İyilik Yap! Arkana Bakma!

0
134

Değerli okurlarım, biz insanlar çok “garip” mahlûklarızdır. Örneğin bir kapı açmak için bile strateji belirlememiz gerekir. İçeri girelim de nasıl girersek girelim deriz çoğu zaman. Kazın ayağı hiç de öyle değildir. Gireceğimiz ya da girmek istediğimiz kapı türlü şekillerde açılabilir. Kırarak da açarsınız, çilingir getirerek de açabilirsiniz. Zile basarak birinin kapıyı açmasını da bekleyebilirsiniz.

Yapılan her işte fark etsek de, fark etmesek de bir sanat yönü vardır. Bunu görmezden gelemeyiz. Bilmek zorundayız. Bir iyilik yapın! Yaz kış önemli değil, iyilik yapmanın mevsimi olur mu? Her zaman geçerli akçedir. Zemheri ayında da olur, çöl sıcağında da yapılabilir. Yeter ki iyilik yap ve şartlarına uy!

İyilik yapmak güzel de, Yapılan iyilikler müstahak olanlara yapılacağı gibi, bu iyiliği yapan da, kendini zor durumda bırakmamalı. Yapılan iyilik, yapana gerçekten zarar verecekse, o iyiliğin ne denli geçerli olacağını bilemem.

Yukarıda bir kapının açılması için birkaç yöntem uygulayabiliriz demiştim ya kırarak da, çilingir marifetiyle ve zili çalarak birilerinin açması şeklinde olabilir demiştim. Bazı kapılar nedense çok zor açılır, bazıları için. Girip çıkarlar, hem kapının ve hem içerdekilerin kalitesini ortaya koyar. Bekleyenin de, hangi kapının önünde beklediğine bakarak karakteri hakkında karar verip bilgi sahibi olabilirsiniz.

Açmak istediğiniz kapılar zorlanmadan açılıyor ve açanlar tarafından gülümseyerek karşılanıyorsanız, dünyanın en mutlu insanısınız demektir. Korku vererek mutlu olabilmek mümkün değildir. Sözünü ettiğim kapılar, nasıl açılırsa açılsın sonuçta bir cisimdir, ağzı dili yoktur. Sözünü etmeye çalıştığım canlı ve duyarlı kapılar gönül kapılarıdır. Siz gönlünüzün kapılarını açık tutun. Orası bütün güzellikleri alacak kapasitede müstesna bir yerdir.

Karşılık beklemeden, hele art niyet olmadan samimi iyilikler, hem fayda sağlar ve hem de örnek olursa moral motivasyon tavana vurur. O nedenle, iyilikten uzak durmayın ve kalbinizin kapılarını da açık tutun. Sizin için bütün kapılar açılır ve açık kalır. Toplumun güvenini kazanmak, sevilmekten daha iyidir.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Rakı Masası Dostluğu

Değerli okurlarım, rakıyı ve dostlar meclisini anlatabilmek öylesine ve de düşünüldüğü gibi kolay bir hadise değildir. Ona “Aslan Sütü” de diyenler çoğunlukta. Ben aslan sütünü görmedim ve o nedenle aksini söyleyemem. Uzun yıllardan beri rakıya “Bulut Renkli Lezzet” diyorum. Beni yakından tanıyanlar, okurlarımın bir bölümü bu ifadeyi kanıksadı.

Efendim, üzümden, incirden ve anasondan mamuldür ve cam şişeler içinde vitrinleri süsler. Gerçekten de cam şişenin içinde hareketsiz duran o bulut renkli lezzet ne kadar saf, ne kadar mülayim olsa da, çok asil bir görünüme sahiptir.

Rakı içmek için sayısız neden vardır ve bu birden bire oluşur. Yeter ki kafana göre bir dostun olsun. O dostu bulduğunda, arada bir sessizlik olsa bile sorun yok, yanlış anlaşılma olmaz. Birlikte maziyi canlandırmak, susabilmek ve konuşabilmek… İşte, masanda öyle biri varsa, o kişi senin iyi dostundur. Seni anlayan, dinleyen ve “Ben tamamım” dediğinde sana saygı duyan senin iyi dostundur. Aman canım bir duble daha içsen n’olur deniliyorsa, o dostluk tartışılır.

