Şiir Günlerine Devam

0
166

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya yine karmakarışık... Yine patlamalar, yine garip garip sosyal medya mesajları ve herkes patlamaya hazır ağzına ne gelirse  yazıyor, doğru, yanlış, ayıp, kötü  hiç umurunda olmadan; anlaşılıyor ki  aslında ne kadar  ön yargılı, peşin fikirli ve içi fesat insanlarmışız, bu mesajlara bakınca tekrar tekrar anlıyoruz bunu ve donuyor damarlarımızda kanımız. Birilerinin felaketi, bir diğerini nasıl mutlu edebilir (mi)? Bunu anlayabilmek olası mı, ya hoş görmek!  Asla ve katha onları anlayabilmek için aynı ayakkabının içine girmek gerek ki yalın ayak dolaşmak, taş, toprak, çivi üzerinde kan revan, bin kez, milyon kez iyi. Neden, nasıl böyle olduk diye sormayacağım artık belki hep böyleydik de fırsat bulamamıştık zehrimizi akıtmaya? Zaten çoktan beride okumayı, düşünmeyi, sorgulamayı unuttuk ya da hiç öğrenmedik? Vicdanımız desen, o da kiralık artık ve biz, bu ortamda nefes almak için ciğerlerimizi patlatıyoruz, bütün can damarlarımız tıkanmış aradan sızamaya çalışan tek şey şiir, az biraz bazılarımızın da.

Ve sevgili okuyucularım içimiz dünyadan ağır, hayat akıp gidiyor ellerimizin arasından, uzanıp tutamıyoruz eteğinden. Uğursuz bir yazgının gerçekleşmesini bekliyoruz sanki elimiz böğrümüzde dillerimiz lal.

Ve önceki gün konuklarımız vardı demiştik Ayna Sanat ve Kültür evinde. Erkek egemen bir toplumdan sıyrılmış gelmiş, değerli iki kadın yazar şair. Ne gariptır ki onları dinlemeye gelenlerin hemen hemen birkaç kadının dışında hepsi yine erkekti. Ve aynı ortamda gençler yine dışarıda, şiir, kültür, sanat onlardan uzak, tavla atma derdinde. Gençlere dokunmayalım diyoruz, dertleri, sorunları, sıkıntıları, stresleri çok. Ama nereye kadar? Yani tavla atmaya bir dakika ara verip ta uzaklardan gelen, size şiir okuyan, bilgi veren bu insanlara bir kulak verin be canlarım. Birazcık ilginiz olsun sanata, sanatçıya, ufkunuzu genişletin, sorun, sorgulayın, eleştirin, kızın ama biraz az, biraz ilgili olun çevrenizle. Eğer biraz ilgili olsaydınız Zerrin Taşpınar’ın anlattığı, yalnızca başını oynatabilen Özgür adlı genç bir delikanlının yazar oluş hikâyesini dinleyebilirdiniz.

Özgür üç aylık yazarlık derslerini hiç kaçırmadan takip etmiş. Ve en güzel kompozisyonu yazmış kendi dilinden, annesinin kaleminden. Sonra arka arkaya kitapları çıkmış, sırt üstü yatmak zorunda olduğu yatakta yatarken baktığı tavanda bir dünya yaratmış kendine. Yani kendini hayatındaki eksikliklere teslim etmemiş, gayret etmiş oturduğu sandalyeden. Bir özgürlük mücadelesi vermiş. Belki ilginizi çekerdi be canlarım. Niyetim kuşkusuz biliyorsunuz sizi incitmek, kırmak falan değil ama inanın stres herkesin değişmez derdi bu günlerde ve hepimiz bir şekilde ona yenilmemeye çalışıyoruz ve sanata sarılıyoruz. Her zamankinden çok…

Ve sevgili okuyucularım Cuma günü  Zerrin Taşpınar hanım efendiyi anlattık, şiirlerini paylaştık, bu günde Çiğdem  Sezer’i tanıyacağız ve şiirlerini. Ve şimdi sağlıkla, sevgiyle hayırlısı ile kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Hep birlikte özgür bir dünyada… Yase

