Üç Güzel Şey; Güven, Hoşgörü, Sağlıklı Düşünce

0
46

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu deprem yerine gitti herkes “şov yapmaya gitmiş” dedi. Eh dilin kemiği yok ve biz her zaman yanlış yerlerde dolaşmaktan, aranmaktan hoşlanan bir toplumuz. Adam tatile gitti, resim paylaştı kayak yaparken, eh artık herkes konuşur bakın bendeniz bile; yani resimleri gördüğümde ne yalan söyleyeyim düzmece haber sandım hani artık paranoyak olduk, oldurulduk ya güven-müven hak getire yanımızdakine, sağ güzümüzden sol gözümüze…   Ve sonra düşündüm ya gerçekse? “Hadi ya nasıl yani? Tam zamanını mı buldu üstelik gözler üzerinde, delik deşik açık aranırken… Çok mu saf, çok mu güven içinde hissediyor kendini “şov yapıyorsun” diyenler şimdi ne diyecek?” dedim.

Bendeniz resmi gördüğümde bu konuda bir şeyler yazmayacaktım demek o kadar bunaldı ki aklına ne geldiyse yüreği deprem yerinde olmasına rağmen ihtiyaç hissettiği için gitmiştir, dedim. Geçtim. Sonra peki neden paylaşıyorsunuz resimleri gözümüze soka soka? Gizli saklı bir şeyimiz olmadığını herkes görsün istedik mi diyecekler, bilmiyorum ama duyarsız olacaklarına inanmak istemiyorum, daha yardım gitmemiş, yerle bir olmuş köyler varken? Ve kendisi namlunun ucunda iken! Ve kendisi aslında bütün bunları düşünmüş resim paylaşmamış ancak yine çok bilmişler eski bir resim paylaşınca kendisi de paylaşmak zorunda kalmış demek neymiş gerçekten güven müven hak getire insanlar ön yargılı, güvensiz ve kötü aslında…

Ah hoşgörü… Ah güven… Ah düşünce… Neredesiniz?

Deprem gerçeği günümüzü, gecemizi çaldı, her saniye çaresizlik içinde bu soğukta evlerine giremeyen insanların sokaklarda ateş yakarak ısınmaya çalışması, sıcak yataklarımızda uyumaktan kaçınır yaptı bizi. Yani valla içtiğim çay, ısındığım ve başımın üzerinde bir çatın olması bile bendenize ağır gelmeye başladı, birde hala yardım gitmemiş köyleri düşününce büsbütün kötülüyorum, kızıyorum, dünyanın parası toplandı, dünyanın yardımı gidiyor bu kadar mı acizler köylere gitmekten, hep gözümüzün önündekiler mi önemli, gözden uzak olanlar gerçekten gönülden ırak mı? Birlik ve beraberlikle birleştiğimizi sanırken aslında yanılıyor muyuz? Dilerim değildir ve dilerim bu yazı okunurken oralara da yardım gitmiş olur.

Ve sevgili okuyucularım şu inatçı rahatsızlığım canımı sıkmaya başladı. Daha doğrusu yanımdakiler canımı sıkıyor, yoksa biz öksür hapşır anlaşıyoruz ama ne çağdışılığım, ne cehaletim kaldı doktora gitmediğim için. Şu insanları anlamak zor valla… Doktor sanki mucize yaratıyor, elinde sihirli değnek, bir dokunuyor oh her şey değişiyor. Tabi ki onları yadsımıyorum, tabi ki baş edemediğim şeyler olunca gidiyorum ama önce kendimi biliyorum, ne doktor ne de yanımdakiler benden iyi bilemezler; aslında bu herkes işin geçerli. Evet uzun sürüyor rahatsızlığım çünkü dinlenemiyorum gerçekten, süper aktifim yanı bazen Oblomov oluyorum ama çoğunlukta değilim. Şimdi işim var ve yetişmesi gerekiyor ve bendeniz çalışırken kendimi olağan üstü iyi hissediyorum. Hatta öksürmüyorum. İki günde bir kitap bitiriyorum. Ancak ne zaman işim bitiyor azıcık şöyle bir kanıt izleyeceğim başlıyor öksürük… Boğaz pastilleri var atıyorum bir tane ama onlarda tatlandırıcı olduğu için içimi bulandırıyorlar buna rağmen idare ediyoruz ama biliyorum ki tek ilacım açık hava ve bu günlerde hava kömür kokuyor. Şimdi tatile çıksam dağa gitsem düzelirim ama ne zamanı ne de içim alır valla bu yüzden yazılarımı en serin yerde yazmaya çalışıyorum.