Ancak, bunu genel olarak söylemiyorum. Çünkü ‘sevgiden ve muhabbetten’ de ısrar edilir, bunu da samimi olarak belirtmek isterim. Yine de her şeye rağmen kişi kararını bilmeli, dostlar meclisinde sohbeti dinlenmeli. Bulut renkli lezzetin tadını kaçıranlarla ilgili çok şeyler duydum.

Uzun yıllar önce de olsa birisi şunları söyledi: “…Adamı sevmiyorum yav, geldi bizim masamıza oturdu. Onu hiçbir şekilde davet etmedik. Ben ne yaptım biliyor musunuz? Bir sulu, bir susuz, onu zurna gibi yapıp gönderdim…” İfade aynen böyle ve yazarken bile üzülüyorum.

Yine bir başkası aynen şu ifadeleri kullandı: “…Benim için içki içemez demiş. Fener Caddesi’nden İtfaiye’ye kadar olan mesafede bir büyük tükettim, sünger gibi çektim. Sonrada gittim o adamın evinin camını kırdım…”

Bu şekilde birinci ağızdan duyduğum çok saçmalıklar var ama makalemin kalitesini düşünmek istemiyorum. Yine de bu türden dengesiz yaklaşımlardan ders alınması da tabiidir.

Bu makalemi yazmaya başladığımda bahar mevsiminin güzelliklerini temaşa ediyordum. Bildiğiniz gibi, tabiat ana hamileydi ve aheste-aheste sorumluluğundan kurtuldu. Yöremiz yeşillik ve oksijen fışkırıyor. Özellikle hafta sonları kimse evinde durmuyor ve mutlaka bir mesire yerinde eğleniyor ve de deşarj oluyor. Bu şansı ve cömertliği Yüce Yaradan sadece bizim bölgemize lütfetmiş, kendisine humdu senalar olsun. Bu makaleyi bu mevsim yani baharda okuyamayacaksınız. Sanat sayfamız belli ve önemli günlerin içeriğiyle dopdolu. O nedenle ya bir değişiklik yapacağız ya da sonbaharın ilik günlerine bırakacağız.

Sonuçta, ben bulut renkli lezzetin insan ruhu üzerindeki tedavi edici etkisine, inanın doktorlardan daha fazla olduğuna inanıyorum. Biraz daha açıklamamız gerekirse, cebimizde paramız varsa muhtemelen her şeye sahip olabiliyoruz. Ama her hangi bir yerde dem çekerken senin derdini dert edecek ve seni varlığıyla mutlu edecek bir dost bulmak o kadar zor ki bunu anlatmakta oldukça zor. Bazen yıllar, bazen de tesadüfler insanın karşısına iyi bir kişi iyi bir dost çıkarabiliyor. Ona da şükretmek lazım…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Romanlar Ve İnsan Halleri

Birçok romanlarda insan halleri tartışılır ve anlatılır. Kullanılan teknik, ele alınan olay, yazıya konu olan her nesne bu hallerin sergilenmesinin araç ve yöntemleridir. Koşullar, bu hallerimizin kendisini sergilemesine olanak yaratır; ancak onun evrensel yanı aynı kalır. Örneğin başkaldırı, adalet istemi, aşk vs. gerçekler değişmeden kalırken sadece yaşama biçimleri ve yoğunluğu farklıdır.

İnsanlar oldukça garip yaratıklardır. Günümüz insanları ne yazık ki, insanlığın binlerce yılda oluşan temel değerlerini göz ardı edip günlük pırıltıların çekiciliğine yaptırıyorlar kendilerini. Onlara bugün uygun görülen dünya bu! İnsan düşüncesinin temelini oluşturan birçok düşünürü bugün tanımıyor adını bilmiyor ve merak da etmiyoruz. Örneğin, bir zeytin ağacının ömrü normal olarak bin yıldır. Şu anda dallarından zeytin koparıp yediğimiz bu ağacı kim dikti, kim yetiştirdi, merak etmez mi insan? Başka şeyleri merak ediyoruz da, bunları merak ediyoruz.

Günün Sözü

Bulut Renkli Lezzet, Şarap Değildir.

Öcal’dan İnciler

Her Rakı İçen, Hoşsohbet Olamaz!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here