Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya yine karmakarışık... Yine patlamalar, yine garip garip sosyal medya mesajları ve herkes patlamaya hazır ağzına ne gelirse yazıyor, doğru, yanlış, ayıp, kötü hiç umurunda olmadan; anlaşılıyor ki aslında ne kadar ön yargılı, peşin fikirli ve içi fesat insanlarmışız, bu mesajlara bakınca tekrar tekrar anlıyoruz bunu ve donuyor damarlarımızda kanımız. Birilerinin felaketi, bir diğerini nasıl mutlu edebilir (mi)? Bunu anlayabilmek olası mı, ya hoş görmek! Asla ve katha onları anlayabilmek için aynı ayakkabının içine girmek gerek ki yalın ayak dolaşmak, taş, toprak, çivi üzerinde kan revan, bin kez, milyon kez iyi. Neden, nasıl böyle olduk diye sormayacağım artık belki hep böyleydik de fırsat bulamamıştık zehrimizi akıtmaya? Zaten çoktan beride okumayı, düşünmeyi, sorgulamayı unuttuk ya da hiç öğrenmedik? Vicdanımız desen, o da kiralık artık ve biz, bu ortamda nefes almak için ciğerlerimizi patlatıyoruz, bütün can damarlarımız tıkanmış aradan sızamaya çalışan tek şey şiir, az biraz bazılarımızın da.
Ve sevgili okuyucularım içimiz dünyadan ağır, hayat akıp gidiyor ellerimizin arasından, uzanıp tutamıyoruz eteğinden. Uğursuz bir yazgının gerçekleşmesini bekliyoruz sanki elimiz böğrümüzde dillerimiz lal.
Ve önceki gün konuklarımız vardı demiştik Ayna Sanat ve Kültür evinde. Erkek egemen bir toplumdan sıyrılmış gelmiş, değerli iki kadın yazar şair. Ne gariptır ki onları dinlemeye gelenlerin hemen hemen birkaç kadının dışında hepsi yine erkekti. Ve aynı ortamda gençler yine dışarıda, şiir, kültür, sanat onlardan uzak, tavla atma derdinde. Gençlere dokunmayalım diyoruz, dertleri, sorunları, sıkıntıları, stresleri çok. Ama nereye kadar? Yani tavla atmaya bir dakika ara verip ta uzaklardan gelen, size şiir okuyan, bilgi veren bu insanlara bir kulak verin be canlarım. Birazcık ilginiz olsun sanata, sanatçıya, ufkunuzu genişletin, sorun, sorgulayın, eleştirin, kızın ama biraz az, biraz ilgili olun çevrenizle. Eğer biraz ilgili olsaydınız Zerrin Taşpınar’ın anlattığı, yalnızca başını oynatabilen Özgür adlı genç bir delikanlının yazar oluş hikâyesini dinleyebilirdiniz.
Özgür üç aylık yazarlık derslerini hiç kaçırmadan takip etmiş. Ve en güzel kompozisyonu yazmış kendi dilinden, annesinin kaleminden. Sonra arka arkaya kitapları çıkmış, sırt üstü yatmak zorunda olduğu yatakta yatarken baktığı tavanda bir dünya yaratmış kendine. Yani kendini hayatındaki eksikliklere teslim etmemiş, gayret etmiş oturduğu sandalyeden. Bir özgürlük mücadelesi vermiş. Belki ilginizi çekerdi be canlarım. Niyetim kuşkusuz biliyorsunuz sizi incitmek, kırmak falan değil ama inanın stres herkesin değişmez derdi bu günlerde ve hepimiz bir şekilde ona yenilmemeye çalışıyoruz ve sanata sarılıyoruz. Her zamankinden çok…
Ve sevgili okuyucularım Cuma günü Zerrin Taşpınar hanım efendiyi anlattık, şiirlerini paylaştık, bu günde Çiğdem Sezer’i tanıyacağız ve şiirlerini. Ve şimdi sağlıkla, sevgiyle hayırlısı ile kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Hep birlikte özgür bir dünyada… Yase
Çiğdem Sezer
1960 yılında Trabzon’da doğdu, Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Yozgat, Trabzon, Ankara, Sakarya gibi kentlerde hemşirelik ve öğretmenlik yaptı. Şiirleri Kıyı, Karşı, Çağdaş Türk Dili, Şiir-lik (Almanya) ve Varlık gibi pek çok dergide yayımlandı. İlk şiir kitabı Kanadı Atlas Kuşlar (1991) çeşitli ödüllere değer bulundu. Ardından, Çılgın Su’yla (1993) Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü’nü, Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından (1998) ile Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü ve Dünya Tutulması’yla da (2005) Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü aldı. Kapalı Gişe Hüzünler (1996), Denizden Geçme Hali (2009) ve Küçük Şeyler Mevsimi (2016) adlı şiir kitapları bulunan Sezer, edebiyatın farklı türlerinde eserler verdi. Kent monografisi ve biyografi kitaplarının yanı sıra, Aşklar ve Baharatlar (2008) ile Mavi Çayırın Kadınları (2013) adlı romanları var. 2014 yılında yayımlanan Alfabeden Kaçan Harfler adlı çocuk şiirleri kitabıyla Türkan Saylan Sanat Ödülü’ne değer görülen Sezer’in ilk çocuk romanı, Juju Beni Unutma (2015). Hayal Vadisi (2011), Gizemli Yabancı (2014) ve Şahane Ekip (2015) adlı gençlik romanlarıyla da tanınan ve son romanı Hayat Pastanesi’ni (2017) Köprü Kitaplar için yazan Sezer, Ankara’da yaşıyor.
