Annem Arar mı Beni?

0
81

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah ağır bir hastalıktan kalkmış gibiyim, “eğer teşekkür ederiz siz nasılsınız” diye soruyorsanız yanıtım bu olabilir. Ağır bir hastalıktan kalkmak güzel bir şey, hayata başka açıyorsunuz gözlerinizi… Önce şöyle bir nerde olduğunuzun ayrımına varmıyorsunuz, sonrada birden silkinip fırlıyorsunuz yataktan. Harika bir şey bu ya… Yaşadığımız ve hala yaşamakta olduğumuz bütün olumsuzluklara, acılara, kırıklıklara, haksızlıklara rağmen yeniden “merhaba” diyebilmek hayata çok güzel.

Ve aslında nedensiz bir mutlulukla uyandıysanız çok güzel bir şey olacakmış gibi, hissediyorsanız, gülücükler yerleşiyor dudak kenarlarına fiyonk gibi… Ve içten içe mutluyum gibi ya diyorsunuz. Ve aptal gibi bunların ayrımında olup daha güzel bir şey olacak diye bekliyorsunuz. Oysa güzel bir şey olacak gibi algılayıp uyanmanız, içinizin kıpır, kıpır olması. Güzellerin en güzeli değil mi? Daha ne bekliyorsunuz? Allah’ın armağanı mutlu uyanmak, bunu teşekkürle kabul edeceğiniz yerde hangi beklentiye giriyorsunuz? Valla işte biz insanlar elimizdekinin değerini bilemeyiz “anı” yaşamayız ve hep bir şeyler bekleriz ne beklediğimizi bilmeden.

& & & & &

Abdal olmak var, omzuma attığım dağarcığımın en dip köşesinde. Kendimi yollara vurmuşum gidiyorum elimde asam, yerlere değiyor abamın etekleri. Sakin ama keskin gözlerim yırtıyor uzakları, gidiyorum dağ taş arasında sandaletlerime minik taşlar doluşuyor aldırmıyorum. Gidiyorum bir su kenarında mola veriyorum. Kendini suda görüp kendine aşık olan Narcissus geliyor aklıma hani Narcissus mitolojideki en yakışıklı avcı bilirsiniz. Bir gün gölde kendi aksini görünce kendi kendine aşık olur. Çünkü kendini gördüğünün ayrımında değildir. Bu aşk onu eritir, tüketir sonunda kendine ulaşmak için göle düşer, boğulur, ölür. Tanrılar haline acır ve onu Nergis çiçeğine dönüştürürler…

yase-asalı abdal

Göle eğilip kendi aksime bakıyorum. Ne kadar ben değilim sudaki? Hayret ediyorum. Ve iyi ki garibime acımış tanrılar onu nefis sarhoş edici bir kokuya bezemiş nergis çiçeğine çevirmiş. Ya o Narcissus olmasaydı nergis çiçeği belki olmayacaktı. Acaba ben ne çiçeği olurdum ki onun gibi boğulsam gölde? Yasemin mi olurdum mis kokulu yoksa bir çöl çalısı mı suya hasret! Gülümsüyorum kendimce bu soruya yanıt bulmam zor, zaten de kendime aşık olup gölü boylamayacağıma göre: Narcissus’u düşünürken birden başka bir boyuta gidiyor aklım.

Eşsiz servetini, evini, barkını bırakıp kendini dağa taşa bırakan ve yine bir göl kenarında ağ ören Belh şehrinin padişahı İbrahim Ethem hazretlerini düşünüyorum.

Servetini ve doğacak çocuğunu ardında bırakıp gider İbrahim Ethem Hz. Annesi onu ararken göl kıyısında üstü başı dökülüyor bir durumda bulur. Ve eve dönmesi için ısrar eder. O arada İbrahim Ethem iğnesini düşürür suya. Annesi birde bakar ki bir balık gelip iğnesini geri veriyor oğluna o zaman oğluna ne istersen onu yap oğlum der ve evine döner. Acaba diyorum bende iğnemi düşürsem bana da geri verir mi bir balık ama ben İbrahim Ethem değilim ki?

Ve kalkıyorum oradan başka öyküler üşüşmeden aklıma. Dağlara doğru gidiyorum garip bir enerji dolmuş damarlarıma. Dağa tırmanmak zor gelmiyor. Hz. Musa geliyor aklıma. Hani 40 gün kalmak üzere tur dağına tırmanıyor ya. Kul Himmet’ten dizeler diziliyor dilime.

