Kahraman Yaratmak…

0
52

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu günlerde herkes suskunluğunu bozmuş diline geleni söylüyor. Valla suskunluğu bozmak güzelde dili serbest, denetimsiz bırakmak o kadarda güzel olmuyor yani. Bazen dilimiz sayesinde haklıyken haksız olabiliyoruz çünkü? Minik bir anımsatma olsun istedim sadece.

Karşımızda çok güzel bir örnek var, bir kahraman yarattı muhalefet sağ olsunlar yani yalan yok bu seçimlere dek Ekrem İmamoğlu’nu yalnızca Beylikdüzü belediye başkanı olarak tanırdık. İcraatlarından falan pekte haberdar değildik. Ne zaman İstanbul adayı oldu bizde bir hareketlenme başladı doğal olarak, araştırmaya başladık “tamam” dedik. “Nihayet CHP hepimizin kabul edebileceği sağlam bir aday gösterdi” diye sevindik. Ve ilk başta seçim sürecinde karşı tarafın kullandığı ağır hakaret, aşağılama diline karşın kullandığı yumuşak, herkesi sarıp sarmalayan dil hepimizi küçük büyük çok ama çok sevindirdi. Ve ilgi odağımız oldu hemen. Tanıdıkça sevdik, sevdikçe destekledik, oylarımızla onu seçtik, eğer seçildiği gibi kalsaydı.

Şeffaf, akılcı, adil, hak ve hukuk bilen, sevecen bir başkan olarak kalacaktı çoğumuz için. Ancak ne zaman oylar defalarca sayıldı, sonuç değişmedi ve yetmedi, günler sonra verilen mazbata elinden alındı. YSK yeniden seçim kararı aldı ve kendisi bütün bu zaman zarfında ne morallini bozdu, ne sinirlenip dilini sertleştirdi ne de seçmenlerini sokağa döktü… Her zaman sağduyulu, sevgili ve gülümseyen bir çehre tavsiye etti. “Sabır” dedi “doğruyuz, düzgünüz, yanlışımız yok, hak nasılsa yerini bulacak” dedi. Ve bu tarz bir muhalefet çoooook çoooook özlenen bir şeydi ve hep birlikte küçük büyük bu tarza sarıldık.

Ve gerçekten kendimize bir Kahraman bulduk. Sağ olsun oyları defalarca sayıp sonunda iptal kararı alanlardan bize bir halk kahramanı kazandırdılar. Halk kahramanları öyle kolay kolay çıkmaz ortaya. Geçmişte buna özenenler oldu ama beceremediler ama şimdi gerçekten bir kahramanımız var. Bizi her şey güzel olacak diye yüreklendiren, hak, hukuk, vicdan, özgürlük, eşitlik, kardeşlik diye yola çıkan ve “ne hakkımı yediririm ne de hak yerim” diyen genç, güleç, tatlı dilli bir kahraman, daha ne isteriz. Ama keşke halk kahramanlarına ihtiyaç duyacak durumlara gelmeseydik diyorum. “Her şey güzel olacak.”

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman, ayrımsız, gayrımsız malum insanların dışında tabi. Yase

& & & & &

“Ayı İle Dost Olan Adam”

Bir ejderha, bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri de ayının bağırmasını duydu ve onu ejderhanın pençesinden kurtardı. Hile ile babayiğitlik birleşip de ejderhayı bu güçle alt edip öldürünce, ayı da ejderhadan kurtuldu ve o babayiğit erden iyilik gördüğü için, bir köpek gibi onun peşine takıldı; adamla birlikte evine dek gitti. O Müslüman hastalanıp yastığa baş koyunca da adama gönül borcu olduğundan onu bırakmadı, başında beklemeye başladı.

Komşusu oradan geçerken, nasıl olduğunu sormak için adamın evine uğradı, “Halin nasıl?” derken ayıyı gördü: “Kardeş, bu ayıyla ne işin var?” dedi.

Adam, ejderha olayını anlattı. Komşusu: “Ayıya güvenme be ahmak. Ayının dostluğu düşmanlıktan beterdir. Nasıl olursa olsun, köyden sürülmesi gerek,” dedi.

Adam dedi ki: “Vallahi bunu kıskançlığından söyledin, yoksa sen ayıya ne bakıyorsun; hele onun sevgisini bir gör!”

