Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bayram ve bayram tatili sona erdi. Her ne kadar bu bayramda tatil yapanlar artmış gibi görünse de aslında çoğumuz bayram moduna girmedik. Giremedik… En eski yazılarıma baktım ilk yıllar kaygısızdı bayram yazılarım, anılar vardı, özlemler ve bol-bol bayram kutlamaları yani hafif ve kaygısızdı. Yıl-yıl ilerlerken yazılarım sertleşmeye başladı, içinde acı olmaya başladı, biraz daha ilerilerde şehit haberleri ile baya bir kötü oldu…
Geçen yılın yazısı bile bu yıldakinden daha hafifti ve içinde bayram kokusu vardı. Ancak şimdi geride bıraktığımız bu bayram, bayram değil artık. Yalnızca dinimizin gereklerini yerine getirmek için çaba harcıyoruz, her şey ateş pahası, herkes üzgün, küskün, Mehmetçiğimiz yabancı ülkelerde savaşıyor, hain PKK tarafından şehit edilen Mehmetçiklerimizi bayram öncesi toprağa teslim ettik. Ve biz bu ortamda bayram kutlamaya nasıl hazırlanabilirdik? Tabi ki bu durumda bayram çokta bayrama benzemez. İçimiz kırık dökük, yüreğimiz yaralı bereli, aklımız fikrimiz Mehmetçikte, gençlerimizde, geleceklerinde! Gülmekten korkuyoruz, neşe zaten uzağımızda, şimdi keder, kuşku ve acı zamanındayız. Ancak umutlarımız kapının önünde beklemekte. Arada bir onları doyurabiliyoruz ancak bu günlerde bitkin ve yorgunlar.
Vatan Sağ Olsun…
Dolar derken, rahip krizi derken, enflasyon ve işsizlikten yakınırken her şeyin üstüne gelen şehit haberleri ile tarumar olduk bayram öncesi. Dolar gün gelir düşer, yoksulluk şu ya da bu şekilde çekilir ama arka arkaya gelen şehit haberleri yürekleri yerinden oynatır… Ölünceye dek hiç geçmeyecek bir çentik atar yüreğe hiç geçmeyen. Bayram üzeri gelen dört şehit ve beş yaralı haberi ile işsizliği, hızla yoksullaştığımızı unutup defalarca çentik yedik yüreğimize.
Her ne kadar ateş düştüğü yeri yakar diyorsak ta aslında ateşin düşmediği yer kalmadığından birimizin acısı hepimizin acısını defalarca yeniden hep yeniden depreştiriyor.
Ve bayram öncesi şehitler gözyaşları ve intikam yeminleri ile teker teker doğdukları il ve ilçelerde toprağın şefkatli ellerine teslim edildiler. Vatan sağ olsun. Onlardan helallik istiyoruz, haklarını helal etsinler ve nur içinde uyusunlar… Defalarca lanet olsun teröre ve destekleyenlere. Allah sabır versin ailelerine, çocuklarına, sevenlerine.
İçimiz kan ağlıyor bayrama yine buruk, yine acılı girdik… Bize bunu yaşatanlar Allahlarından bulsunlar. Ve sevgili okuyucularım valla o kadar canımız sıkılıyor ki yazmak gelmiyor içimizden yeminle.
Ve sevgili okuyucularım belki bayramlar ve özel günler bir fırsattır umutlarımızı güçlendirmek için. Her ne kadar kırgın, küskün, yaslı, kuşkulu ve yorgun olsak da bayramı fırsat bilip iyi şeyler yapmaya çalıştık diye düşünüyorum. Birbirimizle bayramlaşmayı selamlaşmayı unutturmasın içimizin ağırlığı.