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. Ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Kaç Kırlangıç Kovaladınız?

Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık…..Tık…… Tık…. Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım. Adam birden parlamış. Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş.

Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu? Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş; Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam Adam kararlı, adam ısrarlı; Yok, yok ben seni içeri alamam demiş. Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş. Işim gücüm var, git başımdan. Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş; Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın yalnızlığını paylaşırım demiş. Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş. Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını öne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş Adam önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş; Hay benim akılsız başım. Demiş ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte. Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yinede kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş.

Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Bende onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim. Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; Kırlangıçların ömrü 6 aydır…

Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Dikkatli olun… Farkında olun… Ve bir düşünün bakalım Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?

Günün Şiiri

Güneş Taşı’ndan

sözsüz konuşan sessizlik,

bir şeyler söylüyor mu? duyuluyor mu bir çığlık?

yeni bir şey olmuyor mu zaman geçtikçe?

-olmuyor bir şey, yalnızca güneş

göz kırpıyor, bir devinim sayılmaz bu,

geri vermiyorlar bize hiçbir şeyi, zaman dönemez

geri, sonsuza dek cansızdır ölüler

ve ölemezler

bir başka türlü, dokunmak yasaktır onlara,

donmuş bir halde, kendi ıssızlıklarında,

gömütlerinden gözlerler bizi,

umarsızdırlar, bizi de fazla izlemezler,

şimdi yaşamlarının bir yontusudur ölüm,

sonsuza dek hiç olmuş bir varlık,

bir hiçtir her dakika da,

yüreğinin atışını kollar bir hayalet kral

ve son bakışın, biraz değişse de

belirir bir maskta:

yaşamımızı simgeleyen bu anıt,

deneyimsiz ve yabancı gibi duruyor,

çok az benziyor bize,

-ne zaman gerçekten bizim oldu yaşam?

ne zaman kendimiz gibi olduk?

kötü tanınıyoruz, bir baş dönmesi ve boşluktan

başka bir şey değiliz, bir çiziğiz aynada,

dehşet ve kusmuk tanımlar bizi, hiçbir zaman

bizim olmadı yaşam, hep başkalarının oldu,

hiç kimsenin değildir yaşam, yaşam bizimdir-

ötekiler hep yediler güneşin ekmeğini,

biziz ötekiler-

ben kendimden başka biriyim, davranışlarım

bana daha çok benziyor, başkaları gibi

davranırken, kendim olmak için başka biri olmalıyım,

bırak kendini, başkalarında

ara kimliğini, başkaları da yok

eğer ben yoksam, başkalarıdır veren bana

varlığımı, ben kendim değilim,

ben diye bir şey yok, hep biz varız,

yaşam başka biridir, senin ve

benim ötemde, hep ufukta,

bizi öldürür ve yabancılaştırır yaşam,

yüzümüzü ortaya çıkarır sonra da, onu eskitir,

varlık için açlık çekeriz, ah ölüm, ekmeğimiz,

Mary, Persephone, Heloise, gerçek yüzümü

görmem için gösterin bana

yüzünüzü, öteki yüzünüzü de,

sonsuza dek hepimizin olacak yüzüm,

yüzü olacak ağacın ve ekmeği yapanın,

şöförün, bulutun, denizcinin,

güneşin ve buharın yüzü olacak,

Peter’i ve Paul’ü imleyecek, bu yalnızlar takımını da,

uyandırın beni,

çoktan doğdum ben:

yaşam ve ölüm

bir anlaşma yaptı içinizde, gecenin hanımı,

berraklığın kulesi, şafağın kraliçesi,

ayın bakiresi, denizin annesi,

dünyanın gövdesi, ölümün evi hep usumda,

hep yuvarlanıyorum doğduğumdan beri,

Octavio PAZ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here