Sabahın seher vaktinde

Ali’yi gördüm Ali’yi

Yüzümü dizine sürdüm

Ali’yi gördüm Ali’yi

Ali’yi gördüm meşede

Kırk mum yanar bir şişede

Yedi iklim dört köşede

Ali’yi gördüm Ali’yi

Ali’yi gördüm çağında

Güller açar bağında

Musa ile Tur Dağı’nda

Ali’yi gördüm Ali’yi

Yoluma devam ederken yukarılara doğru yer değiştiriyor dizeler. Bir şarkı yavaşça yer alıyor dilimde. Bir yerlere geç kalmışım gibi “yolum uzun ben gideyim” diyorum kendime. Bu bir şarkı mıydı? diye de düşünürken, yavaşça şarkı şekilleniyor ağzımda… Evet, hatırladım Hayko Cepkin, Fırtınamsın…

çoban oldum gidiyorum

yapayalnız bu diyardan

kırbacını vurma yüzüme

düşürür halim zor aah

düşürür halim zor aah

kar’ın oldum eriyorum

güneş olma yamacımda

ırmağın olurum senin

sularım önünde durma

yolum uzun

gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

çoban oldum gidiyorum

yapayalnız bu diyardan

kırbacını vurma yüzüme

düşürür halim zor ah

düşürür halim zor ah

karın oldum eriyorum

güneş olma yamacımda

ırmağın olurum senin

sularım önünde durma

yolum uzun gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

yolum uzun gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

Berke çok güzel söylüyor ben yalnızca duyguya kapılıyorum sesim duygu oluyor yalnızca. Ve titriyorum bir esinti ile. Bu kadar gelgit arasında acaba yolum nereye diye düşünüyorum. Annem beni arar mı? Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalın. Vakit doldu ben gideyim. Yase

& & & & & &

Bir Yol-Ahmet Hamdi Tanpınar (3)

-Dünden Devam-

Hayatımın üzerinde düşünmeğe başlamıştım. Bütün iradem, bütün gayretim bir daha o eski sükuneti bana iade ettirmedi. Gündelik hayatımla arama yaşanmamış rüyaların azabı girmişti. Hayat oyununu en büyük ciddiyetle oynamaya hazırlandığım bir anda geçmiş yıllar, karşıma dikiliyor ve benden hesabını soruyordu. O günden sonra artık bir an bile yalnız değildim, soframda, yatağımda, çalışma masamda bir misafir, dişleri hiddet ve kinden kısık, gözlerinde boşa gitmiş bir ömrün bütün bıkkınlığı toplanan bir zavallı vardı ve bana pişmanlığın şuuruyla kısılmış sesi durmadan fısıldıyordu: “Ömrünü, ömrünü ne yaptın?” Ve ben bütün uzviyetimde bir yılan gibi gezen bu zehirli sesin tembihi altında yapacağımı unutuyor, anı ve mekânı unutuyor, başta kendim olmak üzere her şeyden, yaşanmış ömrümden, gelecek senelerimden, bütün etrafımdan nefret ediyor, kaçmak, kaybolmak, kurtulmak istiyordum.

Artık uyku bile benim için bir şifa değildi. Çünkü onda da riyaların zalim ısrarı vardı. Size bu rüyaları nasıl anlatmalı? Hemen her safhasında vaktiyle sevilmiş bir genç kızın, şimdi nerede olduğunu, nasıl bir talihle yaşadığını bilmediğim sarı saçlı, büyük mavi gözlü, nerkis boyunlu genç bir kızın bir nevi “laytmotif” gibi dolaştığı bu rüyalar… Bu, hasta kafanın kendi vehim ve gölgelerinden yarattığı değişici ve korkunç âlem…

İşte bu yol, bu küçük acaip yol, ben bu ruh haletinde iken karşıma çıktı ve benim için birdenbire yepyeni bir hayat imkânının, kendi kendimi bundan sonra olsun gerçekleştirebilmek imkânının bir nevi müjdesi gibi oldu.

Evet, pekâlâ biliyorum ki, bir gün ben her şeyi bırakıp bu küçük yola dalarsam onun bittiği yerde bütün saadet ve hasretlerimi, eski yaşanmış rüyalarımı bulacağım, temiz, yepyeni, mesut bir adam olacağım. Bunu biliyorum, fakat yapamayacağımı da biliyorum. Hâlbuki bir ömür yaşanmağa değer bir şeydir. (SON)

Ahmet Hamdi Tanpınar

Günün Şiiri

AŞK BİTTİ

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Uzun bir hastalık gibi

Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi

Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı

Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi

Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi

Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır

İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım

Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim

Belki bir yağmur yağar akşama doğru

Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair

Aşk bitti işte tam da öyle

Ahmet TELLİ

Günün Sözü

Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi.

Gandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here