Ve geçmiş kurban bayramımız kutlu olsun, bütün yurtta ve cihanda sulha vesile olsun dilerim. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım, hep birlikte, her zaman, ayrımsız, gayrımsız. Yase
& & & & &
Yol Kenarına Diken Eken Adam
Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekti. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başladı. Gelip geçenler: “Bu dikenleri sök, insanları rahatsız etmesinler” demeye başladılar. Fakat adam bunları duyuyor fakat aldırmıyordu. Bir gün Allah’ın bir velisi ona: “Mutlaka bu dikenleri sök.” dedi.
Adam itiraz etmedi. “Evet mutlaka bir gün sökerim.” dedi.
Adam ha bire yarın yarın dedikçe dikenler büyüyüp kuvvetleniyordu.
Veli adama: “Ey vaadinde durmayan adam, sök şu dikenleri bu işi sürüncemede bırakma” dedi.
Adam: “Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka bu işi yapacağım” dedi.
Allah’ın (c.c.) velisi bunun üzerine şu sözleri söyledi: “Sen, hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun, fakat şunu bil ki her geçen gün o dikenler büyüyüp güçleniyor, dikenleri sökecek olan sen ise güç kuvvet kaybediyorsun, dikenler gün geçtikçe gençleşiyor sense ihtiyarlıyorsun”
& & & & &
Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakini gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi;
sevdiğin kadar sevilirsin
Sevdiğin kadar sevileceksin
Ay ışındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü his ettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzel
İşte budur hayat, işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar
Bilirsin Bunu da öğren;
Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Can YÜCEL
Açıldı Cennet Kapısı
Açıldı Cennet kapısı
Lal-ü güherdir yapısı
Kıldan incedir köprüsü
Geçebilirsen gel beri
Canımız melek canıdır
Tenimiz Selman tenidir
İçtiğimiz aslan sütüdür
İçebilirsen gel beri
Ben hocama kul olmuşum
Üstattan öğüt almışım
Ben kanadım bağlamışım
Çözebilirsen gel beri
Ben has bahçenin gülüyüm
Aynı cemin bülbülüyüm
Kırk kapının kilidiyim
Açabilirsen gel beri
Pir Sultan’ım Haydar hemen
Dağlar bürüdü duman
İşte İncil işte Kur’an
Seçebilirsen gel beri
Pir Sultan Abdal
Günün Şiiri
Son Aşık
Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım.
Ey sevdiğim ben umutsuz değilim gene
Ak düşünce saçların kumral rengine.
Kollarında son aşkın ben olacağım.
Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen
Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün.
O mukadder günü,
Bilmem düşündün mü sen?
Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar
O gün bana yaklaşırken ey ilahi yar
Esirgeme gözlerimden bir son buseni
Kirpiğinden yavaş yavaş,bir damla aksın
Çünkü ruhum sen de o gün anlayacaksın
Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni seni.
Faruk Nafız ÇAMLIBEL
Günün Fıkrası
Amerika’da 22 no’lu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km. ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km./saatle gittiğini fark etmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Ve aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, birde ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var.
Polisi görünce yaşlı sürücü: “Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?” diye endişe ile sormuş. Polis demiş ki; “Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz Ve bütün otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km. hızla gidiyorsunuz.” Yaşlı teyze: “Ama otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hıza uymak istedim!” Polis: “Teyzeciğim demiş, o 22 otoyolun numarası. Bu yolda minimum 50 km hızla gitmelisiniz.”
Kadın “tamam, bundan sonra hızlanacağım” demiş. Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye. “Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu arkada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!” Kadın şöyle cevap vermiş: “Valla bende anlamadım, 250 no’lu karayolundan çıktıktan beri böyleler.”
Günün Sözü
Görmeden görebilirim ama düşünmeden düşünemem.
Paul VALERİY
Gazap ve öfkeden kaçınınız. Çünkü onun başlangıcı delilik ve sonu ise pişmanlıktır.
Gece ile gündüz seni işlerler. Onları sen işle. Onlar her gün senden bir şey koparıyor, sen de onlardan bir şey koparmaya bak.
Hz. Ali