Aklım, Fikrim Firarda…

0
106

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bilgisayarım önümde, parmaklarım klavyenin harflerine basmaya hazır ama bendenizin, aklı fikri  firarda, aynen o şarkıda söylendiği gibi. Berke bakıyor, anlıyor  yazacak modda olmadığımı “Gül yazayım mı yerine?” diyor. Ve aniden aklıma  sevgili Ayla Kutlu’nun “Zamanda Eskir” adlı kitabı  geliyor. O da, bazen babasının yerine yazarmış. İskenderun’un ilk gazetesi olan İskenderun Gazetesinde… Kitapta bunu çok güzel anlatmıştı. Karşılıklı konuşma olanağı bulduğumuz (bir zamanlar Ferda kitapevinde) köşe yazarlığının zorluğundan söz etmiştik. Özellikle  günlük olanlarından…

Ve bu sabah Berke “Gül yerine yazayım mı?” dediğinde birden, şimdilerde sevgili Ayla Kutlu büyüğümün o zamanki yaşında olan  Berke’ye, yeni görmüş gibi baktım. Berke devam ediyor; “‘Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ve hoşça kalın sevgili okuyucularım kendinize iyi bakın… Yase’ diye yazarım olur biter” diyor. Aklım fikrim uzakta olmasına rağmen katılarak gülüyorum. Bu çocuk bir başka valla, espri yeteneği çok gelişmiş  onun sayesinde ne kadar sıkıntılı olursak olalım günümüz  gülümsemeden hatta kahkaha atmadan geçmez.

Gülümsemek güzel, gülmek daha güzel, kahkaha atmak daha da  güzel… Bunları ilham eden ise hepsinden güzel… Milyon öpücük Berke’ye bütün bunlar için. Artık boyu 1.80 olduğu için  kucaklayıp mıncık, mıncık öpemiyorum ama yinede milyon öpücüğü  yollayabiliyorum. Ve eğilince bana doğru. İşte o zaman  taksit, taksit  ödeyebiliyorum. Oh canıma değsin.

Ve aklım, fikrim yerine dönmedi  hala, uykulu muyum bilmiyorum ama aklım ama  ruhum beni terk  etmiş (O Kızılderili sözündeki gibi) ne zaman dönecek bilmiyorum… Ve 2006’dan bir nostalji yazısı ile hoşça kalalım…

& & & & &

Neler Değişmedi ki Dünya Dönerken.!!

Neler değişmedi ki dünya dönerken kendi ekseni etrafında, dönebilene ne mutlu. GOETHE

Bu sabah nedense Goethe’nin bu sözü takıldı aklıma. Bunu tartışabileceğim birileri olsun isterdim yanımda. Fakat ne yazık, yalnızca kendi yorumlarım olacak bu durumda.

Değişiyoruz, değişiyoruz da gerçekten değişiyor mu dünya? Dünya, mevsimler değişmiyor her şey zamanında geliyor ve işlevini sürdürüp gidiyor. Fakat değişen, insanlar oluyor her halde oysa  benim anlayışıma göre pek değişmiyorlar. Hep aynı yerde kısır bir döngüde imiş gibi dönüp duruyorlar.

Şöyle bir çevreme baktığımda belgeseller izlediğimde ya da geçmişe ait bir eser okuduğumda değişen bir şeye rastlamıyorum yüz yıllar önce yaşananlar aynen yaşanıyor, inançlar bütün din savaşlarına ve misyonerlere rağmen yine  yüzyıllar önceki  inançlar  ve tapınakları bazı yerlerde daha sürüyor ve sanırım sonsuza dek sürecek. Kanal ikide Tahiti adalarını izliyordum bu sabah ve GOETHE’nin bu sözü takıldı usuma. Bora Bora adasını, geniş bir alan dikili taşlar, yüz yıllar öncesinden, Ortadaki dikili taşa ancak aileden olanların çıkıp oturması caiz imiş. Dünyanın her tarafından yılın belli aylarında buraları ziyaret edip tapınaklara adak sunmağa gelirmiş insanlar hala. Eskiden adak olarak insanlar adanırmış ağaçlara asılarak hem savaş öncesi hem savaş sonrası tanrılara armağan olarak.

Belki insanlar değişti devrimler yapıldı büyük değişiklikler yaşandı fakat bence insan asla değişmedi. İsrail’deki kıyıma, Irak’taki vahşete, Hindistan’da yaşanan katliamlara  bakınca ne yazık değişmedi diyebiliyorum değişmeyecekte.

Kendime bakıyorum dünya dönüyor fakat bende değişmiyorum. Büyüyorum olgunlaşıyorum fakat  yine aynı şeylerden şikayet ediyorum ve yalnız ben değil herkes aynı şeylerden şikayet ediyor.