Çiğdem Sezer

1960 yılında Trabzon’da doğdu, Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Yozgat, Trabzon, Ankara, Sakarya gibi kentlerde hemşirelik ve öğretmenlik yaptı. Şiirleri Kıyı, Karşı, Çağdaş Türk Dili, Şiir-lik (Almanya) ve Varlık gibi pek çok dergide yayımlandı. İlk şiir kitabı Kanadı Atlas Kuşlar (1991) çeşitli ödüllere değer bulundu. Ardından, Çılgın Su’yla (1993) Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü’nü, Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından (1998) ile Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü ve Dünya Tutulması’yla da (2005) Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü aldı. Kapalı Gişe Hüzünler (1996), Denizden Geçme Hali (2009) ve Küçük Şeyler Mevsimi (2016) adlı şiir kitapları bulunan Sezer, edebiyatın farklı türlerinde eserler verdi. Kent monografisi ve biyografi kitaplarının yanı sıra, Aşklar ve Baharatlar (2008) ile Mavi Çayırın Kadınları (2013) adlı romanları var. 2014 yılında yayımlanan Alfabeden Kaçan Harfler adlı çocuk şiirleri kitabıyla Türkan Saylan Sanat Ödülü’ne değer görülen Sezer’in ilk çocuk romanı, Juju Beni Unutma (2015). Hayal Vadisi (2011), Gizemli Yabancı (2014) ve Şahane Ekip (2015) adlı gençlik romanlarıyla da tanınan ve son romanı Hayat Pastanesi’ni (2017) Köprü Kitaplar için yazan Sezer, Ankara’da yaşıyor.

& & & & &

Yağmur Yağıyor Gibi Ölüyorsun

nasıl unuturum bir sap menekşe

ağzının kıyısında duruyor, öylece

uyuyorsun.nasıl…… ölüyorsun

upuzun kavaklar devrilir gibi

değil. dağ yıkılır orman tutuşur

gibi değil. bir nehir

akıyor gibi ölüyorsun.

ağzının kıyısında bir sap menekşe

gibi duruyor yaşın.

şimdi başkalarının oturduğu

evlerdeyiz. birer balkon

birer eşik olmaya

yeraltından yaralarımızla

şimdi başkalarının oturduğu

evler odalar olmaya

yaşamak ki mavi bir şal boynunda

kar üstünde ayak izlerin, gülüyorsun

sürgit bir acı bu, nasıl unuturum. yağmur

yağıyor gibi

Çiğdem SEZER

 

Günün Şiiri

Avcının Kanlı Gömleği

diyor ki, buhurunu yitirmiş

tütsüyü kim, niye…?

sentetik çiçekler konvoyu

masumiyet şarkıları söyleyerek yürüyor

 

bir morgun soğuk sessizliğiyle bakışıyoruz

şişmiş cesetlerin moraran görüntüsüyle

öyleyse niçin şarkı söylemeli hâlâ

ölüler kadar sağırken kalabalıklar da

 

diyor ki, avını gözlemekten yorgun

avcılar dolaşıyor ormanda

mümkün mü koyup başını uyumak

bir ağacın omzuna

 

bak bunlar cezayir menekşesi

güneşe bakmanın gözleri

bak bunlar yediveren gülleri

kendi külünden yeşermenin bedeli

 

de ki, buğday tarlasından geçip giden rüzgâr annesi

unutturmaz şarkı söylemenin güzelliğini

 

bıçak yemiş dalı hüznüyle söylenir

avcının kanlı gömleği

Çiğdem SEZER

 

Kapat Kapıyı Bezirgânbaşı

yakama çürümüş çiçeği

taktım da geldim. sesim

yokuşlarıydı içimin, indim çıktım

debelendim. sen söktükçe ben ördüm

düz ters lastik haroşa

çıplak gövdemi şiirle dövdüm

 

‘sahtiyan’ mı diyorlar bezirgânbaşı

kapat kapıyı, yenildim

 

baktım da kâğıt tanrılarına dünyanın

kendime kayalardan bir parça edindim

 

sesim dünyanın duvarlarına

çarpıp bana dönüyor

anne beni düşünme

içime ektiğin ağaç

tersine büyüyor

 

ben de büyüyeceğim. kızarmış

elmalarımı kimseye vermeyeceğim

anne beni düşünme

emanetin olan uçurumu

kimselere düşürmeyeceğim

 

çeyiz sandığıma bıraktığın mühür

kalbindir. söz

mührü kalbimde gezdireceğim

 

karanlık bastığında sarı bir ışık

gibi parlayan şeyi hiç yitirmeyeceğim

say ki deniz feneri, say ki orda bir yalnız

bir yalnıza çiçek açmadadır

say ki orda bir dalga

bir dalgaya kulaç atmadadır

 

yakama çürümüş çiçeği

taktım da geldim.

-sakın anneme söylemeyin-

kapat kapıyı bezirgânbaşı

yenildim

Çiğdem SEZER

 

Annem Uçurum Doğuracak

böyle yalnız böyle iyi

bir öyküyü yeni baştan okur gibi

yeniden başlar gibi denize

ama hiç bilmediğim bir denize

yeniden başlar yeniden okur gibi

derindeki sözcükleri

 

bana bir kazma bana bir

bıçak. suyu ikiye bölüp boğacak

bildiğim tüm öyküleri

 

böyle dilsiz böyle iyi

ölsem öldüğüm bilinir, kaldım

kapılar üstüme kilitli

gövde mi tin mi öykünün kirli mendili

 

bana bir kazma bana bir bıçak

Çiğdem SEZER

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here