Ve Çevremizi Temiz Tutalım…

0
208

Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Uzun zamandan beri bir türlü çözülemeyen HADO deniz otobüslerinin nerden kalkacağı ile ilgili sıkıntılar nihayet İskenderun Belediye Başkanı Sayın Seyfi Dingil’in dünkü açıklamasından sonra geçici olarak  halledildi gibi. Hoş böyle bir sonucu bekliyorduk. Ne de olsa Samandağ belediyesi, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Lütfü Savaş’a yüzde doksan seçimde destek sözü vermişti eğer HADO’lar Samandağ sahilinden  sefer yaparsa. Bizde bu sözü anımsatmıştık. Sayın Seyfi Dingil mesajı aldı ki geçici de olsa bir yol  tarifi verdi. Ancak biz hiçbir söz vermedik Samandağlılar gibi. Seçilmişin işi  zaten çözüm üretmektir, zaten  hizmettir, iyi hizmet verirse  halk ona göre   değerlendirir göz boyama hizmetlerini artık  kimse yemiyor zaten.

Sonunda bir yıl olsa da İskenderun iskelesinden DENİZ OTOBÜSLERİNİN kalkacak olması gerçekten heyecan verici. Üstelikte çok yararlı… Orası günün her saati canlı kalır, vatandaş zaten bir tur atıp çıkıyordu iskeleden yani denize falan da girilmiyor  aslında orası çok kullanılmıyor. Bari işe yarasın.

Ve karasinekler ve çöpler  sıcaklara taş çıkartacak  kadar insanları hayatlarından bezdirmeye devam ediyor… Daha öncede farelerden söz etmiştim ve büyük şehir belediyesi hala  toplantı yapıyor haşaratlar ve larvalar için… Çevre taraması  yapıyormuş el insaf şu Hatay2a da Allah aşkına sineğin  böceğin  girmediği çevre mi var?

Kime sorsanız “ishal” kime sorsanız “başım ağrıyor, ateşim var” durumları. Yani sıtma mikrobu bile bu günlerde hazırda bekliyor. O sıtma, o brussellam yok mu, insanın ömrümden ömür alıyor ki teşhis edene kadarda baya bir zaman geçiyor. Nedense brussella ya da sıtma mikrobuna bakmak çokta ilk başta düşünmedikleri şeydir doktorların. Kimse aklına bile getirmek istemez o hastalıkların varlığını yani bu zamanda diyeceğim ama bu zaman ne yazık ki birçok zamanın gerisinde kaldı artık. Bu yüzden çevre temizliği  çok ama çok önemli ve bendenizce belediyelerin  önceliği bu olmalı ve çevreyi kirletenlere kesinlikle caydırıcı ceza verilmeli. Çünkü tek taraflı temizlik olmaz, evini temizle, kapı önünü temizleme olacak şey mi bu… Sokakta bizim kapımızın önü yalnızca çöpçülerin görevi değil, sokakları süpürmek bizim görevimiz, çevreyi  temiz tutabilmek.

Ve bu bilinç bütün evlerde oluşturulmalı hatta ev ev dolaşıp çevre bilinci oluşturmalı. Yani bizler hep kendi kendimize konuşuruz birkaç kişi toplanır hep bildik kişiler, kendileri söyler kendileri duyarlar, bu tamamen kendi kendimizi kandırmak ve zamanı boşa harcamaktır düşüncemce.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız malum kişiler dışında. Yase

& & & & &

Gerçek Has

Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı; Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘niye?’ diye sordu. ‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim, ‘sadece yoruldum.’ Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki! Sonunda sordu: ‘seni caydırmak için ne yapabilirim? ‘ Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. ‘İşte mesele tam da bu’ dedim.

‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.’ ‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl olacak. Bunu benim için yapar mısın?’ Yüzümü dikkatle inceledi ve ‘Sana bunun cevabını yarın vereceğim’ dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu. Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı. ‘Sevgilim’ diye başlıyordu, ‘O çiçeği senin için koparmazdım’ Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim. ‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.’ ‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.’

‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’ ‘Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.’ ‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında görülmesini istemediğin beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’ ‘Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.’ Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Gözyaşlarım mektuba düşüyordu. ‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lütfen kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.’ Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. Bu gerçek aşktı…

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz. Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil… Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz… Ama hep oralarda bir yerdedir. Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır. Hayat tam da böyle bir şeydir.

Günün Şiiri

Özletiyor Seni Bu Yağmurlar

Burada yağmur yağıyor

Aralıksız yağıyor günlerdir

Ama sen yine de şemsiyeni

Almadan gel ilk otobüsle

 

Buğulanan camlara usulca

Yüzünü çiziyorum ki yüzün

Bir yağmur damlası olup

Düşüyor yapraklarına gülün

 

Güller de bozamıyor bu uzun

Karanlık sessizliğini kentin

Anılarını yitiriyor sokaklar

Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları

 

Tarih de kekemeleşiyor bazan

Ki o zaman aşktır tek bilici

Aşksa yürümek gibi bir şey

Duyabilmek kuşların gelişini

 

Anısı bizsek eğer bu kentin

Unuttuğu türküler bizsek

Acıyı rehin bırakıp bir güle

Anımsatmalıyız bunları bir bir

 

Sonra yürümeliyiz seninle

Sokaklara caddelere çıkmalıyız

Belki bir aşktır bu kentin

Belleğini geri getirecek olan

 

Burada yağmur yağıyor ama sen

Şemsiyeni almadan gel yine de

Özletiyor bu çılgın sağanak seni

Sırılsıklam özletiyor biliyor musun

Ahmet TELLİ

Geldim İşte

Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna

Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte

Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana

Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller

 

Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu

 

Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye

Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi

İntiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin

Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları

 

Bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik

Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur

Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı

İstersen yok say bunları tespih de yapabilirsin

 

Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu

 

Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda

Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir

Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu

Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına

 

Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna

Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan

Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana

Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil

 

Kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu

Ahmet TELLİ

Günün Fıkrası

Temel’le Fadime İçin

Temel Fadime’yle tiyatro gişesine gitmiş: “Pize içi pilet lütfen.” “Leyla ile Mecnun için mi?” “Hayır Fadime’yle penum için.”

Günün Sözü

Hayatta en önemli şey, karını sermayeye eklemek değil. Bunu herhangi bir aptal yapabilir. Gerçekten önemli olan şey zarardan yararlanmaktır. Bunun için zeka lazım. Akıllı bir insan ile aptal arasındaki fark bundan ibarettir.
William Bolitho

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here