Okumaya Başlayalım

0
180

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Şehitlerimizin ateşi içimizi yakmaya devam ederken bir sürü acayip konuşmalarda canımızı acıtmaya devam ediyor. Eksik, yanlış bilgiler bizi üzüyor;  diyorum ki aslında hepimiz yeniden tarih, coğrafya okumaya başlayalım önce dünya tarihi, sonra Osmanlı ve sonra Cumhuriyet tarihi. Çünkü gerçekten toplumca garip bir şekilde bu konularda cahil ve bilgisiziz. Ve yine düşünüyorum ki hiç cahil ya da bilgisiz olma gibi bir lüksümüz yok. Özellikle göz önünde isek, yazıyor çiziyor isek.

Neyse hayatımız uzun zaman normale dönmeyecek gibi görünüyor yaşadıklarımıza bakarsak. Şimdi başımdan geçen bazı olayları anlatacağım, hepimizi ilgilendirdiği için. Şehitlerimizin haberini aldığımız sabah telefon çaldı. Sabah telefonları hep canımı sıkar çünkü bütün dünya bilir ki saat 11’den önce ne kapım çalınsın ne de telefonum. Bendeniz geç yatan, geç uyanan ve uyandığında en az bir saat meditasyon yapan biriyim. Ve daha yeni uyanmışım. Telefonun öteki ucunda bir adam ya da adam bozması… Başladı döktürmeye… Hani sürekli uyarı mesajları alıyoruz ya polisten Allah razı olsun. Uyarıya rağmen daha ruhum bedenime dönmediği için ve tabi çok terbiyeli ve düzeyini hiçbir koşulda yitirmeyen biri olduğum için dinliyorum, içimden lahavle çekiyorum çekmeye ama birde ya doğruysa diye dinliyorum, teşekkür ederek üstelik. Sonunda size inanmıyorum dedim. O zaman 155’i arayın sorun, adını soyadını verdi. Bende az aptal değilim yani bütün uyarılara rağmen yedim bunu 155’i aradım ismi teyit ettiler ancak bendenizin ruhu da tam o sırda bedenime döndü. “Bunlar dolandırıcı” dedi. Onlarda bunu anlamış gibi telefonu kapattılar ama tabi bu arada hangi bankayla çalıştığımdan tutun evde ziynet eşyası saklayıp saklamadığıma kadar bir sürü soru. Ne yalan söyleyeyim ziynet sözü baya bir güldürdü beni. Ben ve ziynet… Allah korusun yan yana gelmeyeceğim şeylerden biri…

Ve telefon kapandı ama korktum valla. Bütün uyarılara ve soğukkanlılığıma rağmen korktum. Ama açık vermedim. Hoş saklayacak bir durumda yok Allah’a çok şükür para babası değilim, elimdeki herkesindir, her zaman ve dilerim ömrümün sonuna dek böyle devam etsin. Ancak olanlar var ve bu tuzağa gerçekten düşebilirler lütfen dikkat diyorum sevgili okuyucularım. O 155 olayı da kendi aralarında çektikleri bir hatmış yani gerçek değilmiş.

Ve dolandırıcılardan açılmışken konu kredi kartımdan dolar üzerinden alışveriş yapılmış üstelik internet üzerinden ve üstelik kartım kapalı iken. Düşünebiliyor musun? Ekstre gelip çattı bu ne ya diyorsunuz, hiç borcum olmamasına rağmen birde bakıyorsunuz dokümanlara internetten alışveriş! Yahu kart kapalı internete ve de gerçekten bütün alışverişlere çünkü iptal ettirmişim. Bu nasıl olur? Bankaya gidiyoruz hadi dilekçe falan ve gelen yanıt 60 günle 180 gün arasında itirazınıza yanıt vereceğiz ancak o zamana dek siz parayı ödeyeceksiniz yoksa yaptırım uygulanırmış? İş bankasında böyle bir olay olmuştu adamlar bir haftada halletiler ama yıllarca çalıştığım banka adını söylemiyorum ilerde belki söylerim ödetiyorlar, üstelik bir gün geç kalsa ki bendeniz ödemeyecektim hem beni hem kardeşimi taciz ettiler “ödeme yapın” diye “suç onların ve suçu ödeyen biz… Dolandırıcılığın haddi hesabı yok yani nereye dönseniz, haksız kazanç nereye dönseniz haksızlık, hukuksuzluk.