Komşusu: “Ayıların sevgisi aldatıcı bir sevgidir; benim bu kıskançlığım onun sevgisinden iyidir. Be adam, gel benimle bir ol da o ayıyı köyden sür!” dedi.

Adam: “Hadi oradan, sen kendi işine bak, kıskanç herif!” diye yanıt verdi.

Adam: “İşim buydu, ama sana nasip değilmiş. Yüce kişi, ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya, onu bırak da eşin dostun ben olayım. Başına bir şey gelecek diye yüreğim titriyor. Böyle bir ayı ile ormanlığa gitme. Yüreğim asla olmayacak şeyden titremedi. Bu seziş Tanrı ışığındandır, saçma değil,” dedi.

Bu sözler adamın kulağına girmedi. Ayının elini tuttu, adamın elini bıraktı. Adam da: “Senin aklın başında değil, ben gidiyorum,” dedi.

Adam dedi ki: “Git, benim için kaygılanma! Boşboğaz herif, her şeyi de bilirim sanma! Uykum geldi. Bırak beni, işine git!”

Komşusu: “Yahu, ne olur bir dosta uy da, akıllı birinin korumasında, gönül sahibi bir dostun yakınında uyu,” dedi.

Babayiğit, o adamın ısrarına kızıverdi; yüzünü çevirip: “Bu belki de bana düşman; ya da bir şey umuyor… dilenci ve külhâni herifin biri. Ya da beni bu ayıyla korkutma konusunda önceden dostlarıyla bahse girmiş olmalı,” dedi. İçinin kötülüğünden hatırına iyi bir şey gelmedi.

O Müslüman kızdı: “Benim ona ciddilikle öğüt vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller arttı; büsbütün kuruntu ediyor. Demek ki öğüt yolu kapandı,” dedi ve gitti. Adam uyudu. Ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, ama inadına gene kalktığı yere gelip kondu. Ayı o gencin yüzünden kaç kere sineği kovduysa da sinek hemen kalktığı yere gelip konmaktaydı. Ayı sineğe kızıp gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi, sineğin yeniden uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce, o koca değirmen taşını alıp sineği ezmek için adamın suratına fırlattı. Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu olay da herkese yayıldı.

Aptalın sevgisi, şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.

Mesnevi Hikayeleri

& & & & &

“Filin Şekli” (Mesnevi Hikayelerinden)

Bir Hintli, hayatlarında hiç fil görmemiş insanların yaşadığı bir köye bir fil getirdi; fili karanlık bir ahıra koydu. Ertesi gün, fili köylülere gösterecekti. Ama meraklı birkaç kişi hayvanı hemen görmek için o kapkaranlık ahıra toplandı. Ancak ahır o kadar karanlıktı ki, fil gözle görülemiyordu. Adamlardan hiçbiri de yanlarında mum getirmeyi akıl edememişti. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık ahırda, file ellerini sürerek onu tanımaya çalıştılar.

Birinin eline filin kulağı geldi; “Fil bir oluğa benzer,” dedi.

Başka birinin eline ayağı geldi; “Fil bir direğe benzer,” dedi.

Bir başkası da sırtını ellemişti; “Fil bir taht gibidir,” dedi.

Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya başladı. Bundan dolayı fili tarifleri de farklı farklıydı. Eğer herkesin elinde bir mum olsaydı, fili tariflerinde bir farklılık kalmazdı.

Duygu gözü, ancak avuca, köpüğe benzer; avuç bütün fili birden elleyemez ki! Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başkadır. Köpüğü bırak da, denizi görmeye bak sen. Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Ama ne şaşılacak şeydir ki, sen köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun.

Günün Şiiri

Akdeniz Yaraşıyor Sana

Akdeniz yaraşıyor sana
Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin bir çocuk ağladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir

Denizi tokmaklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hala
Senle yatmadım sanki
Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değince güneşine

Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğer

Senle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var hani
Yeleleri bükümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan izdüşümleriyle
Yürüyor Balan tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru
Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize

Can YÜCEL

Ellerimde Bir Göztaşı

Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum

Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu

Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde

Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi

Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim

Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı

Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç

Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış

Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık

Sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu

Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri

Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler

Uyuklar gibi üstünde mermer masaların

Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış

Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında

Öbür tahtalara öbür insanlara doğru

Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum

Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu

Ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık

Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick

Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan

Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu

Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri

Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde

Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum

Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu

Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.

Can YÜCEL

Günün Sözü

En iyi intikam düşmanınız gibi olmamaktır.
Marcus Aurelius

Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur.
Voltaire

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here