gülümsüyorum kendimce bu soruya yanıt bulmam zor, zaten de kendime aşık olup gölü boylamayacağıma göre: Narcissus’u düşünürken birden başka bir boyuta gidiyor aklım.
Eşsiz servetini, evini, barkını bırakıp kendini dağa taşa bırakan ve yine bir göl kenarında ağ ören Belh şehrinin padişahı İbrahim Ethem hazretlerini düşünüyorum.
Servetini ve doğacak çocuğunu ardında bırakıp gider İbrahim Ethem Hz. Annesi onu ararken göl kıyısında üstü başı dökülüyor bir durumda bulur. Ve eve dönmesi için ısrar eder. O arada İbrahim Ethem iğnesini düşürür suya. Annesi birde bakar ki bir balık gelip iğnesini geri veriyor oğluna o zaman oğluna ne istersen onu yap oğlum der ve evine döner. Acaba diyorum bende iğnemi düşürsem bana da geri verir mi bir balık ama ben İbrahim Ethem değilim ki?
Ve kalkıyorum oradan başka öyküler üşüşmeden aklıma. Dağlara doğru gidiyorum garip bir enerji dolmuş damarlarıma. Dağa tırmanmak zor gelmiyor. Hz. Musa geliyor aklıma. Hani 40 gün kalmak üzere tur dağına tırmanıyor ya. Kul Himmet’ten dizeler diziliyor dilime.
Sabahın seher vaktinde
Ali’yi gördüm Ali’yi
Yüzümü dizine sürdüm
Ali’yi gördüm Ali’yi
Ali’yi gördüm meşede
Kırk mum yanar bir şişede
Yedi iklim dört köşede
Ali’yi gördüm Ali’yi
Ali’yi gördüm çağında
Güller açar bağında
Musa ile Tur Dağı’nda
Ali’yi gördüm Ali’yi
Yoluma devam ederken yukarılara doğru yer değiştiriyor dizeler. Bir şarkı yavaşça yer alıyor dilimde. Bir yerlere geç kalmışım gibi “yolum uzun ben gideyim” diyorum kendime. Bu bir şarkı mıydı? diye de düşünürken, yavaşça şarkı şekilleniyor ağzımda… Evet, hatırladım Hayko Cepkin, Fırtınamsın
çoban oldum gidiyorum
yapayalnız bu diyardan
kırbacını vurma yüzüme
düşürür halim zor aah
düşürür halim zor aah
kar’ın oldum eriyorum
güneş olma yamacımda
ırmağın olurum senin
sularım önünde durma
yolum uzun
gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
çoban oldum gidiyorum
yapayalnız bu diyardan
kırbacını vurma yüzüme
düşürür halim zor ah
düşürür halim zor ah
karın oldum eriyorum
güneş olma yamacımda
ırmağın olurum senin
sularım önünde durma
yolum uzun gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
yolum uzun gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
Berke çok güzel söylüyor ben yalnızca duyguya kapılıyorum sesim duygu oluyor yalnızca. Ve titriyorum bir esinti ile. Bu kadar gelgit arasında acaba yolum nereye diye düşünüyorum. Annem beni arar mı? Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalın. Vakit doldu ben gideyim. Yase
Ethem Hazretleri
Belh şehrinin padişahı olan Ethem Hazretleri namazını kılar ama hemen ava giden eğlenen zamanını birazda olsa boş harcayan bir insandı. O zamanın dervişleri yapma Ethem gel beraber dua edelim kuran okuyalım dese de Ethem biraz kulak vermemekte ve bir akşam hocanın biri Ethem hazretlerinin çatısına çıkar. Bunu duyan Ethem hazretleri dışarı çıkar ve hey yabancı kimsin ne işin var orda der ve hoca deve mi kaybettim de onu arıyorum der. Ethem hazretleri şaşkın yahu hoca ne işi var orda develerin der ve hoca hemen lafı yapıştırır ya sen Ethem allahü c.c sıcak yatakta mı ararsın ya da av partilerinde… Ethem hazretlerinin işte o zaman aklı başına gelir ve kundaktaki yavrusunu bırakıp kendini yollara vurur gider gider ve bir gün bir derviş topluluğu görür. Oradaki çobana “onlar kim” der “dervişler” der çoban. Ethem hazretleri “bende katılabilir miyim onlara” der “soralım” der. Sorarlar ve derviş Ethem’e “sana bir soru soracağım bilirsen katıl” der ve sorar “1 kese altının olsa ne yaparsın olmasa ne yaparsın” der derviş. Ethem hazretleri ise “olursa şükrederim olmasa da şükrederim” der ve derviş “senin o dediğini Bağdat’ın köpekleri de yapıyor” der Ethem hazretleri şaşırır “ya sen ne yaparsın” der dervişe. Derviş bulursam dağıtırım, bulmazsam dua ederim benden daha fazla ihtiyacı olan birine verdiği için” der ve Ethem hazretleri şaşırır bunun üzerine kendini yollara vurur. Yıllarca gezer gezer ve görür sonunda o da derviş olmuştur ve umrede tavaf ederken bir gençle çarpışır, o gence o kadar kanı kaynar ki bir an ve ona sorar evlat sen kimsin. “ben belh şehrinde yaşayan bir kulum” der “baban kim” der “eski belh sultanı” der “daha ben bebekken saltanatı her şeyi bırakıp kendini İslam’a vermiş” der ve Ethem hazretleri “gel sana bir sarılayım” der ama baba gibi sarılır. Ve kulağına bir ses fısıldar Ethem “bir kalp de iki sevgi olamaz bir kalp de iki sevgi olmaz” diye ve Ethem hazretleri içinden Allah’ım c.c der eğer senin sevgini engelleyecek bir sevgi varsa der onu benden alabilirsin der ve oğlu orda kolları arasında can verir ve gel zaman git zaman tekrar belh şehrine döner döner ama kimse onu tanımaz o da tanıtmaz kendini… Bir camiye girer ve namazını kılar. Orda bir köşede yatacaktır, görevli gelir ve hey sen ne yapıyorsun burada der Ethem hazretleri hiç burada sabahlayacaktım da der. Görevli olmaz burayı zamanında belh sultanı Ethem hazretleri yaptırdı burada öle sabahlanmaz, otel mi der ve kovar. Ethem hazretleri hiç münakaşaya girmez ve gider bir ışık görür ve ona doğru yürür bakar ki bir değirmen ve içerde bir kişi harıl harıl çalışıyor. Neyse selam verir ama adam karşılık vermez, Ethem hazretleri orda oturur ve 2 saat geçer aradan adam gelir ve selama karşılık verir. Ethem hazretleri şaşırır ve neden o zaman karşılık vermedin der adam o zaman benim iş zamanımdı eğer ara verseydim kul hakkına girerdi ondan der. Ethem hazretleri böyle biri ile tanıştığı için sevinir ve muhabbete başlar. O kadar hoş o kadar güzel konuşurlar ki Ethem hazretleri en sonunda senin allah c.c istediğin fakat olmadığı bir şey var mı der. Adam düşünür düşünür ve var der ben zamanında buranın padişahı Ethem hazretlerini görmek istedim ama olmadı der malı mülkü saltanatı bırakıp Allah c.c yoluna verdi kendini, tek isteğim buydu ama nasip der adam. Ethem hazretleri adama tatlı bir gülümseme ile bakar ve sen ne yüce bir insansın der bu istediğin bugüne nasipmiş der ve orada canını teslim eder…