Ve yine bir olay… Sinirlerimiz, yüreğimiz allak bullak, acılar, sıkıntılar ve üzerine bunlarla uğraşıyoruz, hastamız var, cenazemiz var ve biz bu acayip olaylarla uğraşıyoruz. Nasıl bu duruma geldik ya rabbim.

Olay şu yeni kimlik kartları… Benim sevgili arkadaşım iki ay önceden kardeşi ile kendisinin kart ücretini bankaya yatırmış iki ay önce. Ve bazı olaylar yüzünden randevu alamadı kimlik değiştirmek için ve geçenlerde geldi hadi dedi kimlik başvurusu yapalım. Randevu aldım, parayı yatırmıştım zaten. Peki dedim gidelim. Bize yakın bari yürümüş olurum dedim. Ve gittik ki yatırdığı para geçerli değilmiş neden iki ay önce 23 TL olan ücret şimdi 25 TL. Ee o zaman öyleydi “hayır” dedi yetkili kabul etmiyoruz. Var mı böyle bir şey ya? Var! Hiç konuşma, git yeniden para yatır 25 TL gel işin olsun. Yine lahavle dedik gittik iki kişilik 50 TL yatırdık işimizi bitirdik. E peki ödediğimiz 46 TL ne olacak? Arkadaşım bu paradan vazgeçmeyeceğim dedi. Doğrucu arkadaşım benim hak yemez yedirmez neden yedireyim dedi. Sokakta bir süsü yoksul var onlardan birinin yüzünü güldürür bu para diyerek bendenizi de sürükleyerek bankaya götürdü. Bankadan vergi dairesine gideceksiniz dediler. Hadi vergi dairesine taşın. Arkadaşıma, ‘kardeşim insanlardan bunlar para alır para vermez’ dedim bak şimdi ne zorluklar çıkacak?

Gerçekten sıramız geldi arkadaşım derdini anlattı. Yetkili arkadaşıma bıyık altından gülümseyerek bir baktı ki “sen ne kadar safsın kardeşim buradan para çıkar mı?” türünden tabi arkadaşım görmedi ama bendeniz inceliyorum. Yukarı çıkın dedi. Çıktık “o para Antakya’ya gitmiş gidin şunu, bunu, onu yapın gelin” Allah’ım ya rabim bir tek anamızın nikahını istemedikleri kalmış. Arkadaşım ben bu bilgileri veremem dedi. Vazgeçiyorum bu işten, bu defa ben kızdım hayır madem uğraştın ki iki günden fazla yani bir milyon kaybetse uğraşmayacak olan biz hakkımız için uğraşıyoruz kardeşim en doğal hakkımız. Ve tabi bu ülkede hak verilmez ya alınır zorla ya da vazgeçilir arkadaşımın yaptığı gibi… Bu defa bendeniz kızdım “hayır” dedim “alacağız biz bu parayı uğraşacağımdan bu kadar zorluk çıkarıyorlar inadına alacağız.” Tabi birde soruyoruz neden kabul edilmiyor iki ay önceki yatırılan para? Düşünün bizim gibi kaç kişi var, hepsi vazgeçerse ki geçiyorlar, kasaya dünya kadar yüklü helal edilmeyen para giriyor demektir. Bu da din, iman biliyorum diyen bir toplumda oluyor ne yaman çelişki?

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle kalalım, her zaman hep birlikte… Yase

& & & & &

Şehit Komando Er Murat Akman… (1996)

Adını ve hikayesini tesadüfen öğrendiğim, tarihe bir mektupla muazzam bir not düşmüş şehit asker…
Doğduğunda ailesi tarafından bir çöplüğe atılarak terkedilmiş ve çocuk esirgeme kurumunda büyümüş olan Murat Akman ne kadar istemese de 18 yaşına geldiğinde evi bildiği kurumdan ayrılmak zorunda kalmış. Ancak kurumda ki öğretmeniyle bağlantısını hiç koparmamış ve orada ki çocuklara yardımcı olabilmek için elinden geleni yapmış.
Askerlik görevini komando olarak yerine getirirken devletin kendisine bağladığı maaşı çocukların ihtiyaçları için kuruma göndermeye başlamış.