Aslında Goethe’de böyle mi düşündü ki bu söz çıktı ağzından? Bilmiyorum. Ünlü eseri “Werthel’ın Acılarını” yazarken bugün aynen böyle acılar yaşanmayacağını sanmış olabilir mi? Hayır bence. Sanırım oda değişikliğin çok güç olacağından yakınıyor “ne mutlu dönebilene” derken.

Bu konuya dönmek üzere biraz daha düşünmek ve birileri ile tartışmak için burada kesiyorum. Dünya dönüyor her şey değişebilir fakat sevgi   değişmez eğer gerçekten varsa unutmayın. Sevgiyle sağlıkla  kalalım sevgili okuyucucularım. Ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Ve çok güzel kısa ama çok anlamlı bir hikaye…

Balonlar

500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna ismini yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.

Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.

5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.

Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Kısa bir süre içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.

Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur… Mutluluğun peşinden gitmek…”

Günün Şiiri

Lirik Tezler

I/ Ç o ğ u   K e z   K a y b e t m e k

Büyük konuşmamalı insan bir gün yenilebilir

ıssız bir patikanın dar bükümünde

neler bekler insanı kimler karşılar

belki güneş yağmuru belki çığ

Mızıkmasın kimse; kağıtlar eşit dağıtılıyor

zardır bu; herkese altı yüzü var

tek yumurta ikizidir her olasılık

çoğu kez kaybetmek iyidir kazanmaktan

Ne diye taşımalı gurur denen urbayı

masada bırakmalı yük sayılan ne varsa

eşeğini sırtlamış Nasıralı’dan

herkesin alacağı bir ders olmalı

II/ S e n d e n   B i r   A d ı m   S o n r a   A n c a k

Diyorum ve seni izliyorum hiç erinmeden

dokunduğun her çalıya bir tutam yapağı bırakarak

soyunup serildiğin kumsala ulaşıyorum

senden bir adım sonra ancak

Kâşif dediğin sevdiğinin acemisidir

daha önce yürümediği yoldur aşk

daha önce görmediği düştür gövdesi

höyük altında gömülü şehir

Ki her kalbin mimarı kendisidir

örneksiz çizer sevda projesini

aksak bir kalemle ilerler sayfalarda

yaşamaktır gönyesi iletkisi

Aynı dili konuşabilseydi adaş dağlar

Büyük Ağrı’da da işe yarardı

Küçük Ağrı’ya çıkma deneyi

Şirin sarptır Leyla engin. Aslı dik

Bundandır Kerem’in Ferhad’a benzemediği

III/ B u l a n ı k   A ş k,  Y a r ı m   T ü m c e…

Bu benim esrik yazım durmadan yalpalıyor

derinliği bulandıran kıpkızıl mürekkebim

çağırır gibi sessiz bir gülümseyişle

bir şeyler mırıldanıyor anlamıyorum

Sanki gelme diyor, sanki gel diyor

varınca kapısından kovuyor beni

umudunu kesme diyor falıma bakan teyze

başka türlü düşünüyor kalbin telvesi

Bulanık aşk, yarım tümce, böyle de iyi

keskin ışıklara sırtını dönmüş ayna

geri çeviriyor saygıyla sunulan giysileri

yapyalnız, çırçıplak bir belirsizlik

Bir şeyler görünüyor yine de çift taraflı aynada

bir yüzünde ergimiş ruhun ötekine aktığı

ne demektir bu, hayra yoramıyorum

bir yüzünde ellerimi bıraktığını

IV/ K a v u ş m a k   G i b i   A y r ı l m a k  d a…

Kıyıya set çeken kayaların üstünde

yırtıcı bir hayvanın kanlı ayak izleri

vurmuş da biri; biri yarasına sarmış da gibi

takılıp kalmış acılı bakışları geriye

Ve hançer ürpertisi ipeğin yüreğinde

bir zamanlar dağlandığımı anımsatıyor bana

geriniyor kendini içimde unutmuş pençe

hayli karışık rüya sona eriyor

Gerçi bir an olsun aklımdan geçirmedim

neye varır diye bu işin sonu

yenildiğim için pişman değilim

yerlerde sürüklediğim için gururumu

Biraz üzgün biraz kırgınım ama

kavuşmak gibi ayrılmak da senin eserin

sormasın mı, yakınmaya da mı hakkı olmasın

korkusunu saklayan kör cesaretin

Aşkım… aşkım… niçin beni bıraktın.

Adnan SATICI

Günün Sözü

Üzülmek, yarının sıkıntısından bir şey eksiltmez, sadece bu günün gücünü tüketir.

A. J. Cronin

Başkasını övmeyenlere, yerenlere, kimseden hoşnut olmayanlara bakın; bunlar kimsenin beğenmediği insanlardır.

La Bruyere

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here