Tatlı Dil ve Gençlerimiz

0
92

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yağmur var İskenderun’da bendenizin havası nasıl bir şey anlamıyorum nasıl bir aşk bu? Değişiyorum ilk birkaç damla ile hayat doluyor içime. Dışarı çıkıp  dans etmek istiyorum altında vıcık-vıcık olana kadar. Çok inanmazdım ama bendeniz toprak burcundanım belki ondandır aşkım yağmura. Şair olsaydım muhteşem dizeler yazardım “Bana yağmuru anlatma yağdır” diyen Victor Hugo bile mutlu olurdu.

Yani bu sabah düşünceliydim umutsuzdum, neden mi?  Hemen anlatayım. Bir okul önünden geçiyordum öyle önceden dershane olup sonra özel olan okullardan biri. Adını vermeyeceğim. Öğrenciler okuldan çıkmış evlerine gitmek için kaldırımdalar… Çarşıya açılan bir kaldırım bu. Hepsi  genç çocuk, uzaktan bakınca içiniz neşe doluyor. Ama yakına gelince hemen değişiyorsunuz, yüzünüz asılıyor kulaklarınıza dek kızarıyorsunuz yani bendenize böyle oldu.

İnanılır gibi değil birbirlerine sarf ettikleri sözler. Bendenizin asla ağzına almayacağı hatta duymadığı argo değil  keşke olsa belden aşağı acayip bir şey. Mahalle dili diyerek hakaret etmek istemiyorum mahallelere ancak bu dili kullanan mahalleler olduğu da bir gerçek. Ve o özel okula giden genç çocuklar o kadar rahat birbirlerine bu şekilde hitap ediyorlardı ki. Bendenizin tuhafına gidende en çok bu oldu. “Eyvah” dedim. “Eyvah”  bu gençler ki 18 yaşındalar ya da 17 ya da 16 ve bunlar 18 yaşında milletvekili olabiliyorlar.  Onlara bu olanak sağlanmış düşünün ağzı bozuk vekiller.

Valla düşününce yağmur bile neşelendiremiyor yani. Zaten biz üslup bozukluğundan dertliyiz büyüklerimizden? Yani öğretmenlerin bir yaptırım gücü de yok en ufak bir müdahalede şikâyet. Öğretmenin görevi ne? Yalnız kitaptakini öğrenciye aktarmak ve paralı olduğu için öğrenciye, velisine ve okul idaresine boyun eğmek mi?

Bugün özel okulların durumu bu, kimse kusura bakmasın öğretmen şimdilerde eğitimli köle bendenizce. Bu kadar yüce bir meslek nasıl bu duruma geldi yazık? Ve işte tamda bu yüzden böyle öğrenciler var. Alaycı hiçbir şeyi ciddiye almayan belden aşağı küfürleri normalmiş gibi ağzından eksik etmeyen!

Ve aklıma bu öykü geldi önceden okumuştum yeri gelince yazarım diye düşünerek. Çünkü dil bendeniz için çok önemlidir. -Küfür ve argodan  söz etmiyorum bile- “insanı hem rezil eder hem de vezir” Bu yüzden çok dikkat ederim dilimden düşüreceğim sözlere ve herkesinde dikkat etmesi gerektiğine inanırım. Çünkü “kurşun yarası” iyileşir “dil yarası iyileşmez” sözüne de sonuna kadar inanırım. Sorumsuzca sarf edilen sözcükler, herkesi çok incitiyor. Ama bazı insanlar, diline geleni tutma gibi bir inceliği sahip değilse yapılacak bir şey yok. Ne diyelim? Bilmiyorum. İnşallah bir gün öğreniriz hep birlikte.

Ve gelelim öykümüze…

Tatlı Dil

Uzun yıllar önce Çin’de li-li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık-sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrede tepkiyle karşılanır. Bir kaç ay sonra bitmez tükenmez gelin – kaynana kavgalarından ev, o ve eşi için cehennem haline gelmiştir.

Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir ekstra hazırlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar-azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az-az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.

Sevinç içinde eve dönen li-li, yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapıyor. Kaynanasının tabağına azar azar zehri damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmişti ve ona kendi kızı gibi davranıyordu. Evde artık barış rüzgârları esiyordu. Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetti.

Yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkânının yolunu tuttu ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvardı. Yaşlı kadının ölmesini artık istemiyordu. Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran li-li´ye baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı:

-Sevgili li-li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı; böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz.” dedi.

-Eski bir Çin atasözü söyle der: “gül verenin elinde gül kokusu kalır.” Tatlı dil ve güler yüzün açamayacağı kapı yoktur.

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman  ayrımsız gayrımsız… Yase

Günün Şiiri

Beyaz Bir Sayfada Sana Bakmak

Her şey yapılabilir bir beyaz
kağıtla
Uçak örneğin
Uçurtma mesela
Altına konabilir biri
ötekilerden
Kısa olduğu için sallanan bir masanın
Veya şiir
yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine

Bir beyaz
kağıda her şey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak
zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir
sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir güle bu kadar
benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım
bitkiden filan
Ama anlayamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok
benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz
çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden, açan solan, bere budak
yok
Bir şiir
istersin
İçinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana
benzeyecek kadar
Güzel bir şey yok

Uzun bir yoldan
geldim
Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan
geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım
Olan olmayan,
acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola
sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım
gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine

Sana bakmak, suya bakmaktır

Sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar
tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam
olmuyor; çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek
satanlar,
Bahçıvanlar değil, tüccarlardır.
Sen öyle göz, sen öyle toprak ve
güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak
ahmaklıktır.

Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm
derim, gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın
isterim
Ben sana gülüm derim, gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım
bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak, bir beyaz
kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak, suya
bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak, bütün rastlantıları
reddedip bir mucizeyi
Anlatmaktır
Sana bakmak, Allah’a inanmaktır.
Yılmaz Erdoğan

Günün Fıkrası

Yaşı geçkin evli çift çocuk sahibi olamayınca evlat edinmeye karar vermişler. Nasıl olduysa, Çinli bir bebeğe denk gelmişler. Hal böyle olunca da gidip Çince kursuna kayıt yaptırmışlar.

Çince kursunun hocası, çifte sormuş: “Efendim Çince zaten çok zor bir dildir. Bu yaştan sonra Çinceyle işiniz nedir?”

Çift de durumu açıklamış: “Beyefendi biz bir bebek evlat edindik. O da Çinli denk geldi. Daha çok küçük, konuşamıyor ama büyüyüp konuşmaya başlayınca dilini nasıl anlayacağız?”

Günün Sözü

Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!

Francis Bacon

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here