Bazen Bir Şey Anlayamaz Oluruz

0
56

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah şiir okuyalım. Çoktan beri yıpranan, incinen ruhumuz böylece şifa bulsun, şiirden sanattan biraz gıda alsın. Sanılarla, düşlerle eskiye özlemle, kavgayla, gürültüyle korkunç bilgi kirliliği, din cehaleti ve bağnazlığı ile geçirmekte olduğumuz bu zamanla da soluğumuz tıkanıyor iken şiirle bir taze soluk alalım. Günler uzadı, ağaçlar yeşillenip, bademler çiçek açtı bile. Doğa dünyaya erken gelmiş bir bebek kadar masum. Ve biz insanlar…

Şair değilim ama şiir okumaya bayılırım ve paylaşmaya… Ahmed Ada şiirleri var bu sabah dağarcığımda, ben gittim Ahmet Ada kaldı sizlerle. Sağlık ve sevgiyle kalalım  her zaman sevgili okuyucularım, şiirle, şarkıyla, temiz ve pak bir vicdanla. Ayrımsız gayrımsız. Yase

Günyenisi Küçük Kız

Bir park kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
gün yenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla

Şimdi şurdan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmed  ADA 

Unutmak Yok 

“Nerelerdeydin” diye sorarsan ,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda

Acıyla Akran

Burda mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında

Burda taşrada bir esimlik rüzgar
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi

Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen

Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı.

Ahmet Ada

Günün Şiiri

Nâzım’a Bir Güz Çelengi

Neden öldün Nâzım?

Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi

Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi

bir pınar bulabilecek miyiz bir daha?

Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?

Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği

Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?

Kardeşim benim, nice yeni duygular,

düşünceler kazandırdın bana

Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları

Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar

Düşerlerdi orada, uzakta,

Yaşarken kendine seçtiğin

Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum

Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan

Halkların kavgasını ve kavgamı benim

Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan…

Kardeşim benim, adanmış asker,

dünyada nasıl da yalnızım sensiz

Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden yoksun

Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,

Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle

Kuyu gibi kapkara zindanlardan

Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları

Ellerinde izi vardı eziyetlerin

Hınç oklarını aradım gözlerinde

Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin

Yaralar ve ışıklar içinde

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar

Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.

Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,

Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?

Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için

Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca…

Pablo NERUDA-Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Fıkrası

Çiftçinin biri komsu barda oturmuş deli gibi içerken arkadaşı gelmiş ve “Hey, bu güzel günde niye sarhoşlar gibi oturup içki içiyorsun ki?” demiş..

Çiftçi: “Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz…”

Adam: “Bu kadar kötü olan şey ne?”

Çiftçi: “Bugün oturmuş bizim ineği sağıyordum. Kova tam dolmuştu ki sol ayağıyla bir tekme attı ve kova devrildi.”

Adam: “Tamam ama buna bu kadar üzülmeye değmez…”

Çiftçi: “Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz…”

Adam: “Sonra ne oldu?”

Çiftçi: “Bende bir ip aldım ve sol ayağını yandaki direğe bağladım…”

Adam: “Sonra?”

Çiftçi: “Tekrar oturdum sağmaya devam ettim. Kova tam dolmuştu ki sağ ayağıyla bir tekme daha attı ve kova yine devrildi.”

Adam: “Yine mi?”

Çiftçi: “Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz…”

Adam: “Sonra?”

Çiftçi: “Bende başka bir ip alıp sağ ayağını da yandaki direğe bağladım. Tekrar sağmaya başladım. Tam kova dolmuştu ki aptal inek bu kez de kuyruğuyla bir kova sütü devirdi…”

Adam: “Hmmm…”

Çiftçi: “Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz…”

Adam: “Sonra ne yaptın peki?”

Çiftçi: “Bende başka bir ip aradım bulamayınca da kemerimle ineğin kuyruğunu tavana bağladım. Ve tam o sırada pantolonum düştü ve karım içeri girdi…. Bazı şeyler vardır izah edilemez ..!”

Günün Sözü

En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler ne de geceleri ışıldayan yıldızlar… En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…

Can YÜCEL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here