& & & & &
Yağmur Yağıyor Gibi Ölüyorsun
nasıl unuturum bir sap menekşe
ağzının kıyısında duruyor, öylece
uyuyorsun.nasıl…… ölüyorsun
upuzun kavaklar devrilir gibi
değil. dağ yıkılır orman tutuşur
gibi değil. bir nehir
akıyor gibi ölüyorsun.
ağzının kıyısında bir sap menekşe
gibi duruyor yaşın.
şimdi başkalarının oturduğu
evlerdeyiz. birer balkon
birer eşik olmaya
yeraltından yaralarımızla
şimdi başkalarının oturduğu
evler odalar olmaya
yaşamak ki mavi bir şal boynunda
kar üstünde ayak izlerin, gülüyorsun
sürgit bir acı bu, nasıl unuturum. yağmur
yağıyor gibi
Çiğdem SEZER
Günün Şiiri
Avcının Kanlı Gömleği
diyor ki, buhurunu yitirmiş
tütsüyü kim, niye…?
sentetik çiçekler konvoyu
masumiyet şarkıları söyleyerek yürüyor
bir morgun soğuk sessizliğiyle bakışıyoruz
şişmiş cesetlerin moraran görüntüsüyle
öyleyse niçin şarkı söylemeli hâlâ
ölüler kadar sağırken kalabalıklar da
diyor ki, avını gözlemekten yorgun
avcılar dolaşıyor ormanda
mümkün mü koyup başını uyumak
bir ağacın omzuna
bak bunlar cezayir menekşesi
güneşe bakmanın gözleri
bak bunlar yediveren gülleri
kendi külünden yeşermenin bedeli
de ki, buğday tarlasından geçip giden rüzgâr annesi
unutturmaz şarkı söylemenin güzelliğini
bıçak yemiş dalı hüznüyle söylenir
avcının kanlı gömleği
Çiğdem SEZER
Kapat Kapıyı Bezirgânbaşı
yakama çürümüş çiçeği
taktım da geldim. sesim
yokuşlarıydı içimin, indim çıktım
debelendim. sen söktükçe ben ördüm
düz ters lastik haroşa
çıplak gövdemi şiirle dövdüm
‘sahtiyan’ mı diyorlar bezirgânbaşı
kapat kapıyı, yenildim
baktım da kâğıt tanrılarına dünyanın
kendime kayalardan bir parça edindim
sesim dünyanın duvarlarına
çarpıp bana dönüyor
anne beni düşünme
içime ektiğin ağaç
tersine büyüyor
ben de büyüyeceğim. kızarmış
elmalarımı kimseye vermeyeceğim
anne beni düşünme
emanetin olan uçurumu
kimselere düşürmeyeceğim
çeyiz sandığıma bıraktığın mühür
kalbindir. söz
mührü kalbimde gezdireceğim
karanlık bastığında sarı bir ışık
gibi parlayan şeyi hiç yitirmeyeceğim
say ki deniz feneri, say ki orda bir yalnız
bir yalnıza çiçek açmadadır
say ki orda bir dalga
bir dalgaya kulaç atmadadır
yakama çürümüş çiçeği
taktım da geldim.
-sakın anneme söylemeyin-
kapat kapıyı bezirgânbaşı
yenildim
Çiğdem SEZER
Annem Uçurum Doğuracak
böyle yalnız böyle iyi
bir öyküyü yeni baştan okur gibi
yeniden başlar gibi denize
ama hiç bilmediğim bir denize
yeniden başlar yeniden okur gibi
derindeki sözcükleri
bana bir kazma bana bir
bıçak. suyu ikiye bölüp boğacak
bildiğim tüm öyküleri
böyle dilsiz böyle iyi
ölsem öldüğüm bilinir, kaldım
kapılar üstüme kilitli
gövde mi tin mi öykünün kirli mendili
bana bir kazma bana bir bıçak
Çiğdem SEZER