Çıktıkları operasyonlarda hayati tehlikesi olması sebebiyle her operasyon öncesi son mektubu olabileceğini düşündüğü bir mektubunu birlikte büyüdüğü bir arkadaşına ulaştırılmak üzere bir asker arkadaşına emanet etmiş.

Murat Akman’ın geri dönmediği bir operasyon sonrası son mektubunu teslim ettiği arkadaşı mektubu verdiği adresteki arkadaşına ulaştırmış. Mektup arkadaşı tarafından Murat Akman’ın vasiyeti üzerine bir yayın kuruluşuna belirli bir meblağ karşılığı devredilmiş ve şehit askerin vasiyeti üzerine medya kuruluşunun ödediği para Murat’ın büyüdüğü çocuk esirgeme kurumuna bağışlanmış. Ve mektup gazetede yayınlanmış.

Murat Akman’ın şehit olması sonrası gazetede yayınlanan mektubun tam metni de şu şekilde;

“Bu yazı bir komanda er mektubudur ve siz bu mektubu gazeteden okuyorsanız ölmüşüm demektir. Bir ailem olsaydı bu mektubu onlara yollamak isterdim ama yok.

Size koğuştaki ranzamdan yazıyorum. Şu an etrafımda Adana, Ağrı, Sivas, Edirne, Diyarbakır, Ankara, Antalya, İzmir, Urfa, Trabzon… Türkiye’nin dört bir yanından birbirini tanımayan ama birbirlerinin canını korumaya yemin etmiş bir sürü asker var. Birazdan operasyona gideceğiz, tek dileğimiz kayıp vermeden geri gelmek.
İlerde ölürsem eğer diye bir mektup yazmak çok zor. Aklına getirmek istemez ya insan ölümü, hani her zaman bir umut vardır ya. Askerliğim bittikten sonra yırtıp atacaktım bu mektubu ama şu an okuyorsanız yırtamadım demektir. Zaten pek de kalem tutmaz elim. Silah tutmayı daha iyi bilirim. Sizi korumam için siz öğrettiniz silah tutmayı.

Tuhaf olan siz bu mektubu okurken ben neden öldüğümü bile bilmiyor olacağım. Ya bir mayına bastım ya da yediğim bir kaç kurşun. Bileniniz var mı ben nasıl öldüm?

Kışlada her televizyona bakışımda birbirinizi öldürdüğünüzü, birbirinizin canını yaktığınızı gördüm. Müziğin sesini çok açtı diye komşusunu vuranlar. Gücü kadına yetenler. Cebindeki on lirası için adam vuranlar. Kız arkadaşına baktı diye alayını bıçaklayanlar.

Bileniniz var mı ben kimi korumak için öldüm? Eti az pişti diye garsona çıkışan adam; sen rahat uyu diye kurşunlar başımın üstünden geçerken ben dağda her bulduğumu kesip yedim.

Arabasını solladılar diye levyesini kapıp arabadan inen adam, beni bir çöp bidonuna atıp giden anam; söylesene ben kimin için öldüm?

Yetimhanede ve askerde en güzel şeyin ekmeği bölmek olduğunu öğrendik biz. Peki siz neyi bölmeyi öğrendiniz??

Günün Şiiri

Şehitlerimiz
Haberlerinizi izliyorum
Gözlerimden yaş aka aka!
Küçük Gamze, anlamış gibi ağlıyor!
Babasının tabutuna baka baka!

Şehitlerim,yavrularım!
Ben doğurmuş gibi ağlıyorum!
Yetimlerinizin sizleri
Nasıl özleyeceklerini anlıyorum.!

Küçük yaşta yetim kaldım
Yetimlerinizin yaşayacaklarını biliyorum!
Babasının elini tutanları gördükçe
Bugün bile imreniyorum!

Şehitsiniz, yeriniz nurdur sizin!
Gencecik eşiniz artık duldur sizin!
Aileleriniz devlete emanet,
Gönlümüzde yeriniz vardır sizin.

Şehitlerimiz dizi dizi!
Şükranla uğurluyoruz sizi!
Dilimizde vatan sağ olsun,
Yüreklerimizde acı sızı!

Güle oynaya askere gittiniz siz,
Vatan görevini yaptınız siz,
Millet size minnettardır,
En üst mertebeye çıktınız siz!
Fatma Biber – 25 Şubat 2008

Günün Sözü

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here