“Beyaz Zambaklar Ülkesinde!”

1
305

Yaptığı işle içinde yaşadığı yurdun yüceleceğine inanarak, ticari kârdan uzak hizmet aşkı bir emekle (ki topluma adanmışlık duygusudur bu) çalışan bir insanla karşılaştığımızda dilimizin ucuna gelen sıfat nedir? “İdealist”  elbette..

Mesela? Mesela Köy Enstitüsü “çıkışlı” öğretmenlerimiz.. Hayır ben Köy Enstitülerini idealize etme kaygısında değilim.. Bu okullar, ideal eğitim kurumları anlamında Türk eğitim tarihimizde yazılıdır zaten.. Artı, 1950’li yıllarda Londra’da, Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının tanıklığında; ideal eğitim kurumları adına bu modelin, tüm dünyaya örnek gösterildiği kayıtlıdır Birleşmiş Milletler arşivlerinde.. Hemen söylemeliyim ki ben, öğretmen adının önüne idealist sıfatını gereksiz bulurum.. Zira yazının girişindeki idealist tasvirinin ahvalince, efkârın tercümanı anlamında (yaptığımız iş ve hizmet bakımından) idealizmi zaten içermektedir mesleğim.. Dolayısıyla “öğretmen demek idealist demektir” aslında.. Buna rağmen sorulabilir; “Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen olmadığı veya kalmadığı yahut bırakılmadığına göre, günümüzde idealist öğretmen de yok mu demek istiyorsun?” Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen kalmadı tamam.. Tamam da peki günümüzde Köy Enstitülü “akışlı” veya “nakışlı” muallimler de mi kalmadı?

“Pencereden bakıyor, Roman almış okuyor” sözleriyle başlar “Muallim” türküsü.. Bu türkü şayet “köy enstitülü” bir öğretmene yakılmışsa çok da güzel yakışmış diye düşünüyorum ben.. Pencereden bakarak yalnız okuyan değil, toplumcu bir aşkla yollara çıkıp yaşama değer, değere yaşam katarak yazan muallimler de onlardı çünkü..

“İlm” kökünden muallim karşılığı olsa da tarife gerek yok, “maarife” atıfla arifane bir aşk işidir öğretmenlik! Aşıktır her öğretmen (!?) bu anlamda.. Mesleğine elbette.. Öğrencilerine, toplumuna tabi ki.. Ya kitaplara? Getirebilirim artık sözü, yazının başlığı olan kitaba.. Sevgili arkadaşım Veysi Bey imzalayıp vermişti yıllar önce.. Cemre gibi düşmüştü kitaplığıma.. Bataklıklar ülkesini beyaz zambaklar diyarına dönüştüren, “köy enstitüsü” nakışlı bir halk öğretmeninden söz etmişti bir sohbet esnasında.. “O öğretmenle tanışmak isterim” demiştim ben de.. Ve tanışmıştım “eğitimdeki hasretimizin rengini, kokusunu, tadını” içeren söz konusu öğretmenle.. Siz de tanışmak istemez misiniz Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin “idealist” öğretmeniyle?

“Bataklıklar içinde küçük ve geri kalmış bir sömürge ülkesi olan Finlandiya’nın,” 1806-1881yılları arasında yaşamış Snellman  adlı bir “halk öğretmeninin” önderliğinde, nasıl ‘Beyaz Zambaklar Ülkesi’ne dönüştüğünü anlatıyor, 118 sayfalık kitabında Grigory Petrov.. (Çeviri Ali Çankırılı, Timaş Yayınları, İstanbul 2002)

Ülkesinin her yönüyle gelişmesi ve kalkınması için “toplumsal bilinç ve uyanışı” birincil neden olarak görüyor Snellman.. Bunun için topluyor çevresine aydınları.. “Haykırıyor Snellman: Aydın olmak, modaya uygun elbise, şapka ve kolalı gömlek giymek değildir! Aydın zümre, milletin beyni gibidir. Millet sizi iyi bir öğrenim gördükten sonra, bir maaşa konasınız, akşamları kahvelerde iskambil vb oyunlar oynayasınız diye okutmamıştır.. Okumuşların hepsi milli zekâyı geliştirmeye, milli vicdanı uyandırmaya, milli iradeyi kuvvetlendirmeye gayret etmelidir. Bu onların borcudur.. ”(s.27) İçinde yaşadıkları toplumun el emeği, göz nuru değerleriyle okuyan aydınların topluma borçları olduğunu hatırlatan bilge Snellman’ın sözlerinden etkilenen ilkokul öğretmenlerinin çoğu “cehaletin karanlığından” kurtarabilmek için toplumu, “aydınlığın yanında” saf tutuyor.. 30. sayfada şöyle diyor yazar: “Kısa bir süre içinde ülkenin her tarafında, yüzlerce Snellman’lar ortaya çıktı..”

Grigory Petrov, şu cümlelerle bitiriyor kitabını.. “Tarihte öyle milletler gelmiş geçmiştir ki, yiğitlikleriyle, ihtişamlarıyla gözlerimizi kamaştırırlar. Fakat bunlar sonunda, genel bir ahlak bozukluğunun kurbanı olmuşlardır. Ben sizi topluca çürümekten, düşünsel bir uyanışa çağırıyorum! Kitabımın her bölümünün, her sayfasının sonunda okurlarıma şunu hatırlatmak isterim: Hayat yapıcılığına ne zaman başlıyorsunuz? Siz ey bay ya da bayan, hayata borcunuzu ne zaman ödeyeceksiniz?..” (s.118)

Kitaplar; yaşama sevinci veren umudumuzun yeşeren bahçeleri.. Kitaplar, cemreli gülüşleri baharımız.. Arkadaşlarımız gibi..  Beyaz Zambaklar Ülkesi’nden..

Kutluyorum, eğitimdeki hasretimizin rengi, kokusu, tadıyla;  Köy Enstitüsü çıkışlı, akışlı, nakışlı toplumcu bir aşkla görev yaparken yaşama değer, değere yaşam katarak hayata olan borçlarını ödeyen tüm öğretmenlerimizin gününü..

Selam ve saygılar…

1 YORUM

  1. beyaz zambaklar hep sizinle olsunnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here